Covid-19 pandemisinin ikinci dalga halinde gelip tüm dünyayı kasıp kavurduğu günlerdeyiz. Geçen hafta bugünün akşamında Cumhurbaşkanımızın açıkladığı yeni tedbir kararlarının üzerinden bir hafta geçti. Dün itibariyle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın, alınan tedbirlerin ilk olumlu sonuçlarının görülmeye başladığı yönündeki açıklamalarının meraklı bekleyiş içinde olan bizler için bir teselli ve ümit ışığı olduğunu söyleyebiliriz. Temennimiz odur ki, endişe verici bir şekilde artan vak'a ve vefat sayıları, hasta ve yoğun bakım oranları her geçen gün azalarak, verilen mücadele başarıyla sonuçlansın...
Alınan son kararların başarıyla uygulanması ve virüse karşı yürütülen mücadelenin kazanılmasının ancak topyekun bir seferberlik ruhuna sahip olmakla elde edilebileceğini ifade eden Cumhurbaşkanımıza katılmamak mümkün değil. Bu bağlamda mücadeleyi başarıyla yürütebilmek için toplumun çeşitli katmanlarının, birtakım kişi, kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluklar üstlenmesi gerektiğini tekrarlamakta fayda vardır. Zira bu mücadele, devamlı mevzi değiştiren bir düşman ile karşı karşıya olunan bir savaş hükmünde… Savaşın bizzat içinde ve cephenin ön saflarında ise tüm sağlık çalışanları var… Bu yazımızda, doktor, hemşire, hastabakıcı, laborant, mobil acil servis personeli, filyasyon ekibi olarak yapanlar ve diğer birimlerde emek ve katkılarıyla bu hizmetin yürümesine destek veren tüm sağlık çalışanları ve tabii ki en üst kurum olarak T.C. Sağlık Bakanlığı'nın üstlendiği/üstlenebileceği görevlerden bahsetmeye çalışacağız.
Geçenlerde Karadeniz bölgesindeki bir hastanenin başhekiminin, pencereden dışarı baktığında insanların uyması gereken maske ve mesafe kurallarını umursamayışlarına karşılık hüzün, esef, kırgınlık ve biraz da kızgınlık dolu hissiyatını ve açıklamalarını haberleştirmişti bir gazete… Hastanenin içinde canla başla yürütülen mücadelenin, hayatını ortaya koyarak verilen savaşın kahramanları olan sağlık personelinin neler yaşadığını gören, bilen ve iliklerine kadar hisseden başhekimin, hastanenin dışındaki insanların "vurdumduymaz" tavırlarını kabullenmeyişinin ifadesiydi bu duygular ve sözler… Bu tepkiyi ancak onun yerinde oturarak, onun makamında bulunarak, kısacası o yükün altına girerek anlayabiliriz… Başka türlüsü lâf ü güzâf…
Geçen yazılarımızda, Bilim Kurulu üyelerinin sosyal bilimciler ve din adamlarının da bu mücadelede görüşlerine başvurulmasını teklif ettiğinden söz etmiştik. Evet, Prof. Dr. Hasan Çetin Ekerbiçer bir hekim olarak, Prof. Dr. Veysel Bozkurt bir sosyolog olarak alınan tedbir kararlarına uyulması hususunda sosyal bilimcilerin ve din alanında söz sahibi kişilerin de toplumla görüşlerini paylaşarak sürece dahil olmalarını istemeleri anlamlıdır. Bu talebin daha pek çok hekim ve sosyolog, psikolog ve iletişim uzmanı tarafından da dile getirildiğini söyleyebiliriz. İşte bu bağlamda İlahiyat alanında çalışan bir akademisyen olarak salgınla mücadeleyi bir seferberlik anlayışıyla yürütmemizin kaçınılmaz olduğu şu süreçte sağlık çalışanlarına yeterli ve etkili desteğin sürekli bir şekilde olması gerektiğini ifade ederek bunun bir yolunun da onlara verilecek Manevi Danışmanlık ve Rehberlik desteği çalışmalarıyla mümkün olabileceğini söylemeliyiz.
