Ülkemizin farklı üniversitelerinde okuyan, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyindeki gençlerin, "babalar ve oğullar" konusunu ele aldıkları "İlham Veren Buluşmalar" adlı toplantının sonuçlarını ele aldığımız yazıların sonuncusunda bugün, onların gözüyle aile içinde "babanın konumu" meselesini ele alacağız.
GENÇLER BABALARINI NASIL GÖRÜYOR?
Kanaatimizce gençlerin buluşmasından çıkan sonuçlar içinde en çok dikkat çeken ve özellikle günümüz babalarını ilgilendiren konu, onların babalarını nasıl gördüğüdür. Çünkü "kuşak çatışması" denilen mefhum, her şeyin çok çabuk tüketildiği ve değiştiği, "hız ve haz çağı" olarak nitelenen günümüz dünyasında babalarla oğullar arasında yaşanan iletişim problemlerinin temelini oluşturuyor. Yine şunu düşünmekteyiz ki, iki cenahın da bir başka otorite tarafından bilgilendirilmesi ve doğru olana yönlendirilmesi gerekiyor. Çünkü toplumumuzda bir taraftan gelenek ve göreneklerin yaşatılmasını önemseyen kültürün etkisi söz konusu iken, bir taraftan da medya ve diğer birtakım odaklar, gençlere, "özgürlük" adı altında, sonu nereye varacağı belli olmayan yeni bir anlayışı dayatıyor. Bu bağlamda her bir taraf kendi görüşlerinin-yaptıklarının doğruluğunu savunurken ortaya "kuşaklar arası çatışma" olarak da bildiğimiz problem çıkıyor. İşte bu sebeple gerek gençlere, gerekse babalara; her kuşağın sahip olduğu tabii birtakım özellikler, taşıdığı sorumluluklar ve benzeri hususlarda farklılıkların olduğunu kabullenmeye dair bilgi aktarımına ihtiyaç vardır. Doğrusu, gençlerin babalarını nasıl gördüğü konusu, bu bilgilendirme sürecinde göz önüne alınması gereken güncel veriler olarak düşünülebilir. Peki gençler nasıl bir "baba" figürü görüyor/istiyor?
Toplantıya katılan gençlerin konuya dair tespit ve beklentileri şu satırlarla özetlenebilir: "Toplumumuzda baba denilince akla gelen ilk tanımlama otorite oluyor… Ancak babalarımız otorite kavramını yanlış telakki ediyorlar. Çocuklarına karşı asık suratlı, sert ve tavizsiz olmayı zihinlerindeki baba kalıbına oturtuyorlar. Babalar otoriter olacağım diye kendilerini şartlıyorlar. Çünkü aile içerisinde babalık makamına halel getirecek herhangi bir şeye tahammül edemeyeceklerini düşünüyorlar. Hal böyle olunca dışarıda arkadaşlarına, diğer sosyal çevresine gayet yumuşak bir görüntü sergileyen kimseler, evlerine geldiklerinde bambaşka bir hale bürünüyorlar. Dolayısıyla çocuklarına karşı kendisi olmaktan sıyrılan her baba yapmacıklaşıyor. Bu sebeple babalar aile fertlerinin şahsiyetlerini korumak için öncelikle kendi şahsiyetlerini muhafaza etmelidir."
Gençlerin verdikleri bilgilerin işaret ettiği en önemli husus, dışarıda halim-selim, evde sert mizaca sahip "baba" imajının çocuklar tarafından dikkatli bir şekilde gözlemlendiğini ve tespit edildiğini, ancak yadırgandığını ve "yapmacık" olarak niteledikleri bu davranış biçimini babalarının terk etmesi gerektiğini istemelidir. Gerçekten böylesi bir davranış, bir baba olarak en güzel öğretmenimiz olan Hz. Peygamber (sav) Efendimizin uygulamalarıyla ne kadar örtüşüyor derseniz, vereceğimiz cevap maalesef olumsuz olacaktır. Çünkü Resul-i Ekrem (sav) "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın" tavsiyesinde bulunurken bırakınız otoriter bir baba imajı çizmeyi, normal bir baba davranışını bile terk ederek çocuğun beklediği "çocuksu" tavırları takınmamızı istemektedir. Çocukluk yıllarındaki bu hoşgörü ve ilgi dolu sevgi gösterimini, yaş ilerledikçe çocuğun kişiliğine saygı ile birlikte devam ettirmek ve yine makul şekilde yönlendirme vazifesinde bulunmak gerekecektir. Tüm bunlar belli bir sistem ve ölçü dahilinde, "otoriter" bir görünüme sahip olma ihtiyacı hissedilmeden de yerine getirilebilir. Gençlerin dile getirmek istediği noktanın bu olduğu kanaatindeyiz...
