Neden mi? Açıklayayım... Kaşıkçı olayında Kral Selman devreye girmek zorunda kaldı. Başkan Erdoğan ve Trump'ı telefonla aradı. Zira Kaşıkçı'nın kaybolması ile ilgili iddialar Veliaht Selman'a uzanıyor. Ve Suudi Arabistan'ın imajını ciddi anlamda zora sokan bir gündem oluştu. Batı medyası konuyu sürekli gündemde tutarken Almanya, Fransa ve İngiltere tatmin edici açıklama bekliyor. Başkan Trump, Riyad'ın silah alımlarını "Ruslara ya da Çinlilere kaybetmek" istemese de kasım seçimlerine giderken kamuoyu baskısı altında. Hatta Trump, Kaşıkıçı'nın öldürüldüğü yönündeki iddialar doğruysa Riyad'a yönelik sert "cezalandırmadan" bahsetti.
Bu tehdide Suud'un dolaylı tepkisi "daha büyük misilleme yaparız" şeklinde oldu. Riyad'ın sözcüsü durumundaki El Arabiye sitesi, yaptırım durumunda Suud'un alabileceği (30'un üzerinde) kapsamlı tepkileri tartışmaya açtı. "Petrolün fiyatının 100 ya da 200 dolara çıkarılması, dolar yerine Çin yuanı ile satılması, İran'la yakınlaşma, Batı ile istihbarat paylaşımının sekteye uğraması, Rusya'ya askeri üs verilmesi ve ABD'den silah alımının durdurulması" bunlardan bazıları. Böylece Riyad, Washington'u ABD ekonomisine zarar vermekle uyarıyor. Rusya ile işbirliği yapma ve İran'a yakınlaşma ile tehdit ediyor. Bütün bu ruh hali, S. Arabistan'ın Kaşıkçı skandalı ile içine düştüğü zor durumun boyutlarını sergiliyor. Riyad zorda da Washington rahat mı? Elbette değil.
İlk akla gelen Trump'ın bu olayı Riyad'dan yeni tavizler almak için kullanacağı yönünde. Ve bu niyetle Dışişleri Bakanı Pompeo'yu Kral Selman'la görüşmeye gönderdiği... Ancak mesele o kadar basit değil. Kaşıkçı skandalı sadece hırslı veliahdın bu sefer baltayı taşa vurduğunu göstermedi. Washington-Riyad ittifak hattının kırılganlığını da sergiledi. Ne de olsa Trump'ın "biz olmasak iki hafta tahtta kalamazsın" cümlesinin yankıları hâlâ Suud hanedanının kulaklarında duruyor. Söz konusu "güvensiz" atmosfer S. Arabistan'ı ABD ile ilişkisini çeşitlendirmeye itiyor. Anlayacağınız skandalı kenardan izleyen Rusların kapısı çalınıyor Riyad tarafından. İttifakı pahalı şekilde ücretlendiren ve tehdidi de eksik etmeyen Trump, böylece klasik partnerlerini bile Rusya ve Çin ile çalışmaya sevk ediyor. Halbuki kasım ya da aralıkta açıklayacağı "Yüzyılın barışı" hikâyesinde Riyad'ın Tel Aviv'in yanında olması lazım. Abartılı şekilde cesaretlendirdiği Riyad güç sarhoşu oldu ve kontrolden çıktı.
Rus lider Putin ise, Trump yönetiminin hatalarını bekleyerek uygun zamanda diplomasi çarkını çalıştırıyor. Batı ittifakının zaaflarını çok iyi bilen bir lider olarak fırsatı kaçırmıyor. Ortadoğu'da elini güçlendirecek yeni adımları atıyor, tıpkı Obama döneminde olduğu gibi... Mısır cumhurbaşkanı Sisi'yi ağırlıyor, Veliaht Selman ile adamlarını görüştürüyor. Sanki Washington giderek, çok düşük maliyetle, nüfuz alanlarını Rusya'ya terk ediyor. Putin'in manevra alanı S. Arabistan ve Mısır ile sınırlı değil. Sözgelimi Beyaz Saray, Pastör Brunson'ın serbest kalmasını kutlamakla meşgul iken Rus medyası ve Rus dışişleri bakanı Lavrov, Fırat'ın doğusu ile ilgili açıklamalarına devam ediyor. ABD'yi YPG üzerinden "sözde devlet" kurmakla suçluyor: "Orada Fırat'ın doğusunda, kesinlikle kabul edilemeyecek şeylerin olup bittiği muazzam büyüklükte topraklar var. ABD bu toprakları Suriyeli müttefikleri, başta Kürtler üzerinden orada bir sözde devlet kurmak amacıyla kullanmaya çalışıyor." Lavrov'un cümleleri Brunson'ın serbest kalmasıyla, kısmen de olsa, Türkiye-ABD ilişkilerinin toparlanma eğilimin egirmesi beklenen döneme rast geliyor. Bir tesadüf mü bilemem. Ancak Ankara'nın hassas olduğu Fırat'ın doğusundan bahsetmenin Washington ile gerginliği besleyebileceğini pekala biliyor. Washington, Moskova'nın YPG'yi yoğun şekilde gündeme almasını iyi değerlendirmeli. PKK'nın kolu olan YPG konusunu Ankara'nın "hayati tehdit" olarak gördüğü malum. Erdoğan, Türkiye'nin fırsat bulduğu yerlere operasyon yapacağını sürekli tekrarlıyor. Moskova, Tel Rıfat ya da Fırat'ın doğusu ile ilgili yeni tekliflerle gelirse Ankara-Washington hattı yeniden gerilebilir.
Burhanettin Duran- Sabah