Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Kul tedbirini alır; takdir ise Allah’a aittir

(el-abdu yudebbiru, vallâhu yukaddiru)

Dünyada bugün itibariyle yaklaşık 4.000 civarında kişinin ölümüne sebep olan Korona virüsü, evvelki gün akşam itibariyle karantina altına alınan bir hasta ile ülkemizde de tespit edilmiş oldu. Alınan tüm tedbirlere rağmen ülkemizde böyle bir vak'anın ortaya çıkması, tabii ki alınan bunca tedbirlerin boşa gittiği anlamına gelmez. Ancak bu vak'a aynı zamanda, küresel anlamda bir risk unsuru olan "bulaşıcı hastalık"ların ne denli önemsenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatır bizlere… Sağlık Bakanı tarafından yapılan "sınırlı" bilgilendirme, hasta mahremiyetine saygı yanında gereksiz bir panik havası oluşturmaya engel olmak adına olumlu bir davranış olarak değerlendirilmesi gerekirken birileri tarafından ille de şehir vb. detayların da bilinme arzusu dün yine gereksiz bir gündem maddesi olarak işgal etti, sütunları, zihinleri, ikili-üçlü sohbetleri vesselâm…

Sadece bir vak'anın tespit edilmiş ve genel durumu iyi olan hastanın karantina altına alınmış olmasına rağmen dün marketlerde, kolonya-maske satan işyerlerinde yaşanan "anormal" hareketlenmelerin yaşandığını görünce, hal böyleyken rafları boşaltan bu kötümser/korku zihniyetinin, Allah muhafaza daha büyük problemlerde ne denli büyük bir panik dalgası oluşturacağını düşünmek bile istemiyor insan…

Türkiye, virüsün ortaya çıkışından itibaren yapılması gerekenler hususunda serinkanlı davranarak alınması gereken tedbirleri almaya çalıştı. Vatandaşlarını virüsün ortaya çıktığı ülke olan Çin'den, özel uçak ve ekip göndererek aldırması, ülkemizin uluslararası arenada prestijini ortaya koyduğu gibi sadece bir canın bile "dünyaya bedel" olduğuna inanan bizler için mutlaka yerine getirilmesi gereken bir vazife olduğu içindi… 14 günlük karantina süreci sonrasında şifa ile taburcu edilenler, onları heyecan ve merakla bekleyen yakınları kadar ülke olarak hepimizin mutluluk kaynağı oldular… Ne var ki, aldığı tüm tedbirler, uyguladığı tedaviler ile örnek gösterilen ülke konumundaki Türkiye, karşılaştığı bir kişilik vak'adan, medya vasıtasıyla gereğinden fazla etkilenmiş durumda bugün… Sebep yine insanoğlu… Olur olmaz şeyleri muhtemel senaryolar olarak düşünen ve yazan, hastalıklı zihinlerinde düşündüklerini –aslında yeteli bilgiye sahibi olmamalarına rağmen- insanlarla paylaşmaktan çekinmeyen kimi köşe yazarları, sosyal medyada bir korku imparatorluğu inşa ederek hükumete, devlet adamlarına eleştirilerde bulundular. Bunlar her zaman ve her konuda olduğu için bugün de devredeler maalesef… Serinkanlı bir şekilde dikkatli ve hassasiyetle konunun her boyutu göz önüne alınarak bir politika belirlemeye çalışan yetkililerin çabalarına şahit oluşumuz söz konusu iken maalesef bu "iyi niyetli olmayan" kişiler tarafından pompalanan panik havasıyla yanlış yöne yönlendirilen kitleler soluğu marketlerde alıp gıda, temizlik malzemeleri vs. tüm rafları boşaltmaya, kendisi sağlıklı iken "gereksiz" bir şekilde maskeler takmaya başlıyor. Evet, uzmanlar şayet kişide öksürük, hapşırık gibi bir durum söz konusu değilse sağlıklı birinin sürekli maskeyle dolaşmasının, aslında nemlenme oluşturarak virüsler için müsait bir ortam riski taşıdığını ifade ediyorlar…

Söylemek istediğimiz şudur: Geçenlerde Sağlık Bakanımız mümkünse yurtdışı seyahatlerinin ertelenmesi veya iptalini tavsiye etmişti. Bugün ise bir tabip dikkat çekici şu bilgileri paylaşmaktaydı: "Eskiden insanlar yeryüzünde seyahat ederlerken birkaç ay süren yolculukları varacakları menzillerine onları yavaş yavaş hazırlardı. Şimdi ise 2-3 saatlik uçak yolculukları bu durumu ortadan kaldırdı. İnsanlar başka bir coğrafyanın ferdi olarak kendisi için biyolojik anlamda risk taşıyan bir ülkeye hazırlıksız bir şekilde sadece birkaç saat içinde ulaşıyor…"

