Dâru’l-Fünûn’dan günümüze yüksek din öğretimi
Bir önceki yazımızda İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerinin ülkemizin yüksek din öğretimi alanında ne denli önemli bir yer tuttuğunu, yetiştirdiği öğrenciler ve gerçekleştirdiği bilimsel çalışmalarla din eğitimi-öğretimi ve din hizmetleri alanında ne kadar büyük bir katkı sunduğunu dile getirmeye çalışmıştık.
Bugünkü yazımızda ise –söz verdiğimiz üzere- bu kurumlarımızı tanıtmak amacındayız. Çünkü çoğunlukla bilgi eksikliğinden dolayı, bir kısmı da sübjektif değerlendirmelerle oluşturulan maksatlı propagandalarla yıpratılmaya çalışılan bu din eğitimi-öğretimi yuvaları, bazı olaylar gerekçe gösterilerek hedef tahtasına oturtulmayı değil, öncelikle muhafaza edilmeyi ve sahip çıkılarak desteklenmeyi hak ediyor. Aşağıda sunacağımız kısa tarihçe, bu kurumlarımızın, yüz yılı aşkın dönem içinde zaten hep sıkıntılar çeken, neşv ü nemâ bulmasına fırsat verilmeyen, ismi, bölümleri ve müfredatı gibi konularda görüş beyan etme imkanını yeterince bulamamış kurumlar olduğunu ortaya koymak için yeterlidir.
İLAHİYAT VE İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTELERİNİN KISA TARİHÇESİ
Bundan önceki yazımızda, ilk İlahiyat Fakültesinin 1924 tarihinde kuruluşu sebebiyle 96 yıllık bir geçmişi olduğundan söz etmiştik. Lâkin Osmanlı Devletinin son demlerinde, II. Abdülhamid döneminde bir üniversite olarak temelleri atılan ve 1 Eylül 1900'de kurulan Dâru'l-Fünûn-ı Şâhâne bünyesindeki Ulûm-i Âliye-i Diniyye kısmı, bir yüksek din öğretimi kurumu olarak İlahiyat Fakültelerinin de temeli kabul edildiğinde bu kurumların geçmişinin 120 yıllık bir maziye sahip olduğu söylenebilir. Nitekim iki gün önce 19 Aralık 2020 Cumartesi günü "120. Yılında İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri" adlı bir çalıştay düzenlendi ki yazımızın ilerleyen bölümlerinde bir nebze de bu toplantıdan bahsedeceğiz.
Aradan geçen sadece sekiz yıl sonunda ilk isim değişikliği yaşanmıştır. 1908'de ilan edilen Meşrutiyet ile birlikte bu üniversitenin ismi İstanbul Dâru'l-Fünûnu olmuş, İlahiyat Fakültesinin ismi de Ulûm-i Şer'iyye Şubesi'ne dönüşmüştür. Ancak 1914 yılında çıkarılan Islâh-ı Medâris Nizâmnâmesi'yle kurulan Dâru'l-Hilâfet-i Âliye Medresesi, biraz önce bahsi geçen Ulûm-i Şeriyye Şubesinin kapatılmasına sebep olmuştur.
Cumhuriyet döneminde ise Tevhid-i Tedrisat kanunu çerçevesinde alınan birtakım kararlarla ülke sathında din eğitimi-öğretimi verilen medreselerin kapatılması sebebiyle bu alanda oluşan boşluğu doldurmak üzere, adı geçen kanun çerçevesinde, 1924 yılında İstanbul Darulfünun İlahiyat Fakültesi kurulmuştur. Ancak daha on yıl geçmeden, 1933 yılında gerçekleştirilen Üniversite Reformu sırasında sistem içerisinde İlahiyat Fakültesine yer verilmemiş, bunun yerine, öğrenci almayan ve sadece araştırma yapmayı amaçlayan bir enstitü, İslam Tetkikleri Enstitüsü kurulmuştur. 1933 yılı da, yüksek din öğretimi adına tarihe talihsiz bir yıl olarak geçmiştir.
1933 sonrasında dinî hayat adına yaşanan birtakım olumsuzluklar ve halkın din eğitimi-öğretimine dair taleplerinin oluşturduğu ihtiyaç zeminiyle yeniden bir İlahiyat Fakültesi açılması ve öğrenci yetiştirme zarureti ortaya çıkmıştır. Şartlar 1949 yılında Ankara Üniversitesi'ne bağlı bir İlahiyat Fakültesi'nin kuruluşunu gerektirmiştir. Ancak gerek öğretim kadrosundaki yetersizlik gerekse öğrenci kapasitesinin azlığı, tek başına bu kurumun ülkenin öğretmen ve din görevlisi ihtiyacını karşılayamayacağını ortaya koymuştur. Bu duruma ek olarak Tevhid-i Tedrisat kanunu ile birlikte açılan İmam-Hatip okulları mezunlarının yükseköğretim talepleri, yeni bir yükseköğretim kurumunun kurulmasını gerektirmiştir. 1959 yılında, ilki İstanbul'da olmak üzere diğer şehirlerde Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı yedi Yüksek İslam Enstitüsü açılmıştır. Bu kurumlara ek olarak 1972 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi kurulmuştur. 1981 yılı ise ülkemizin tüm yüksek öğretim kurumlarını ilgilendiren bir kurulun ihdas edildiği yıl olmuştur. Kısa adı YÖK olan Yüksek Öğretim Kurulu'nun aynı yıl içinde aldığı bir karar ile tüm enstitülerin ve yüksekokulların üniversite çatısı altında toplanmasına hükmetmiş ve yüksek din öğretimi veren tüm kurumlar İlahiyat Fakültelerine dönüştürülmüştür.
Burada, detay bir bilgi vermek ve bir konu üzerinde bir nebze durmak gerek. Bu ise kurumların en önemli faaliyet alanı olarak görülen "öğretmen yetiştirmek" meselesidir… Zira ülkemizde yüksek din öğretimi kurumlarının kuruluş amaçlarından biri de alanda hizmet verecek öğretmen yetiştirmektir. Ancak zaman içinde birkaç kez açılan kapanan ve ismi değiştirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü de bu kurumlarla aynı kaderi paylaşmıştır. Şöyle ki, 1982 Anayasasının 24. maddesinde, adı "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" olarak belirlenen bu dersin ilk ve orta dereceli okullarda zorunlu bir ders olarak okutulmasını karara bağlamış olmasına rağmen, "yüksek din mütehassısı yetiştirmek" gayesi ile 1949 yılında kurulan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin öncelikli amaçları arasında, "okullardaki din derslerini okutacak elemanların yetiştirilmesi" bulunmamaktaydı. Fakülte programında ancak 1972 yılında bir değişikliğe gidilerek öğretmenlik meslek bilgisi dersleri müfredata bu yıl eklenmiştir. İlahiyat Fakültelerinin öğretmen yetiştiren kurumlar şeklinde resmen ifade edilmesi ise ancak 1989 yılında gerçekleşmiştir. İlgili yılın Temmuz ayında yayımlanan 20215 sayılı resmi gazetede, İlahiyat Fakülteleri, öğretmen yetiştiren diğer kurumlarla birlikte zikredilmektedir.
YÖK Genel Kurulunun 01.07.1997 tarihinde aldığı bir karar doğrultusunda 10 İlahiyat Fakültesi bünyesinde, İlköğretim okullarındaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersini okutacak öğretmenleri yetiştirmek amacıyla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümleri açılmıştır. Bu bölümler 1998-1999 eğitim-öğretim yılından itibaren öğrenci almaya başlamış ve ilk mezunlarını 2002 yılında vermiştir. Ancak 2006 yılında bu kez yine 26.05.2006 tarihli YÖK Genel Kurul kararı ile Eğitim Fakülteleri bünyesinde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Eğitimi Bölümleri açılmıştır. Bu bölümün açılması ile birlikte 2006-2007 akademik yılından itibaren İlahiyat Fakültelerinde bulunan İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümü, Eğitim Fakülteleri bünyesine aktarılmış ve bu süreçte programlarında da bazı değişiklikler yapılmıştır.