BABALAR SEVGİ GÖSTERMEYİ AH BİR BİLSELER!
Gençlerin dile getirdiği bir başka konu da babaların içlerinde taşıdıkları sevgiyi dışa yansıtamayışlarıdır. Onların bu konudaki görüşlerini şöyle özetleyebiliriz:
"Belki de çoğumuzun yaşadığı asıl problemlerden birisi de babalarımızdan yeterince sevgi görememiş olmamızdır. Daha doğrusu bize olan sevgilerini pek de hissedememiş olmamızdır. Çünkü her birimiz biliyoruz ki, babalarımız evlatlarına karşı derin bir sevgi besliyorlar. Ancak temel sorun bu sevgiyi nasıl göstereceklerini bilmemeleridir. Bu durumun acısını belki yıllardır çekeriz, hatta yarın öbür gün babalık makamına eriştiğimizde bunun sonuçlarıyla karşı karşıya kalacağız. Ama bir yandan babalarımızı da anlamamız gerekiyor. Onların hal ve tavırlarına mana verebilmemiz için geçmişte neler yaşadıklarına eğilmemiz gerekiyor. Yaklaşık yüz yıl evvel savaşlardan çıkmış, erkek nüfusunun çoğunu kaybetmiş perişan bir haldeydi vatanımız...Bugün bunları düşününce durumun vahametini anlamamız imkânsız…"
Bu satırlar da konuyla ilgili problemin objektif bir şekilde tespitinin ifadesidir. Gençlerin, bu meseleyi de başarılı bir şekilde ele alıp tahlil ettiklerini söyleyebiliriz. Evet gerçek şudur ki, babalarımızın, dedelerimizin yaşadıklarını yaşamamış gençlerin, onların durumunu, psikolojisini, duygularını gereği gibi takdir etmeleri kolay değildir. En azından bunu ifade ediyor olmaları da takdire şayan bir durumdur. Bununla beraber dile getirilen husus, üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur. Geleneksel bir tevarüs ile tam da gençlerin dile getirdiği üzere, babalarımız evlatlarına karşı besledikleri derin sevgiyi ifade edemiyorlar. Anlaşılan, Anadolu'da "babaların çocuklarını uyurken sevmeleri" anlayışı hala devam ediyor. Doğrusu yine Hz. Peygamberin (sav) uygulamalarına baktığımızda bunun doğru olmadığını, onun aile fertlerine de sosyal hayat içinde diğer insanlara da sevgisini, sözleriyle ve davranışlarıyla hissettirdiğini görüyoruz: "Sevdiğin kimseye, ona olan sevgini ifade et" tavsiyesi son derece anlamlıdır.
Son olarak gençlerin bir tespitini daha aktararak sözlerimizi tamamlamak isteriz. Onlar, "iyi bir baba nasıl olunur sorusuna verilecek en güzel cevaplardan birisi şüphesiz, babalar çocuklarını daha iyi tanıdıkça, olacaktır… Muhatabını tanımadan söylenen söz, göstermeye çalışılan sevgi veya öğretmeye çalışılan bir meselede başarılı olmak pek de mümkün değildir." kanaatini taşımaktadırlar. Evet biz de bir çiftçi, toprağını; bir marangoz, işleyeceği ahşabın cinsini; nasıl ki tanımak-bilmek zorundaysa, bir baba da yetiştireceği evladını, gelişim çağlarıyla ve psikolojik yapısıyla "iyi tanımak" zorundadır diyebiliriz.
Gençlerimizin, pek çok hususta eğitimciler için ufuk açıcı nitelikte sonuçların elde edilmesine vesile olacak nice güzel "buluşma"ları dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay