Aslında ülkemizde siyaset alanda sıklıkla rastladığımız için artık "âdiyat", yani sıradan şeyler olarak kabullenmeye başladığımız iftira nitelikli söylemlere son zamanlarda şahit olduklarımız da eklenince, toplum olarak sinir uçlarıyla oynanan kişilerin vereceği tepkiler oluştu kamuoyunda…
Önce bir akademisyenin, Hz. İsa ve Hz. Meryem gibi bir peygamberden ve muhterem annesinden bahsederken saygısızca ve haddini aşarak iftira niteliğinde sözler sarf ettiği ses kaydının ortaya çıkması, ardından bir sanatçının, şarkısında ilk insan ve peygamber olan Hz. Adem ve eşi Hz. Havva'ya yine saygısızca nitelemelerde bulunması, bardağı taşıran son damla oldu… İlgili hakkında hukukçular, dinî değerleri alenen aşağılama anlamına gelen bu sözler hakkında suç duyurusunda bulundular; sosyal medya ve diğer platformlarda bu sözler üzerinden toplumda bir ayrışma oluşturuldu ve ardı arkası kesilmeyen tartışmalar başladı, hala da devam ediyor… Diyebiliriz ki, insanoğlunu kendisine "bir numaralı" düşman belleyen şeytan, bir kez daha insanoğlunu yanılttı, aldattı ve verdiği fit ile ona birtakım sözler söyletip ortalığı karıştıracak yeni bir kaosa, yeni bir fitneye imza attı… Ayette (Bkz. Fâtır, 5) "çok ustaca aldatan" anlamındaki "Ğarûr" sıfatlı şeytan, bir kez daha insanları birbirine düşürmeyi bir çift sözle başarmış oldu vesselam…
İLK MÜFTERİ ŞEYTANDIR!
Aslında şeytan, ontolojik olarak bakıldığında ilk iftira suçunun sahibidir. Yani ilk müfteri odur ve verdiği vesvese ve fitlerle insana iftirayı telkin eden, konuşturan ve söyleten de şeytandır. Bunun bir uzantısı olarak her bir iftira işlemi ve söylemi şeytan işi bir kötülük ve günahtır…
İftira denilen ve kökü insanlık tarihinin derinliklerine uzanacak kadar eski olan bir günahın, ilk olarak şeytan tarafından işlendiğini ve şeytanın aslında "ilk müfteri" olduğunun belki de pek çoğumuz farkında değilizdir... Evet, insanlığın atası Hz. Adem'e ve onun eşi Hz. Havva'ya duyduğu kıskançlıktan dolayı "ikili" oynayan şeytan, insanlığın atası olan bu karı-kocayı bir yandan Allah Teâlâ'nın gözünden düşürmek için günaha sürüklemeye çalışırken, aynı zamanda Allah'a da iftira ediyordu… Çünkü sözlerinde, Allah'ın onlar için düşünmediği şeyleri, "gerekçe" olarak sunuyordu. Geliniz Kur'an-ı Kerim'e kulak verelim…
(Buyuruldu ki:) "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediklerinizden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz." Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve 'Rabbiniz size bu ağacı sadece şu sebeplerle, melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı' dedi. Onlara, 'Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim' diye de yemin etti." (A'râf, 19-21)
Ayetten anlaşılan şudur: Şeytan önce Hz. Adem ve Hz. Havva'ya, giysileriyle kendilerine örtülmüş bulunan avret mahallerini açmayı sonra da kendilerine yasaklanan ağacın meyvelerinden yemeyi telkin etmişti. Ancak bunu yaparken onlara bu ağaçtan yemelerini yasaklayan Rablerinin, sadece şunun için bunu istediğini yeminler ederek söylemişti: Sizin birer melek olmanızı ve cennette ebedi kalmanızı istemediği için… Dolayısıyla şeytan, Allah'a bile iftira etmekten çekinmeyen bir varlık olarak ilk örnektir… Şeytan ile ilgili tanımlamalarımızda onu "ilk müfteri" olarak nitelememizin gerekçesi işte budur…