Aradan geçen beş yıl sonunda bu kez YÖK Genel Kurulunun 10.05.2012 tarihli toplantısında alınan kararla Eğitim Fakültelerinde akademik faaliyetlerini yürütmekte olan İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü, öğrenci ve öğretim elemanlarıyla birlikte tekrar İlahiyat Fakültelerinin bünyesine aktarılmıştır.
2013 yılında üniversite sınavına giren öğrenciler artık İlahiyat Fakültesi bünyesinde bu bölümde okumaya hak kazanmışlardır. Ancak yine YÖK'ün, bu kez 17.04.2014 tarihli kararıyla öğrenci alımı durdurulmuş, hali hazırda bu bölümlerde okumakta olan öğrencilerin haklarının korunduğu belirtilmiş, bölüm faaliyetlerinin ise devam ettirileceği ifade edilmiştir. Nihayet 2019 yılında İlahiyat Fakültelerinde yer alan İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümleri tamamen kapatılmıştır.
Görüldüğü üzere, ülkemizdeki yüksek din öğretimi alanının önemli bir ayağını oluşturan "öğretmen yetiştirme" meselesi, son otuz yılda yaklaşık 10 kez değişiklik, iptal, ilga ve ihdas işlemlerine maruz kalmıştır.
Tekrar bu kurumların genel olarak tarihçesine dönelim. 2020 yılına gelinceye kadar geçen süre içinde iki gelişme daha yaşanmıştır. Bunlardan ilki Aksaray Üniversitesine bağlı olarak 2012 yılında İslami İlimler Fakültesi adı altında müfredat olarak İlahiyat Fakülteleri ile aynı özelliklere sahip yeni bir dinî yükseköğretim kurumunun Aksaray'da kurulmasıdır. İkincisi ise Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine bağlı olarak 2018-2019 yılında 30 öğrenci alarak eğitim-öğretime başlayan Dinî İlimler Fakültesinin kuruluşudur. Ancak bu kurumun da adı İslami İlimler Fakültesi olarak değiştirilmiştir.
Biraz önce sözlerimizin arasında değindiğimiz "120 Yılında İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Çalıştayı"na tebliğci ve müzakereci olarak katılan akademisyenlerin de zaman zaman değindiği üzere, 120 yıllık zaman içinde yüksek din öğretimi veren bu kurumlar kimi zaman alınan kararlarla bir çırpıda kapatılmış, sık sık denilebilecek periyodlarla isimleri değiştirilmiş, müfredatı ve bölümleri üzerinde inisiyatif kullanamamış, tabiri caiz ise bir türlü kendi haline bırakılmamış ve gelişip serpilmesine engel teşkil edecek birtakım talihsiz ve olumsuz gelişmelerle karşılaşmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yüzyıllık geçmişiyle ülkemizin ilim-irfan ve sanat alanında nice müstesna şahsiyetlerinin "hoca-talebe" vasıflarıyla içinde bulunduğu değerli bir ocak, velûd aile olmuştur, bu kurumlar…
Sözlerimize burada son verirken ülkemizin yüksek din öğretimi kurumları olarak adı geçen fakültelerimizin bölümleri, anabilim dalları ve yine bahsini ettiğimiz Çalıştay'da ortaya konulan görüşler ve alınan kararları da sizlerle paylaşmayı düşündüğümüz gelecek yazımızda buluşmak üzere, sağlıcakla kalınız.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yüksek din öğretiminde kadim geleneğin temsilcileri (17.12.2020)
- Salgına karşı seferberlikte en önemli engel: Sorumsuzluk (15.12.2020)
- Salgınla mücadelede ön safta olanlar: Sağlık çalışanları… (07.12.2020)
- Salgınla mücadele seferberliğinde kim hangi görevi üstlenmeli? (03.12.2020)
- Şimdi seferberlik zamanı! (01.12.2020)
- Ashab-ı Kehf kıssasından hissemize düşenler… (26.11.2020)
- Ashab-ı Kehf’in uyandırılışından sonra yaşananlar (23.11.2020)
- Ashab-ı Kehf’in mağaradaki uykuları nasıldı? (19.11.2020)