Pastör Brunson davasında yargı kararını verdi. Tanık ifadelerinin değişmesiyle Pastör hakkındaki casusluk suçlaması düştü. Suçun niteliği değiştiği için 35 yılla yargılanan Brunson, "terör örgütüne yardım" suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası aldı. Yattığı süre hapis cezasına sayıldığı için de serbest bırakıldı. Bu karar bir beraat değil. İlk derece mahkemede yargılama sürecinin tamamlanmasına dair bir karar.
Cezanın savcının isteği aksine 3 yıl olması da Enis Berberoğlu davasında yaşanana benzer.
Davanın istinaf ve temyiz ise aşaması devam edecek.
***
Brunson davası, hukuki boyutunun ötesinde siyasi anlamları olan bir davaydı.
Washington ile Ankara arasında ciddi bir gerilimin konusu olmuştu. Evanjelist seçmenin baskısı altında Başkan Trump'ın tweet'leriyle Türkiye'yi hedef almasına ve yaptırım kararlarına neden olmuştu. İzmir mahkemesinin bu kararıyla iki başkent arasındaki siyasi gerilim konularından birisinin aşıldığını söyleyebiliriz. Trump'ın da bu kararı kasım seçimlerine giderken "bir başarı" olarak Evanjelist seçmenine pazarlayacağını biliyoruz.
Kamuoyunda çeşitli spekülasyonlarla yapılacak değerlendirmeler bir yana, tehditlere rağmen, Türkiye'nin yargı sürecini tamamlama ısrarını göstermesi gözden kaçırılmamalı.
***
Neticede bu karar ile Başkan Erdoğan ve Trump arasındaki lider diplomasisini tıkayan bir gerilim kaynağının aradan çıkması ikili ilişkiler açısından oldukça faydalı oldu.
Ancak Washington-Ankara hattındaki gerilim konusu olan çok sayıda sorun mevcudiyetini koruyor. En başta Hakan Atilla'nın durumu, Halkbank davası, Menbiç uzlaşmasındaki tıkanıklık, YPG'ye devam eden askeri yardımlar, S-400 ve F-35lerin durumu, kasımda sertleşecek İran yaptırımları listenin başındakiler.
Brunson engelinin aşılması Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir müzakere dönemini başlatmalı.
İki liderin görüşmesi ile önce güvenin tamir edilmesi lazım. Sonra da ikili ilişkilerde olumlu bir sıçramaya ihtiyaç var. Kaşıkçı skandalının gösterdiği üzere Trump yönetimi Türkiye ile birlikte çalışma seçeneğini erteledikçe bölgemiz yeni krizlere, skandallara gebe.
Şımartılan veliahtların kısa dönemli ABD çıkarlarına (silah satışları vs) fayda sağlaması beklenebilir. Ancak Ortadoğu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz'de gittikçe güçlenen Rus varlığının dengelenebilmesi Washington'ın Ankara'nın stratejik ortağı olduğunu hatırlaması gerekir. Körfez-İran kutuplaşması ya ABD'yi içine çekecek ya da bölgeden tümüyle uzaklaştıracak yeni çatışmalar üretmeye aday.
***
Bu arada Suriye'deki denklem ABD'nin aleyhine işliyor. Türkiye ve Rusya arasında İdlib ateşkesinin sağlanması dikkatleri Fırat'ın doğusuna çevirdi. Yani, belirlenen bölgenin ağır silahlardan arındırılmasındaki başarı İdlib mutabakatının geleceği hakkında iyimser beklentiyi beslemekle kalmıyor. Türkiye ve Rusya'nın ABD korumasındaki YPG bölgesini daha yüksek sesle sorun haline getirmesini de kolaylaştırıyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, ABD'nin YPG ile Suriye'nin toprak bütünlüğüne aykırı faaliyetlerinden duydukları endişeyi açıkladı. Erdoğan da Fırat'ın doğusuna operasyon yapma kararlılığını vurgulamaya devam ediyor.
Brunson kararından sonra Trump'ın, Suriye özel temsilcisi J. Jeffrey'in önerilerini daha çok dinleyerek Türkiye ile işbirliğine yönelmesi gerekli. Washington Suriye politikasını değiştirmedikçe, yani YPG'yi desteklemeyi bırakmadıkça gerilim konularının biri biter, diğeri gelir. ABD ile Türkiye arasındaki sorunlar yapısal bir hale gelir. Lider diplomasisinin aşamayacağı bir denkleme oturur. Brunson kararı sonrası hızlı bir toparlanma girişimi yapılmalı. Hamle sırası Washington'da...
Burhanettin Duran- Sabah