Oruç ve Namaz
Oruç saklı, namaz ise ilan edilmiş ibadettir. İki ibadet arasındaki karşılaştırma, ibadetin formel kısmı bakımından yapılacaksa söylenmesi gereken ilk söz budur. Oruçlu olduğumuzu biz ilan etmediğimiz sürece başkası bunu bilemez, fakat dışarıdan bakan birisi namaz kılmadığımızı düşünecek şekilde birtakım davranışlar icra edecek olursak, namaz kılmış sayılmayız. Bu nedenle namazı bozan işler arasında 'namaz dışı' hareketler de zikredilir. Namaz belirli parçalardan oluşur ve bu parçaların her birisi formel olarak tanımlanmış, belirli şartlarla sınırlanmıştır. İnsan, namaz kılarken bu şekilsel yapıya riayet etmezse onun namaz kılmadığı söylenir.
Oruçta bir şeyi gizleriz, daha doğrusu bir sırrı gizlilik ile keşfetmek isteriz. Namazda oruçta gizlenmiş olanı açık ve görülür bir ibadette ararız. Bu bakımdan oruç batında namaz ise zahirde ibadetin anlamının aranmasıdır.
İbadetleri bileşik ve tekil-basit ibadet diye taksim edecek olursak, hiç kuşkusuz oruç tekil ve basit ibadetin en iyi örneğidir. Buna mukabil namaz bileşik ibadet olarak bu tarz ibadetin en iyi örneğidir. Zekat ve hac ise basitlik ilkesinde oruca benzer. Oruç tutarken sadece imsak vardır: Yemek-içmek ve cinsellikten insanın kendini uzak tutması (imsak) orucun tanımıdır. Bu bakımdan oruç basit, yani tek unsurlu ibadet olarak dikkatimizi eylemin kendisine çeker. İbadet böyle olduğunda hiç kuşkusuz ibadet özel ve teknik bir anlam kazanır. İmsak bize bir eylem üzerinden Tanrı ve insan ilişkisini anlama/düşünme imkanı verir.
Namaz ise bileşik ibadettir ve bu bakımdan bütün ibadetlerin bir bileşimi olarak ortaya çıkar. Her şeyden önce namaz, her biri müstakil ibadet kabul edilen çeşitli unsurlardan oluşur. Bu meyanda namaz özünde bir 'durma' ibadeti olarak kabul edilebilir: Durma anlamıyla oruçtaki imsak yani tutmaya benzese bile namazda 'durmak' üç yerde ortaya çıkar. Bu üçlü haliyle ise temelde oruçtan ayrışır veya her bir parçasıyla oruca mukabil olur. Her halükarda namaz durmaktır: Ayakta durmak, rükuda durmak ve secdede durmak. Bunun ötesindeki unsurlar ise tali ve durmanın anlamını fark etmemize yardımcı olacak fiillerdir. Bu üç durma eyleminin bir araya gelmesiyle namaz teşekkül etse bile her duruş müstakil ibadet olmaya devam eder. Kur'an-ı Kerim'de bu duruşlara atıfla 'rüku edenler', 'kıyam edenler', 'secde edenler' tarzında ifadeler geçer, her duruşa bağımsız atıflar yapılır. Maun suresinde 'Yazık olsun o namaz kılanlara' denilirken kastedilen şey, farz kılınmış namazı kılan Müslümanlar değildir herhalde; her insan ayet-i kerimeden nasibine düşen uyarıyı alsa bile, ayet-i kerime henüz namaz farz değilken nazil olmuştur. Öyleyse ayet-i kerimenin ilk muhatapları geleneksel Arap dinine göre ibadetlerini yerine getiren, Kabe'yi tavaf eden, secde eden fakat insanlara iyilik etmekten imtina eden zümreler olmalıdır. Namazın İslam'daki şeklini kazanması bu parça ibadetlerin bileşik bir yapı arz etmesiyle gerçekleşmiştir. Oruç ise böyle değildir. Oruç her durumda tekil ve basit bir ibadet olarak kalarak bir ana fikre odaklanmamızı gerektirir. Orucun dikkat etmemizi istediği nokta 'tutmak' yani geri çekilmek ve bırakma eyleminde bulacağımız insanlık tanımıdır.
Namaz dışa dönük bir ibadet olması bakımından İslam'da şehri ve toplumsal hayatı inşa eden ibadettir. İslam'da şehir ile din arasındaki ilişki doğrudan namaz üzerinden kurulabilir. Her şeyden önce namaz, camileri şehrin odağına yerleştirmekle şehri İslam şehri haline getirir. İslam şehirleri şehrin ve mahallenin odağını teşkil eden camilerle ayrışır. Cami belirli bir dönemde hayatın hemen her alanının merkezi olmuş, şehirdeki sosyalleşmeler, insanlar arası ilişkiler, eğitim-öğretim vs. faaliyetleri camilerde gerçekleşmiştir. Her şehirde bir 'ulu cami' bulunur, bu cami merkezini temsil eder. Şehirde temizlik, taharet kültürü az çok namazla ilgili olarak gelişir. Bayram namazları Cuma namazları gibi geniş katılımlı cemaatler, toplumsal hayatın gelişmesine katkı sağlar, sınıflararası ilişkilere hizmet eder. Vakitlerin bilinmesi ve takibi takvim kültürüne zemin teşkil eder. Musiki kültürü namaz ve ezanla doğrudan ilgiliyken camilerin süslenmesi ve yapımları da mimari ve ince sanatlara zemin teşkil etmiştir vs. Lakin orucun şehir hayatıyla ve toplumsal ilişkilerle doğrudan ilgisi yoktur. Aksine, oruç toplumdan uzaklaşarak bireyselliğe kapı açmak üzere bir inziva halini yaşamaktır.
Bütün bu farklara rağmen her iki ibadet bir noktada birleşerek insanın Tanrı karşısında varlığını idrak edebilmesinin nedeni haline gelirler: Namaz anlamındaki salat-sala kelimesi İbnü'l-Arabi'nin yorumuyla 'ikinci olmak' yani Tanrı'dan sonra gelmek ve varlıkta ve fiilde Tanrı'ya geçilmek demektir. Bu bakımdan namaz kılan insan önünde sadece Tanrı'yı görür, dikkatini O'na verir, sadece O'na 'yenildiğini' bilmekle de özgürleşir. Oruç tutmak ise bedeni ve bedenin dünyasını unutmakla sadece es-Samed'i istiğnası içinde düşünmek demektir. İbadetin amacı da zaten bu anlamıyla marifet, insanın kendini tanımasıdır. 'Kendini tanıyan Rabbini tanımış olur.'
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.