Oruç ve İhlas
Oruç öteki ibadetlerden iki özelliğiyle ayrışır: Birincisi oruç ibadetler arasında fiilen gizli ifa edilen bir ibadettir. Oruç sadece tutanın bilebildiği, ilan etmediği sürece de başkasının şahitlik edemeyeceği bir ibadettir. Bu bakımdan oruçlu tabi bir şekilde riyakarlıktan, gösterişten korunmuş, kendisi ilan etmediği sürece öteki insanlardan orucunu saklamış sayılır, öteki ibadetlerde 'iradi' olarak yapılan gizleme oruçta fiilen yapılmış olur. Orucun ikinci özelliği ise özellikle kendisini namazdan ayıran teklik ve basitlik ilkesidir. İbadetleri basit ve bileşik diye taksim edersek namaz bileşik bir ibadet kabul edilebilir. Bu itibarla namaz, abdest, kıyam, kıraat, secde, rüku gibi müstakil olarak her biri ayrı bir ibadet sayılabilecek bir çok fiilin bileşimi kabul edilebilir. Buna mukabil oruç sadece bir eylemle -ki o da eylemsizlikle- icra edilen ibadettir. Bu bakımdan oruç teklik ve basitlik ilkesine dayalı iken söz gelişi namaz öteki ibadetlere göre bileşik ibadettir. Bu bakımdan zekat (vermek-almak) oruca, hac (vakfe ve tavaf) ise namaza yakın kabul edilebilir. O zaman oruç bir yandan tekil ve basitlik ilkesiyle icra edilen ibadet olmakla Ramazan'ın (Ramazan aynı zamanda Allah'ın bir ismidir) mahiyetini anlamaya zemin teşkil ederken öte yandan gizli ibadet olmasıyla Tanrı'yla ilişkinin farklı yönlerine dikkat çeker.
Orucun ihlas ile ilişkisini kurabileceğimiz birinci nokta ibadetin gizliliğidir. Haddizatında ihlas dini hayat içerisinde irade ve niyetin bir niteliği olarak düşünülürken ihlası bozan iki temel durum vardır: Birincisi öteki insanların itibarını kazanmak, onların etkilerinde kalarak ameli icra etmek dürtüsüdür. İslam'da tevhidin ahlaki hayattaki karşılığı ihlas olduğu gibi şirkin (ortak koşmak) ahlaki ve ameli hayattaki karşılığı ise riyakarlık ve duyurmadır (süma). İslam ahlakı baştan sona riyakarlığı, itibar tutkusunu büyük sorun olarak görerek bundan kurtulmanın yollarını aramak üzere odaklanmıştır. Oruç insana en azından formel olarak ibadeti gizleme imkanı vermişken niyeti ihlas üzere tutmanın yollarından birisini telkin etmiş demektir (Ramazan'da Müslüman toplumun orucu bir ilan etmesi bu ilkeyi bozmaz). İnsan oruçluyken sadece ibadeti gizli yapmış olmakla kalmaz, aynı zamanda her ibadeti gizlemek bilinci pekişerek iradesini 'itibar' beklentisinden özgürleştirmiş olur. Oruç tutmakla riyakarlığın aşılmasında ikinci merhale ise şehvetin ve arzuların görece kırılmasıyla ortaya çıkan içe kapanma, zaruri olan ihtiyaçlardan başkasından uzaklaşma, insanın ihtiyaçlarını karşılayan şeyler ve nesneler hakkındaki talebin zayıflamasıdır. Bir insan oruç tutmuş olmakla 'ekmek' (buğday) başlığı altında toplanabilecek dünyalığın önemi ve gücü hakkındaki inancını tedricen yitirmeye başlar; beni besleyen, ayakta tutan şey buğday değilse bunu bana temin eden dünyanın -öteki insanlar- nezdimdeki itibarı bu yönden değersizleşebilir. Bu durumda oruç insanın doğal nesnelerle irtibatını nedensellik ve zaruret ilişkisinden kopartmakla onu Tanrı'ya yönlendirirken bu ihtiyaçlar manzumesini tedarik etmesini sağlayan toplumla ilişkisi tedricen zayıflar. Vakıa insanlarla irtibatı zaruret ilişkisine döndürerek 'toplumsal itibarı' insan için mücbir saik haline getiren şey, insan ihtiyaçlarıdır. Oruç insanın ihtiyacının sandığı yerde olmadığını ona göstermekle insanı 'itibar' umudundan özgürleştirir.