SAĞLIK ÇALIŞANLARINA MANEVİ DANIŞMANLIK VE REHBERLİK DESTEĞİNİN ÖNEMİ
Geçtiğimiz aylarda İtalya'da bir hastanede görev yapan sağlıkçıların sabah göreve başlamadan önce gerçekleştirdikleri dua seansının görüntüleri vardı sosyal medyada… Sahip olunan inanç duygusunun pratiğe aktarıldığı görüntülerdi bunlar… Karşılaşılan hadiselerde duyulan çaresizliğe karşı belki de en doğru "başa çıkma" yöntemi olarak kabul edilebilecek "dua" faktörünü önemseyen doktorlar ve hemşirelerdi görüntüde olanlar…
Bugün ülke sathında hemen herkesin saygıyla ve haklarını teslim ederek kabullendiği bir gerçek var: Salgınla mücadelede ve ölümcül virüsle savaşta en ön safta çarpışan ve en büyük mücadeleyi veren kesim sağlık çalışanlarıdır. Birçok hastanede bazı kliniklerin kapatılarak acil ve yoğun bakım ünitelerine dönüştürüldüğü, buralarda görev yapan hekimlerin rutin muayene ve ameliyatlarının ertelenerek yeni açılan birimlerde görevlendirildiği günler yaşıyoruz. Çevremizde tanıdığımız birçok sağlıkçının görevini ifa ederken virüs kaptığını, hastaneye yatırıldığını ve hatta iyileşemeyerek hayatını kaybettiğini öğreniyor ve içimiz acıyarak paylaşmak durumunda kalıyoruz bu hüzün yüklü haberleri… Onların en çok endişe ettiği şey ise virüs kapmak ve bunu bilemeden etraflarına da bulaştırmak!.. Çünkü onların da bir ailesi, anne baba ve kardeşleri var. Onların da eşi ve çocukları var… Her gün bu risk altında göreve gitmek, dönüşte bu riski hâlâ omuzlarında taşıyor olmak kolay bir şey değil. Sadece bu psikoloji bile herhangi bir insanın her gün yaşamak durumunda olup da katlanması gerçekten zor bir durum…
İşte işin sadece bu tarafından bile meseleye bakarak diyebiliriz ki, öncelikle Sağlık Bakanlığı, mensubu olan tüm çalışanların Manevi Danışmanlık ve Rehberlik alanında destek alması yönünde birtakım düzenleme, tedbir ve uygulama fikrine sahip olmalıdır. Batıda çok ileri düzeyde gerçekleştirilen bu çalışmaların benzerlerinin bu süreçte ülkemizde de uygulanabilmesi için üniversite ve ilgili kurumlarla iletişim kurmalı ve çalışanlarının bu yönden desteğe ne kadar büyük bir ihtiyaç duyduğunu belirlemelidir. Zira henüz bu konuda bile yeterli bir araştırmanın olmadığını söylemeliyiz. Öte yandan gerek Diyanet İşleri Başkanlığı ve gerekse üniversitelerin konuyla ilgili fakülte ve enstitülerinde görevli akademisyenlerin desteğini talep ederek, sağlık çalışanlarının Manevi Danışmanlık ve Rehberlik desteği almaları konusunda kapı aralamalıdır. Çünkü alınan maddi ve fiziki tedbirler yanında dua ve Allah'a sığınarak tevekkül duygusunun her bir sağlık çalışanı için önemli bir psikolojik destek sağladığı bilinen bir gerçektir artık… Bir seferberlik ortamında, virüsle mücadele eden ve ciddi bir savaş veren sağlık çalışanları için "manevi destek", cephedeki askerin en değerli donanımı gibidir dersek, mübalağa etmiş olmayız!..
Bu vesileyle, sözlerimize son verirken, her şeye kadir olan Allah Teâlâ'dan, her bir sağlık çalışanımızı el-Hafîz ismiyle muhafaza edip korumasını, hastalananlara da en kısa sürede şifasını lûtfetmesini niyaz ederiz.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay