Mübarek üç ayların maneviyat dolu iklimini yeniden yaşıyoruz hamd olsun… Öte yandan bu günlerde yağan karların, toprağımıza bereket olmasını umuyor ve diliyoruz…
Her biri eşsiz güzellikteki kar tanelerinde Allah Teâlâ'nın el-Bedî' ism-i şerifinin tecellileri var… "Örneksiz ve en güzel şekilde yaratan" manasındaki bu ismi, bir yandan Allah Teâlâ'nın misilsiz Cemâl'ine işaret ederken, O'nun aynı zamanda bu kar tanelerini gökten indirip onunla yeryüzünü bir örtü gibi örterek kudretinin sınırsızlığına da dikkat çekiyor… Sanki bizim şu çıkarımda bulunmamız isteniyor: İnsanoğlunun da hatalarını örtecek olan yine O'dur… O'dur Settâr olan; O'dur et-Tevvâb olan…
Bugünkü yazımızda işte bu güzel isimlerden biri olan ve tövbeleri en çok kabul eden anlamındaki et-Tevvâb isminden ve bu ismin kullardaki tecellilerinden bahsedeceğiz…
TÖVBE NEDİR? TÖVBEKÂR KİMDİR? ET-TEVVÂB NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
Aslı Arapça bir kelime olan "Tevbe" dilimizde "Tövbe" şeklinde telaffuz edilmiş ve böylece yer etmiştir. Tövbe, insanın yapıp-ettiklerinden sonra bir vicdan muhasebesi süreci yaşaması, pişmanlık duyması ve bu pişmanlığın ardından gerek Allah'ı inkar gerekse O'na İsyan sayılacak fiillerinden ya da "kötü" olarak nitelenebilecek her davranıştan kendi isteğiyle vazgeçip Allah'a yönelmesi ve bir daha önceki haline dönmemeye azmedip karar vermesidir.
Belki de en özlü ifadesini Abdurrahîm-i Rûmî'nin,
"Tövbe Yâ Rabbi! Hatâ râhına gittiklerime. / Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime" beytinde gördüğümüz bu duyguyu yaşayan biri de "tövbekâr" olan kişidir. Kur'ân-ı Kerim'de tam 61 ayette bu şekilde davranan kulların tövbekâr oluşlarının, Allah Teâlâ tarafından ne kadar değerli bulunduğu ve önemsendiği haber verilir.
Allah Teâlâ'nın Esmâü'l-Hüsnâ'sından bir güzel ism-i şerifi olan et-Tevvâb ise kendisine yönelen tövbekâr kullarının, yönelişini ilgiyle karşılayan, bağışlanma arzularını dikkate alan ve affedilme taleplerini boş çevirmeyen, böylece onların tövbesini kabul eden anlamındadır. Bu mübarek ismi de yine Kur'ân-ı Kerim'de tam 21 yerde geçer… Kısacası, yeter ki kul Rabbine yönelsin, Rabbi onu kabul edecektir. Kulunu bu yönelişinde reddetmeyecek, Kerîm olan Rabbinin ve Rahîm olan Mevlâsının kuluna ilgisi hiç eksik olmayacaktır vesselâm…
Allah Teâlâ'nın, hata ve günah işlemiş olsa da kuluna sağladığı O'na yöneliş ve kabul ediliş imkanı, aslında yine O'nun engin şefkat ve merhametinin eseridir… Bu muhteşem şefkat ve merhamete dikkat çeken şiirlerden biri olan ve birincilik ödülü almış Beyaz Dilekçe'den birkaç beyti, şairi Bahattin Karakoç'u rahmetle yâd ederek zikretmek istiyoruz…
Her insan günah işler senden saklanır mı sır?
Tövbe dilekçesiyle sırttan kalkar bu nasır…
Çalı bile kendine sığınan kuşu itmez.
Sen Ğafûr'sun, Aziz'sin senin Kerem'in bitmez…
Geldim işte kapına kul senden ırak olmaz.