Orucun bir şartı olmasa bile Ramazan ayının kuvvetli sünneti olan itikaf da insanlarla ilişkinin azami derecede azaltılmasını amaçlar. Hz. Peygamber (SAV) ayın en azından üçte birini itikafta dikkatimizi toplumsallığa mukabil orucun içe yönelme ve ferdiyetçi anlamına çekmiş olur. İtikafın amacı insanın öteki insanlarla ilişkilerini ve bağımlılıklarını ihmal ederek toplumsallaşmaya mukabil ferdi ve deruni dünyasında kendini tanımak, dünyanın nedensellik bağıyla içine hapsettiği irade ve bilinci belirli bir süre dahilinde olsa bile endeterminist bir zeminde özgürleştirmek, tam bir dikkatle ve yönelmeyle Tanrı'ya yönelmektir.
Kibir, kendini beğenmek: Terk ve değersizleştirebilmek
Hiç kuşkusuz ihlasın ortaya çıkmasının yegane sorunu öteki insanlara gösteriş yapmak veya onların bulunmadığı durumlarda iyilikleri onlara işittirmek değildir. Riyakarlık ve süma (yani göstermek ve duyurmak) ihlas yolunda aşılması gereken iki merhale olsa bile ihlas iki büyük sorunla daha karşı karşıya gelir. Birincisi kendini beğenmek duygusu, öteki ise kendini üstün görmektir. İhlasa ulaşabilmenin birinci merhalesi yani itibar beklentisinin mücbir baskısından özgürleşmek iken ikinci ve daha temelli sorun ise amelin değeri ve ehemmiyeti fikrinin tahkim ettiği üstünlük ve kendini beğenme duygusundan kurtulabilmektir. Peki bu nasıl gerçekleşecektir?
Sufilerin bu bahiste bize gösterdikleri en mühim yol, insanın yapıp ettiklerinin ehemmiyeti fikrinden uzaklaşmasıdır. İnsanın Allah tarafından yükümlü tutulması veya insanın ibadet için yaratılmış olması gerçekte bir 'mekr (tuzak)' haline gelerek insanın dikkatini yapıp ettiklerinin ehemmiyetine çeker. Tanrı insandan bir şey talep ediyorsa yapılan şey büyük bir değer taşıyor olmalıdır ve bu durumda ibadetler insana günlük fiillerine göre daha bariz bir önemlilik duygusu kazandıracaktır. Başka bir anlatımla insan Tanrı'nın ihtiyacını yerine getiren varlık olarak kendini düşünmekle üstünlük ve önemlilik fikri en üst seviyeye çıkar. Burada tam bir paradoks vardır: Tanrı insandan bir şey yapmasını talep ederken kendisini ise müstağni ve mutlak zengin diye isimlendirir. O zaman insan bir açmaza düşmüş demektir: Müstağni ve mutlak zengin birisi 'için' ibadet etmek ne demektir? Tanrı'nın yapıp edilen işlere ihtiyacı olmadığı aşikardır; söz konusu olan oruç ise orucun da kimseye bir faydası yoktur, çünkü ibadet selbi bir eylemsizliktir. Bu durumda oruçlu insan şu sorunun içinden çıkmaya çalışır veya bütünüyle sorunun içine gark olarak orucunu tutar: Ben bu orucu kime tutuyorum, bunun faydası var mıdır?
Orucun kimseye bir faydası yok, buna rağmen oruç tutacağız. Oruç tutmakla 'önemlilik' fikrinden uzaklaşmanın yolunu bulacağımızı biliyoruz. Hem amelin önemi hem kendimizin önemi fikrinden uzaklaşmanın yöntemi oruçta saklı. Bunu keşfedince şunu da idrak etmiş olacağız: Gerçekte her ibadet oruç gibidir. Biz bir ibadet yaparken fayda vermeyiz veya fayda elde etmeyiz, sadece fiilleri icra eden Tanrı'yı temaşa ederiz.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Oruç ve İstiğna (27.03.2023)
- Oruç ve Düşünce (23.03.2023)
- İlahi adalet var mıdır? (21.03.2023)
- Sünnetullah ve Nedensellik (20.03.2023)
- Nedensellik Üzerine (15.03.2023)
- Bazen dindarlık sitemkar olmaktır (27.02.2023)
- “Kim için Okunuyor Bu Sala?” (26.02.2023)
- Musibetler ilahi ceza olarak görülebilir mi? (22.02.2023)