Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Şubat 7, 2022
Allah’ın dostluğu, “güzel kul”larına bu dünyada bir mükafattır
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Farkında mısınız bilmem? Geçen hafta bugün, üç ayların arefesinde bu mübarek mevsimin faziletlerinden bahsetmiş ve ardından Receb-i Şerif'in ilk gününü sonra Regaib Kandilini idrak ettiğimiz ikinci ve sonraki günlerini yaşamıştık…

Daha geleli bir hafta olmadan, yoğun dünya gündemi bizi bu aylar hakkında edindiğimiz "farkındalık" tecrübesinden uzaklaştırmaya başladı. "Dünyevileşme" belasının bir tezahürü de sanırız, bu çarçabuk tüketme ve tükenme sendromu olsa gerek… Oysa dikkatle bakacak ve inceleyecek olursak birbiri ardınca gelen bu üç şerefli ay, aslında tâ ilk gününden itibaren bayram sabahına varıncaya kadar, müminin aşağı yukarı birbirine denk yoğunluk ve kıvamda "güzel kulluk" özelliklerini yaşamasını ve kendisi için bunu mümkün kılacak duygu ve davranışlar içinde olmasını, bilhassa bunu devam ettirmesini sağlamak için vardır… Kur'an-ı Kerim'in ayetleri ve Sevgili Peygamberimizin (SAV) hadis-i şerifleri, aslında tam da işte bu "güzel kulluğun" sürekliliğini, sürdürülebilir bir vasıf kazanmasını ve sahibini bu mertebeye kavuşturmasını telkin etmektedir. Nitekim Receb-i Şerif'in, birincisi ilk cuma gecesinde, sonraki ise yaklaşık 20 gün sonra olmak üzere iki mübarek geceyi ihtiva etmesi; ardından gelen Şâban-ı Şerif'in 15. gecesindeki Berat Kandili ve son olarak nice nimetleri beraberinde getiren Ramazan-ı Şerif ve her biri Kadir Gecesi olmaya aday kıymette ve derecedeki mübarek geceleri, hep mümini bayram sabahına, affedilmiş ve cehennemden kurtuluş müjdesini almış bir "güzel kul" olarak ulaştırabilme vesilesi kılınmıştır.

Peki bu vesilelere sarılarak böyle bir yüksek ideali taşımak, böyle bir mertebeye yükselmek ve bu böyle bir makama sahip olmak mümkün müdür? Şüphesiz, evet!.. Baktığımız zaman bu "güzel kulluk" mertebesinin yolunun, Allah'a yöneliş ve nafile ibadetlere sarılmaktan geçtiğini görmekteyiz. İlgili kaynaklarda Ashab-ı Kiram'ın üç aylar geldiğinde birbirleriyle tebrikleşip helalleştiklerini ve farzları eda etmekle beraber nafile ibadetlere de daha çok yöneldiklerini okuyor olmamız, Peygamberimizin (SAV) manevi eğitimine muhatap olan değerli sohbet arkadaşlarının, Nebiyy-i Muhterem (SAV) Efendimizden öğrendiklerini dikkatle ve özenle uygulamaya çalıştıklarını ortaya koymaktadır. O halde diyebiliriz ki "güzel kulluk", kendisine bunu bir ideal olarak seçen her bir kişi için uygulanması mümkün olan ve ulaşılabilecek bir yüce mertebedir. Dilerseniz konuya dair bir hadis-i kudsiyi aktararak güzel kullukları ile "Allah'ın dostları" arasında yer almayı başarabilen evliyânın, yani veli kulların bu mertebeye nasıl ulaştıklarından bahseden Sevgili Peygamberimize kulak verelim. Sahih hadis kaynaklarında Hz. Ebu Hureyre (RA) tarafından aktarılan bu bilgiye göre Resul-i Ekrem (SAV) şöyle buyurmaktadır:

"Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Kim benim bir veli kuluma düşmanlık ederse and olsun ki, ben de ona harb ilan ederim.

"Bir kuluma farz kıldığım ibadetleri yerine getirmesi onu bana en çok yaklaştıran şeydir. Bununla beraber kulum bu farzları yaparak bir de nafile ibadetlerle bana yaklaşmaya gayret ederse ben de onu muhabbet duyarım. Bu muhabbetim sayesinde kulum, benim kudretimle işitir, benim verdiğim kudretle görür, benim verdiğim güç ile tutup kavrar ve ayaklarına verdiğim kudret ile yürür. And olsun ki, eğer o benden bir şey talep ederse mutlaka onu kendisine veririm ve hangi hususta bana sığınırsa ben de onu mutlaka korurum."

Önceki bilgilerimiz eşliğinde bu hadis-i kudsî'den şunu anlayabiliriz. Peygamberlik, bir diğer ifadeyle risâlet, Allah Teâlâ'nın insanlar içinden bazı kullarını seçerek onları mukaddes bir vazife ile görevlendirmesi hasebiyle "vehbî" niteliğe sahip bir ulvî görevdir. Bu hususta kulun çalışıp çabalaması, böyle bir neticeye ulaşması söz konusu değildir. Bu, tamamen Allah Teâlâ'nın takdiri ve iradesiyle gerçekleşen bir durumdur. Allah'ın dostluğu (velayet) ise yine insanlar içinde Allah Teâlâ'nın, onların "güzel kulluk" adına gösterdikleri gayret, çaba ve çalışmalarındaki süreklilik neticesinde elde ettikleri, yani kazandıkları "kesbî" niteliğe sahip bir yüce mertebedir. Velâyet mertebesi yani Allah'ın dostluğuna ulaşmak, hem Allah'ın kullarının çaba ve gayretlerini zayi etmeyeceğine dair vaadlerinin tecellisidir hem de "insan için ancak çalışmasının, gayret ve çabasının bir karşılığı vardır" hükmünün tahakkukudur. (konuyla ilgili ayetler için bkz. Hûd, 115, Necm, 39)

Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'de, "Ne güzel kuldu. O hep Rabbine yönelirdi" denilerek Allah'ın kendilerinden övgüyle bahsettiği Hz. Eyyub (AS) ve Hz. Süleyman (AS) peygamberler gibi, Allah'ın yeryüzünde nice veli kulları, her devirde ve her yerde var olmuş, "güzel kulluk" adına tüm gayret ve çabaları, onlara "Allah Dostluğu" mertebesini kazandırmıştır. Hilyetü'l-Evliyâ, Tezkiretü'l-Evliyâ gibi eserlerde sayıları binleri aşan bu sevgili kulların ortak payda diyebileceğimiz özellikleri, Allah'a kulluklarında samimiyetleri, ihlas ve takvalarıdır. Onlar sadece belirli zaman diliminde değil bir ömür boyu Allah'a güzel kul olmanın çabası içinde olmuşlardır. Ama aynı zamanda onlar Allah'a güzel kul olarak da bu dünyada yaşanabileceğinin örneklerini sunmuşlardır… Onların her dâim rağbeti Allah'a olmuş, Allah da onlara yönelmiş ve onları daha bu dünyada "güzel kulum!" diye yâd etmiştir vesselâm…

Bu mübarek mevsimin her gününün, nafile ibadet ve güzel kulluk örneklerine muvaffak olduğumuz günler olması niyazıyla hepinize hayırlı bir hafta dilerim…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN