Hac yolcusunun asıl seferi haremeyne vardığında başlar. Buradan ötesi adeta bir masal dünyası gibidir; kum saatinin öte tarafına temsili bir yolculuktur hac. Bir mahşer ve ötesi provasıdır. Burada hiçbir şey bizim gerçek sandığımız dünyaya benzemez. Taşların gözleri ve dili vardır mesela. Bakarlar, seyrederler, kaydederler ve anlatırlar. Hacının Kabe'deki ilk ibadeti tavaftır. Tavafın ilk adımı da bir taşı selamlamak ve onun tarafından kayda geçirilmekle başlar: "Hacerül esved cennetin yakut taşlarından bir yakuttur. Kıyamet gününde gören iki gözü ve konuşan bir dili olduğu halde haşrolunacak ve kendisini doğruluk ve sadakatle selamlayanların lehinde şehadet edecektir." (Tirmizî, Neseî)
Bu selamlamadan sonra artık hiçbir davranışımız bu dünyada öteden beri aklımızın erdiği, gözümüzün gördüğü gibi olmaz. Bu yepyeni bir dünyadır. Gerçekliğin bu tarafındaki bizlerin aklının fikrinin ermeyeceği bu –ahiret anlamında olmayan- öte dünyanın sağlam bir rehberi vardır: Peygamber. O söylemese biz bir taş tarafından kayda geçirildiğimizi, bir direği taşladığımızda şeytanı helak edeceğimizi, bir meydanda belli bir anda dua ve niyaza durursak anamızdan doğduğumuz günkü gibi arınmış olacağımızı nasıl bilebilirdik ki? O bize hiçbir şeyin bildiğimiz gibi olmadığı bu yeni dünyada neyin aslında ne olduğunu anlatmış, nerede nasıl davranacağımızı göstermiş; bu büyük kabul töreninde dışarda kalmaktan onun öğrettiği usul sayesinde kurtulmuşuz. Ona tabi olan affedilenler masasında ziyafete çağrılır, olmayıp burnunun dikine giden dağ bayır dolaşır.
Hac bir mahşer provasıdır. Kabirlerden, yani aslında ölü olduğumuz bu dünyadaki evlerimizden kalkıp asıl hayatın başlayacağı mahşer meydanına gelmişiz gibidir. Bir mahşer gibi olan Arafat'ta ve Arafat gibi olan mahşerde yepyeni bir dirilişle kurtulanlar arasında olabilmek için Peygamber bize hac yolculuğunda ne giyeceğimizi, ne yiyeceğimizi, nerede ne kadar kalacağımızı, kimi dost bilip kimden uzak duracağımızı, neyin etrafında aşkla dönerken neyi de kendimizden uzak tutmak için taşlayacağımızı öğreterek bütün bir hayatın asıl değerlerini göstermektedir. Oradan döndüğünde –hac yazılarımızın en başında babamdan aktardığım gibi- hayatın ve dünyanın gerçek mahiyetini anlamış olarak dönelim diye…
Gazali bu anlayışa ulaşmamız yolunda "Haccın Edeb ve Sırları" diye bir başlık açar ve orada sırayla şu maddeleri sıralar:
Öncelikle hacının nafakası helalden olmalıdır. Himmetini sırf Allah'a yöneltebilmek için hac boyunca kalbini meşgul edecek, zihnini dağıtacak bir ticaret meşgalesi içinde olmamalıdır. (Tavaf sırasında bile hangi dükkanlarda neler satıldığını, nereden ne aldığını konuşanlar, dikkat!)
Kimseye harac vermemeli, haccını tamamen meşru yollardan yapmalıdır. (Hacca gidebilmek için yasa dışı yollara ve çeşitli sahtekarlıklara ve yalan beyanlara baş vuranlar, dikkat!)
Fahiş konuşmayı, fıskı fücurda bulunmayı ve her türlü tartışmayı terk etmelidir. Bunlar himmet halini dağıtan ve güzel ahlaka zıt düşen hareketlerdir. (Hac esnasında hanımından karnıyarık isteyen, belli bir duayı düzgünce okuyamıyor diye onu azarlayan hacı amcalar ile birbirleriyle sıra vs bahanesi ile kavgalar çıkaran, birbirinin saçını başını yolan hacı teyzeler, dikkat! )
Gazali, kişinin gücü yetiyorsa yaya olarak haccetmeyi de edebler arasında sayıyor. (bırakalım hacca yaya gitmeyi, -hastalar hariç- hac ibadeti içerisinde yürünecek yolları ve tavafları bile yürüyerek yapamayacak duruma gelmiş, ellisinde ölüp yetmişinde gömülen hacılar, dikkat!)