Diyebiliriz ki, işledikleri bu hata sebebiyle Hz. Adem ve Hz. Havva cennetten çıkarılarak hayatlarını bundan böyle devam ettirecekleri dünyaya gönderildiler. Ancak onlarla beraber şeytan da yeryüzünde yaşayacak ve onların nesillerini ayartmaya, aldatmaya ve saptırmaya çalışacaktı… Tarihte ve günümüzde yaşananlar ve gelecekte yaşanacak tüm iftira ve bühtanların hepsinde bu şeytani sızmaların mutlaka bir rolü vardır ve olacaktır. Çünkü şeytan, daha ilk gün bunun gereğini yapacağına dair ant içmiştir…
"İblîs dedi ki: "Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın." (A'râf, 16-17)
Ayette gözlenen gerçek şudur: Şeytan insanları, her dönemde dinî ve dünyevî bakımdan en doğru ve en güzel yaşayış tarzı demek olan "sırât-ı müstakîm"den saptıracağına ant içmiş; Allah ise bu şekilde kötü niyet taşıyan ve kötü planlar peşinde olan şeytanı "yerilmiş ve kovulmuş" bir mahlûk sayarak bulunduğu makamdan uzaklaştırmıştır. Bu durum, İblîs'in Allah'a isyan etmesinin bir sonucu olduğu kadar, insanları kıskanıp onlar hakkında kötü emeller beslemesinin de bir cezasıdır. Şu halde insanları kıskanıp onlar hakkında zararlı fikirler taşımak, huzur ve mutluluklarını bozacak planlar peşinde olmak, bunun için iftira ve benzeri günahlara başvurmak kadar, sonu nereye varacağı belli olmayan sorumsuz bir şekilde sözler sarf etmek de şeytanî bir niyet ve davranış olup Allah katında cezaî sonuçları ağır olacaktır.
Ancak hem dünyada da hem ahirette bu ağır cezalara rağmen insanoğlu iftira günahını üstlenmekte şeytanın vesvese ve ayartmalarından kendini kurtaramamış, "Allah'a sığınması tam olan" mümin ve muhlis kullar dışında kalanlar bu günaha düşmüşlerdir. Böylece insanlık tarihinde, çeşitli zamanlarda tevhid inancından saparak Allah'a iftira eden müşriklere, ev sahibesi tarafından haksız yere suçlanan Hz. Yusuf'a, İsrailoğulları tarafından çeşitli gerekçelerle iftiralara maruz kalan Hz. Musa'ya; Hz. Meryem'e ve oğlu Hz. İsa'ya ve nihayet Son Nebi Hz. Muhammed'e (asm) ve eşine yapılan birtakım iftiralara rastlanmıştır, rastlanacaktır da… Zira şeytan, sözünü yerine getirmek, cennetten sürgün ettirdiği bu ikilinin evlatlarını da birbirine düşürerek Allah'ın nazarında değersiz kılmak için hala tüm çabasını göstermektedir ve göstermeye de devam edecektir…
Son sözümüz, öncelikle Hz. Adem ve eşi Hz. Havva, bir mümin ve Müslüman olan bizler için insanlığın babası ve annesi olarak değer sahibidirler. Ardından, Hz. Adem ilk peygamberdir ve Hz. Havva da bir peygambere eş olarak ayrıca bizler için mübarek ve kutlu şahsiyetlerdir… Son olarak, kendisine bizzat Allah Teâlâ'nın öğretmenlikte bulunarak tüm varlıkların isimlerini öğrettiği ve ikisine de rehberlik ederek Allah'a nasıl dua edeceklerini bildirdiği "bilgili" ve Allah katında "kıymetli/saygın" insanlardır!..
O halde onlar "cahil" değildir; fakat gerçek cahil, bu hakikatlerden yana bilgisiz ve habersiz olanlar ve bu gerçekleri inatla kabul etmeyenlerdir!..
Cuma günümüzün feyiz ve bereketinin üzerinize olması dileğiyle…
Mehmet Emin Ay