Dua, bazen dilin sustuğu, kalbin Rabbiyle konuştuğu anlardır…
Bugünkü yazımızda da yine aynı konuya devam edecek ve dualarımızın, Yüce Mevlâmızın makamında "kabul gören dua"lardan olması için, sahip olması gereken özellikler konusuna devam edecek ve bunların neler olduğunu ele almaya çalışacağız.
DARLIK ZAMANINDA DUANIN KABULÜ İÇİN BOLLUK ZAMANINDA ÇOKÇA DUA ETMEK…
İnsan fıtratı dediğimiz şey, onun yaratılıştan getirdiği özellikler bütünüdür. Bu bütünün içinde onun inanıp bağlandığı yaratıcısının, zor zamanlarında kendisine yardım edeceğine inanması özelliği de vardır. Bunun bir uzantısı olarak insan zor zamanında, darlık çektiği vakitlerde o yüce kudret sahibine sığınarak yardım ister ve bu yardımın gelmesini bekler. Dua psikolojisi içinde bu durum, inanan insan için son derece tabiidir. Peki bir insanın sıkıntılı zamanında yaptığı duanın hemen kabul edilmesini sağlayan şey nedir? İşte bu önemli sorunun cevabını bulmaya çalışacağız.
Kur'an-ı Kerim'de insanın bu karakteristik özelliğinde bahseden bazı ayetler vardır. Bunlardan birinde insandaki bu özellik şöyle tasvir edilmektedir: "İnsanoğluna bir nimet verdiğimiz zaman bizi unutur ve bizden yüz çevirir. Fakat başına bir kötülük gelirse hemen bize yalvarmaya koyulur."
(Fussilet, 51)
İnsanoğlundaki bu özelliğe dikkat çeken Allah Teâlâ, böyle bir karaktere sahip olmamak için aslında bizi uyarmaktadır. Çünkü ayetin öncesindeki bilgiler bize bu karaktere sahip olanların, "her şeyin kendi çıkarlarına uygun şekilde olmasını ve gerçekleşmesini isteyen kişiler olduklarını, sahip olduklarına şükretmeyi düşünmeyen ve fakat başlarına bir olumsuzluk geldiği zaman hemen ümitsizliğe düşen mutsuz kimseler olduklarını" haber vermektedir (bkz. Fussilet, 49-50). Bir mümine yakıştırılamayacak özellikler olarak düşüneceğimiz bu durum -biraz önce de ifade ettiğimiz üzere- uyarıldığımız bir husustur. Çözüm niteliğindeki tavsiyesinde Sevgili Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmaktadır: "Sıkıntı ve darlık zamanında ettiği duanın hemen kabul edilmesini isteyen kişi, rahatlık (bolluk) zamanlarında dualarını çokça yapsın." Diyebiliriz ki, Resul-i Ekrem (SAV) kişinin sadece sıkıntıya düştüğü, daraldığı zamanlarda duaya başvuran biri değil, her zaman ve özellikle mutlu, rahat ve bolluk içindeyken de çokça dua etmek suretiyle Rabbiyle iletişimi var olan biri olmasını tavsiye etmektedir.
DUANIN KABULÜNDE ACELECİ OLMAMAK…
Birçok insandan şunları duyarız: "Dua ediyorum ama kabul olmuyor. / Çok dua ettim kabul olmadı. Ben de artık dua etmiyorum."
Bunun, insana şeytan tarafından verilen bir vesvese olduğu bilinmelidir. Çünkü insanı ümitsizliğe düşürmeyi hedefleyen şeytan, kula, "Allah'ın da ondan ilgisini kestiğini, bu sebeple dualarının kabul olmadığını" telkin eder durur. Halbuki yine konuyla ilgili bir hadiste, Peygamberimiz: "Sizden herhangi birinizin duası mutlaka kabul olunur; ancak acele etmediği sürece ve "dua ettim Rabbime ama duamı kabul etmedi" demediği sürece… "Burada bahsini ettiğiniz acele etmek ne demektir yâ Resulallah?" diye sorulunca buyurdu ki: "Ben dua ettim ama bana icabet edildiğini görmedim." diyen ve bu sebeple Allah'a dua etmeyi terk eden kişi, acele etmektedir."
