Seçim sonuçları ile siyasetimiz yeni bir döneme geçti. Önümüzde beş yıllık siyasi istikrar dönemi bulunuyor. Ana gündem cumhurbaşkanlığı sisteminin kurumsallaşması süreci olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan kurduğu yeni sistemle kamu politikalarında bir sıçrama oluşturmaya çalışacak. Ekonomi ve eğitimden terörle mücadele ve dış politikaya kadar bütün alanlarda kapsamlı dönüşümler dönemi başlıyor. Bu sürecin bütün siyasi aktörleri değişime zorlayacağı ise açık. Bu yüzden sonuçların değerlendirmesi üzerinde yapılan mücadele çok uzun sürmeyecek.
Doğru dersleri alan aktörler yeni döneme uyum sağlarken, almayanlar 2023 seçimlerinde tümüyle tasfiye olacak.
Erdoğan balkon konuşmasında "mesajı aldım" diyerek AK Parti'de yenilenmenin devam edeceğine işaret etti. Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde AK Parti, toplumun her kesimine ulaşacak yeni bir seferberliği üretmek zorunda.
Erdoğan ile AK Parti arasındaki 10 puan farkını değil ama 1 Kasım'dan 24 Haziran'a 7-8 puanlık düşüşü dert etmek gerekir.
Yerel temsili güçlendiren ve aktörleri yakından murakabe eden bir siyaset tarzına geçilmesi zorunlu. Yine de asıl kritik konu Cumhur İttifakı'nın geleceği olacak. MHP'nin "denetleme" fonksiyonunu Erdoğan'ın siyasi vizyonuna uygun olarak yapması halinde cumhurbaşkanlığı sistemi beş yıl içinde konsolide edilecek.
15 Temmuz sonrası siyaseti sebebiyle muhafazakâr seçmenin "ödüllendirdiği" MHP de bu konsolidasyondan istifade edecek.
On altı yıldır iktidar karşısında sürekli mağlubiyet alan ana muhalefet partisi CHP'nin dönüşmesi konusu ise bir patinaj hikâyesi gibi.
CHP seçmeninin seçim akşamı verdiği tepkiler bu partide değişimin çok boyutlu olarak çetin bir mesele olduğunu ortaya koyuyor.
Genel başkan, teşkilat, ideoloji ve seçmen tabanı bağlamında yenilenme gerekiyor. CHP bir süre liderlik tartışması yaşayacak. İnce'nin "beklenenin altında kaldığını" ve "koltuk sevdası olana partide yer olmadığını" söyleyen Kılıçdaroğlu, seçim ertesi fırtınasını atlatırsa partisinin başında kalacağını biliyor.
Her defasında olduğu gibi yeni durumu kendi performansını "başarılı" gören bir açıklamayla geçiştirme eğiliminde. Yine Kılıçdaroğlu'nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tebrik etmeyen tutumu bilinçli bir tansiyon yükseltme çabasıydı.
Ne de olsa, "genel başkanlığı İnce'ye bırak" çağrısından kurtulmanın yolu bildik sermayeye, Erdoğan karşıtlığına başvurmaktan geçiyor. "Türkiye hepimizin Türkiye'si olana dek yolculuğumuz sürecek" diyerek 81 ile ziyaretler planlayan İnce'nin ise işi çok zor. Meseleyi liderlik kavgasına çevirmezse bir süre sonra aldığı yüzde 30 küsur oyun kıymeti unutulacak. Meclis dışında kalan bir siyasetçi olarak partisinin önüne geçmesi hayal olacak.
Çevirirse de parti oligarşisi tarafından CHP'yi bölmekle, parçalamakla suçlanacak. 50 günlük kampanyada gördüğü ilginin kendi ismi etrafında yeni bir parti kurabilecek hareketlenme ürettiği görüşüne gideceğini sanmıyorum.
Bizim sistemimizde hâlâ parti aidiyeti önemli.
Yerel seçimlere kadar, teşekkür ziyaretleri gibi, kendini gündemde tutacak girişimlerde bulunması ise kuvvetle muhtemel.
İyi Parti'de bir liderlik tartışması olmayacağı netleşti. Ancak beklentilerin altında kalan bir lider olarak Akşener ve partisi ideoloji ve seçmen tabanı anlamında CHP ve MHP arasına sıkışmışlığını aşmak zorunda. Her iki parti tarafından aşındırılması kuvvetle olası. CHP, ilk şaşkınlıktan sonra toparlanır toparlanmaz, Millet İttifakı'nı bir arada tutabilmek için atraksiyonlara başvuracak. HDP'nin Meclis'te ne tür bir siyaset üreteceği şimdilik belirsiz. Terörle mücadele Suriye ve Irak'ta sınır ötesi boyutlarıyla birlikte hız kesmeden süreceğine göre HDP'nin radikal ve marjinal konumdan çıkamama riski bulunuyor. Zira HDP kendisini PKK teröründen ayrıştıramadan yeni sistem gerçekliğiyle yüzleşecek. 7 Haziran 2015 seçimi sonrası performansı hatırlanırsa HDP'nin Güneydoğu illerinde başlayan oy kaybını geri çevirecek bir siyaset oluşturma ihtimali zayıf görünüyor.