Evet, gerçek bu… Globalleşen dünya kocaman bir şehir hükmünde artık. Şehrinizin bir yerinde bir hastalık çıktıysa eğer, sizi bir şekilde etkilemesi kuvvetle muhtemel bir durum. Nitekim öyle oldu ve Avrupa ülkesinden kapılan virüs etkisini ülkemizde göstererek söz konusu vatandaşımız vasıtasıyla Türkiye'de de ortaya çıkmış oldu. Bugün için tekstil alanında ülke olarak hayranlıkla izlenen bir durumdayız. Ancak her bir üreticinin dünyaya hitap edebilmesi için mutlaka yolunun İtalya'ya uğraması ve oradaki tecrübeli grafik-dizayn ajanslarıyla çalışması gerekiyor. Milyonlarca liralık işlerini yürütmek durumunda olan işadamlarının takip etmek zorunda oldukları üretim aşamalarını kontrol ve neticelendirme amacıyla periyodik olarak Avrupa'ya gitmek zorunda oldukları gerçeği de duruyor karşımızda… Bur durumda nasıl gitmesin, nasıl ertelesin?..

Şimdi yazımızın başlığına bakalım. Denilmek isteniyor ki, kul tedbir almalı ve takdirin Allah'ın dilemesiyle oluştuğuna inanmalıdır. Bir Müslümanın, yaşadığı hayatta karşılaştığı her şeyin Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini bilmesi/düşünmesi kadar kendisini ruhsal anlamda rahatlatan/sakinleştiren ne var başka?… Tedbirini almak, ona Allah tarafından verilmiş bir kulluk görevi iken ve bunu mutlaka yerine getirmesi bir "ön şart" olarak kendisine koşulmuş olması bir hakikat… Ancak bu şartı yerine getirdikten sonra "Senin dilemeni, Senin yardımını da bekliyorum ey Rabbim!" demesi, "Senin desteğin olmadan başaramam" diye kendisini o yüce kudretin eşsiz ve engin gücüne, korumasına ve himayesine teslim etmesi kadar muhteşem bir sığınma başka hangi durumda gerçekleşebilir? İşte İslam, bize bunu öğretiyor…

Hz. İbrahim (as) putperest toplumuna inandığı Allah'ı anlatırken "hastalandığımda bana şifamı veren de O'dur." (Şuara, 80) demişti. Son Nebi (sav) bize Allah'ı tanıttığı hadisinde O'nun en güzel isimlerinden birinin de eş-Şâfî (c.c) olduğunu öğretiyordu. "Hastalıklarınızı tedavi etme gayretinde olun. Bilin ki Allah, devası olmayan hiçbir hastalığı yaratmamıştır." buyurarak insanları tedavi çarelerini araştırmaya yöneltiyor ve hastaları ziyaret ettiğinde ise, "Allah'ım! Ey insanların Rabbi. Şu hastalığı kaldır bu kişiden. Şifasını ver ona. Çünkü şifa verecek olan ancak Sensin…" niyazıyla Allah'a nasıl dua edileceğini gösteriyordu ümmetine…

Son sözümüz şu olsun… Tedbirleri almak kulluk vazifemizdir. Gerektiği gibi ve bilimsel gerçeklere dayalı tavsiyeler doğrultusunda uygulayalım bunları… Ancak şunu da bilelim, hastalıklara yakalanmamak adına koruyucu tedbirler bağlamında sağlıklı bir ruh halinin önemli bir faktör olduğunu unutmayalım. Çünkü virüslere karşı bağışıklık sisteminin güçlü olması tıbbın en çok önem verdiği bir husustur. Ruhsal anlamda sakin ve "Allah dilemedikçe, yaprak düşmez" anlayışıyla mütevekkil bir kişinin "interferon" denilen bir tür protein üreterek vücudu virüslere karşı dirençli ve hastalığı atlatma adına güçlü kıldığı bugün bilinen bir gerçek. Duanın bu gücünden faydalanmak gerek… Ve hatırlamak gerek, eskimeyen hakikati, yeniden, bir kez daha… "Kulu, Rabbi katında değeli kılan duasıdır" (Furkan, 77)

Sağlık ve esenlikle kalınız.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.