İslam inancında, yapılan duayı ya Allah Teâlâ hemen kabul eder; veya kabulünü bir süre erteler ama yine bu dünya hayatında o duanın karşılığını o kuluna lütfeder. Yahut duasına karşılık kendisine bu dünyada vereceği karşılıktan ve nimetten daha hayırlısıyla, ahirette ona ihsan eder. Ancak bilinmelidir ki, kabule şâyân bir dua, her hal ü kârda Allah katında mutlaka işleme alınır ve gereğine hüküm verilir. Nitekim Bakara Suresi 186. ayette "Kullarım beni sana sorarlarsa de ki, ben onlara çok yakınım. Bana dua ettiklerinde onların duasına cevap (karşılık) veririm." (Bakara, 186). Bu bir va'd-i ilâhidir; Allah Teâlâ'nın kullarına verdiği sözdür. "Allah'tan daha doğru sözlü olan kim vardır?" ayeti de (Nisa, 87) duamızın mutlaka dikkate alınacağına bir başka delildir. Ancak şurası bilinmelidir ki, "günah" kapsamında olan ve Allah'ın haram kıldığı hususlar ne Allah'tan istenebilecek ne de O'nun katına yükselmeye değer ve kabule şâyân şeyler olamaz…
KİMİN KAPISINDA OLDUĞUNU BİLEREK DUA ETMEK…
İnsan genellikle dua ederken iki tavır sergiler. Bunlardan birincisi şöyle tecelli eder: Kişinin dili, ezberlediği birtakım sözleri tekrarlarken, kalbi başka yerlerde, gönlü başka vadilerde, aklı başka âlemlerde dolaşmaktadır. Elleri Rabbinin katına açılmıştır ama kalbi O'nun yüce makamına tamamiyle yönelmeyi başaramamıştır…
Sergilenen ikinci tavır ise şöyledir: Kişi daha duasına başlarken, O'na yalvarabilme, O'na niyazda bulunabilme duygusunu yaşayabildiği için Allah'a hamd ve senâlarla şükreder; verdiği nimetleri hatırlayıp dile getirir. Bu nimetlerin en büyüğü olan İslam ve iman nimetlerine; Hazreti Peygamber'e ümmet oluşuna minnettarlığını ifade eder… Dili dualarını okurken, kalbi adeta o duaları yazıp diline havale etmektedir. Yani isteklerini önce kalbinden geçirmekte, gönlünde pişirmekte ve diline -Rabbine o arz etsin diye- göndermektedir. Bazen dili susar, kul kalbiyle konuşur Rabbiyle… Çünkü o anda bütün bedeni ve ruhuyla O'nun huzurundadır. Ve daima ruh bedenden üstün, kalpte olan da dildekinden daha değerlidir…
Artık avuçları O'na açılır, gönlü O'nun sevgisi ve saygısı ile dolar. Yüreği ise huşû ve huzur içindedir… Bu hal üzere, ısrarla -tekrar tekrar- ister Rabbinden, bütün istediklerini… Bilir ki, Rabbi, Zât-ı Zülcelâli'nden ısrarla istenmesinden hoşnut olur…
Aslında Resûl-i Ekrem (SAV) Efendimiz, işte tam da böyle davranmamızı istiyor bizden… Buyuruyor ki: "Allah'a kesin bir inançla, size icabet edileceğine yürekten inanarak dua edin. Şunu bilin ki, Allah, gafil ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaya icabet etmez."
Bir başka zaman şu bilgiyi paylaşıyor ümmetiyle… "Sizin Rabbiniz Teâlâ Hazretleri, son derece hayâ ve kerem sahibidir. Kulu ona iki elini kaldırıp da bir şey istediği zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder (mutlaka isteğini verir)."
İşte bütün bu aktarılanlar, dualarımızın Cenâb-ı Hakk'ın yüce katına ulaşıp da "kabule şâyân" sayılabilmesi için yapılması gereken hususlar ve taşıması gereken özellikler cümlesindendir.
Mübarek bir gün olan Cuma vesilesiyle gecesinde ve gününde duaların kabul göreceği bir zaman diliminde, hem kendimiz, ailemiz, yakınlarımız, vatanımız ve milletimiz için hem de İslam alemi ve tüm insanlık için dua edeceğimiz ânlar barındırır, bu vakitler… Özellikle muhtemel bir savaşın maalesef gerçeğe döndüğü şu vakitlerde, insanlığın huzur ve esenliği için eller duaya kalkmalı, gönüller Mevlâ'ya yönelmeli…
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Münîb bir kalbin yazdığı dilekçedir, makbul dua… (22.02.2022)
- Her dua, Hak katına sunulan bir dilekçedir… (18.02.2022)
- Makbul bir tövbe için gereken şartlar (15.02.2022)
- Tövbe: Rabbe yönelişin, O’na dönüşün adıdır… (10.02.2022)
- Allah’ın dostluğu, “güzel kul”larına bu dünyada bir mükafattır (07.02.2022)
- O’na yönelenlerin ikrâmlara nâil olduğu gecedir, bu gece! (03.02.2022)
- Dinî kültürümüzde “mübarek” ne anlama gelir? (02.02.2022)
- Kur’an’da kulluğu övülen peygamberler… (01.02.2022)