Sana adanmamışsa, yürek de yürek olmaz…
TÖVBENİN İNSANLIK TARİHİYLE EŞİT GEÇMİŞİ…
Tövbenin bu kadar kadim bir geçmişe sahip olduğunu, insanlığın atası Hz. Adem ve eşi Hz. Havva'nın yaşadıklarına bakarak anlayabiliriz. Konuyla ilgili birçok ayet-i kerime bize bu konuda net bilgiler verdiği gibi, tövbenin insanoğluna ne kadar yakışan bir kulluk vasfı olduğuna ve aynı zamanda onun bir "ibadet" vasfı taşıdığına da işaret etmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Adem'in ve eşinin, şeytanın onları yalan ve aldatmayla, yasaklanan ağaçtan yemeye ikna etmesi ve böylece günaha düşürmesiyle alakalı ayetler vardır. Bunlardan birisinin meâli şöyledir: "Allah, 'Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin, istediğiniz meyvelerinden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden (kendisine yazık edenlerden) olursunuz' dedi." (Bakara, 35). Kısa bir süre sonra Şeytan onlara gelip "Rabbiniz size bu ağacın meyvesinden yemenizi niçin yasakladı biliyor musunuz? Eğer ondan yerseniz ikiniz de birer melek olursunuz veya burada ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladı' dedi. Ve 'andolsun ki, ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim' diye yemin de etti." (A'râf, 20-21)
Şeytanın söylediklerine kanan Hz. Adem ve Hz. Havva, yedikleri bu ağacın meyvesinden sonra yaptıklarının ne kadar kötü bir şey olduğu kendilerine gösterilince onlar hemen pişmanlık duyarak dediler ki, "Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik (zulmettik kendimize…). Eğer sen bizi bağışlamazsan, bize merhamet etmezsen, biz hüsrana düşenlerden, kaybedenlerden oluruz." (A'râf, 23). Bunun üzerine Allah Teâlâ, kendisine nasıl tövbe edileceği ve af dileneceği hususunda Hz. Adem'e birtakım kelimeler/sözler/cümleler öğretti. "Hz. Adem bunları Rabbinden öğrendi (ve birlikte Allah'a yalvardılar) Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü o hiç şüphesiz tövbeleri çok kabul eden ve çok merhametli olandır." (Bakara, 37).
Bilindiği üzere, Şeytan da Allah Teâlâ'dan gelen bir emirle muhatap olmuş, saygı göstermek maksadıyla Hz. Adem'e secde etmesi istenmişti. Ama o Allah Teâlâ'nın bu emrine itaat etmek yerine "Ben ondan daha üstünüm" diyerek itaat etmediği gibi isyanında ısrar etmişti. Hatasını kabullenmek bir yana ısrarla kendisinin haklı olduğunu iddia etmişti…
İşte burada karşımıza önemli bir durum çıkmaktadır. İki varlığın, yani insanın da şeytanın da birer günah işlemeleri söz konusudur. İkisi de emre ve yasağa itaat etmemek suretiyle isyanda bulunmuşken Hz. Adem ve eşi hatalarından dolayı pişmanlık duyup, affetmesini dileyerek yine Allah'a dönmüşlerdi. Fakat Şeytan işlediği günahtan dolayı pişman olmamış aksine kendisinin üstün ve haklı olduğunda ısrar etmişti… İşte, herhangi bir insan günah işleyip de pişman olarak hatasını kabullenip Allah'a dönerse ve ondan bağışlanma dilerse Hz. Adem'e ve Hz. Havva'ya benzemiş olur. Eğer günah işleyip de hatasını kabullenmez ve günahında ısrar ederse bu kez tâ ilk zamandan beri anne-babasına düşmanlık eden Şeytan'a benzemiş olur. Tövbenin işte böylesine önemli bir özelliği vardır… Sözlerimize şunu da eklemek isteriz. Unutmamak gerekir ki, pişmanlık duyarak Rabbine yönelen Hz. Adem'e, nasıl ki Rabbimiz el uzatmış, ona nasıl tövbe edeceğini öğretmişse, Ademoğullarına da gönderdiği peygamberler diliyle Allah'a nasıl tövbe edileceğini, hangi sözlerle O'ndan bağışlanma dileneceğini öğretmiştir. Son Nebi Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, hem getirdiği Kur'an-ı Kerim ayetleri ile hem de ashabına anlattığı son derece manidar hadiselerle bizlere tövbenin önemini ve değerini; makbul bir tövbenin hangi şartlara sahip olması gerektiğini öğretmiştir. Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin bir hadis-i şerifiyle yazımıza nokta koymak ve sonraki yazımızda makbul bir tövbe için gereken hususları ele alacağımızı ifade etmek isteriz… "Günahından tövbe eden sanki onu hiç işlememiş gibidir."
İdrak edeceğiniz mübarek Cuma gecenizin, yarın kavuşacağınız gününüzün, Rabbe yönelişe birer güzel vesile olması dileğiyle sağlıcakla kalınız…
Mehmet Emin Ay