Eğer bir binekle haccediyorsa bineğe aşırı yük yüklememelidir. (Hizmet sektöründe çalışanlara, tekerlekli sandalye ile tavafları yaptıranlara eziyet edenler, onlarla sıkı sıkı pazarlık yapanlar, dikkat!)
Hacının giydiği elbiseler mütevazi ve sade olmalıdır. Süs ve zinete itibar etmemeli, gurur ve gösterişe kapılmamalıdır. (Marka hastalığını hacda dahi sürdüren, hiçbir şey yapamıyorsa küçük ayrıntılarla diğerlerinden ayrışmaya çalışanlar, lüks otellerde, kendileri gibi parasını verip o kafileye katılmış olanlar için 'bunlar da nereden çıktı' diye konuşanlar, dikkat!)
Kendisine vacib olmasa dahi kurban keserek Allah'a yaklaşmaya çalışmalı ve hac için sarfettiği her kuruşu seve seve harcamalıdır. Hac esnasında malına ve bedenine musibet gelmesini haccının kabul olduğuna delil olduğunu bilmelidir. Zira hac yolunda musibet, Allah yolunda infak demektir. Bu yolda sarfedilen mal, cihad yolunda çekilen sıkıntı ve meşakkatler mesabesindedir. (Hac için harcarken kılı kırk yaranlar, dikkat!)
Bundan sonra Gazali hac yolcusunun geride kalan bütün alakalarını zihninden çıkarması, yola çıkmadan önce vasiyetlerini yaparak evinden son kez çıkıyormuş gibi ayrılması, bu yolculuğu bütün dünya hayatına kıyas ederek her adımında değerli ile değersiz, önemli ile önemsiz arasındaki farkları görmesi, mesela nasıl uzun yola gidenler yanlarına dayanıklı yiyecekler alıyorlarsa ahiret yolunun dayanıklı azığının da takva olduğunu idrak etmesi, ihramını kefeni gibi bilmesi, hac yolculuğun bilinmezleri, zahmet ve meşakkatleriyle kabir hayatının bilinmezlerini, zahmet ve meşakkatlerini kıyaslaması hülasa bütün gördüklerini ahiret hallerine yorması yolunda mühin işaretler taşıyan tavsiyelerde bulunur.
Peki yolcuğunu tamamlayan hacı hangi haleti ruhiyede olacaktır? Gazali hacının vazifelerini bitirdikten sonra kalben mahzun ve mütereddit olması gerektiğini söylüyor. "Acaba haccı kabul olup, mahbublar zümresine kaydedildi mi, yoksa reddolunup rahmet kapısından geri mi çevrildi?" Gazali bu keyfiyeti kişinin kendisine bakarak bilebileceğini söylüyor. Ona göre hacdan dönen kişinin kalbi dünyadan uzaklaşmış, Allah'a yakınlığı artmış ve hayırlı amelleri çoğalmışsa bu onun haccının kabul olunduğunun işaretidir. Zira Yüce Allah sevdiği kişiyi şeytanın tasallutundan korur; ondan korunanın da hali düzelir. Gazali son sözünü bu durumun aksine bir halde bulunanlar için söylüyor: "İbadetlerinden elinde kalan ancak meşakkat ve yorgunluk olanlardan olmaktan Allah'a sığınırız!"
Rabbimizin isim ve sıfatlarının sonsuzluğu kemalat yolunun da sonsuz olduğuna işaret eder. Bu nedenle yol bitmez. Yolda olmanın kendisi bir amaçtır. Yoldan sapanlar, yolda tökezleyip düşenler, yorulup kenara oturanlar (yani hepimiz) dönüp yeniden yola girmeye azmettiğimiz, yolu büsbütün kaybetmediğimiz sürece bu kervandayız. Hac bu dairevi yolculuğun sembollerle dolu bir ön gösterimidir.