Daha önce de oldu. Hem de aynısı. Seçim kararı alınınca CHP ve şürekâsı önce vaatlerle çıkıyorlar sahneye. İzleyenlerde bir an için galiba bu kez pozitif siyaset üretmenin derdine düşecekler diye bir intiba uyandırıyorlar. Ancak bu hissiyat çok uzun sürmüyor. Kısa, hem de çok kısa süre içinde CHP ve şürekâsı özüne dönüyor.
Neden mi? Çünkü her şeyden önce vaat olarak öne sürdüklerinin bir kısmı zaten yapılmış oluyor. Diğer bazı vaatlerini ise seçmen gerçekçi bulmuyor. Bazı vaatlerse aynı anda iktidar tarafından dile getiriliyor. Ve iktidarın vaatleri geçmiş 16 yılda elde ettiği itibar dolayısıyla seçmen tarafından ciddiye alınıyor.
Velhasıl bir süre sonra "bu yol yürünecek yol değil" deyip gerisin geri dönüyorlar. Döndükleri yer ise alışageldikleri yıkım siyaseti oluyor. Bu kez başlıyorlar neleri yerle yeksan edeceklerini, hangi projeleri sonlandıracaklarını anlatmaya. Ülkeyi nasıl büyüteceklerini değil, büyük Türkiye'yi nasıl küçülteceklerini anlatıyorlar. Küçük ve iddiasız bir Türkiye vaadinde bulunuyorlar. Seçmene verdikleri mesaj da "aman kimseye bulaşmayalım, başımız ağrımasın" mesajı oluyor. İçinde yaşadığımız çağın, parçası olduğumuz coğrafyanın bize böyle bir lüksü yaşatıp yaşatmayacağını sorgulamıyorlar bile.
***
Dediğim gibi 16 yıldır her seçimde aynı döngüye şahitlik ediyoruz. Bu sefer de böyle oldu. Türkiye'nin her şeyden önce bir muhalefet sorunu olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu. Yıkım siyasetine hapsolmuş bir muhalefet var karşımızda. Ülkenin önüne somut bir yol haritası koyamayınca bu kez devreye asparagas siyaseti giriyor. Yalanlardan medet ummaya, her gün yeni bir yalanla seçmeni ikna etmeye çalışıyorlar. Sosyal medya manipülasyonlarıyla kendilerine alan açmaya çalışıyorlar.
Kâh sahte belge düzenleyip algı operasyonu yapıyorlar. Kâh toplumun bir kesimine karşı halkı kin ve düşmanlığa sevk ediyorlar. Öyle görünüyor ki bir kez daha yenileceklerini görüyorlar. Sonrasına yönelik hazırlık yapıyorlar. Yenilgiyi kabul edecek halleri yok ya! Kaos siyasetine ne kadar odun taşısalar o kadar iyi onlar için!
***
Seçim kararı alındığı günden beri bu seçimlerin üç ana düzlemi olacağını söylüyorum. Beka meselesi, yeni hükümet sistemi ve vaatler. Seçmen bu üç alanda partilerin performanslarına bakacak. Sadece ne söylediklerine değil, aynı zamanda neleri söylemediklerine, söyleyemediklerine de odaklanacak.
Ülkenin, devletin, milletin bekası söz konusu olduğunda Cumhur İttifakı'nın ne söylediği ortada. Terörle mücadeledeki performansları da, söylemleri de hepimizin malumu. Peki bu konuda Cumhur karşıtı ittifak ne söylüyor? Terör tehdidine ilişkin, ülkenin beka mücadelesine ilişkin bir şey söylemiyor. Sadece ve sadece devletin terörle mücadelesini sorunsallaştırıyor, eleştiriyor.
Peki ya bu Cumhur karşıtı ittifak yeni hükümet sistemiyle ilgili nasıl bir projeksiyon koyuyor ortaya? Hiçbir şey koyamıyor. Karman çorman mesajlarla çıkıyor seçmenin karşısına. Bir bakmışsınız parlamenter sisteme döneceğiz diyorlar, bir bakmışsınız Cumhurbaşkanı sistemine göre vaatlerde bulunuyorlar.
Bir de vaatler alanı var. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok net bir yol haritası koyuyor Türkiye'nin önüne. Hem yaptıklarını anlatıyor, hem de yapacaklarını. Bu da seçmende bir güven oluşturuyor. Erdoğan'ın vaatleri mega projeler ve insanların gündelik hayatına dokunan mikro projeler olarak ikiye ayrılıyor. Cumhur karşıtı ittifakın bileşenleri ise her şeyden önce süregelen mega projeleri nasıl durduracaklarını anlatıyorlar. Bir de toplumun farklı kesimlerine birbiriyle çelişen sözler veriyorlar.
***
Bunları anlatıyoruz ama galiba şu soruları sormamız yeterli. Seçimlerde FETÖ ve PKK kime destek veriyor? Kimin başarı elde etmesini istiyor? Kimin başarısından korkuyor, kimin için "bir daha iktidara gelirse, bu günleri mumla ararız" diyor? Söyler misiniz? Başka sorum yok...