Hatırlayacağınız üzere bir önceki yazımızın sonunda, gelecek yazımızda makbul bir tövbe için gereken şartları ele alacağımızı ifade etmiştik.
Bugünkü yazımızda işte bu konuya değineceğiz. Kulluk hayatımızı yakından ilgilendiren bir durum olarak Allah'a yönelişimizin, kabul gören bir yöneliş ve tövbemizin makbul bir tövbe olması için âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler ışığında, aşağıda maddeler halinde sıralanan özellikleri taşıması gerektiği anlaşılmaktadır. Şimdi bunları önem sırasına göre incelemeye çalışalım.
PİŞMANLIK DUYMAK…
Öncelikle kişi yaptıklarından pişmanlık duymalıdır ki, onun Allah'a yönelişi, Allah Teâlâ tarafından da kabule şâyân bulunsun… Bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyuruyor: "Pişmanlık, tövbedir." Biz bu hadis-i şerifi, "Tövbe, pişmanlık duymaktır." şeklinde de tercüme edebiliriz. Yani hata/günah işleyen bir insanın her şeyden önce hatasını kabullenmesi ve yaptığından pişmanlık duyması, ardından affedilme talebinde bulunmasıdır. Bu hâlet-i ruhiye içinde bir kulun, "Bu bana yakışmadı Allah'ım! Yaptığımdan pişmanım. Sana döndüm yüzümü, beni bağışla Allah'ım" diyerek yalvarması, Allah'tan affını dilemesidir…
SAMİMİ OLMAK…
Nasıl ki, kullukta ve yapılan her işte samimiyet, makbuliyeti için çok önemli bir unsur ise Allah'a yönelişte de samimi olmak son derece önemlidir. Çünkü bir ayet-i kerimede bu hususa vurgu yapılmaktadır: "Ey iman edenler! Nasûh tövbesiyle (içtenlikle ve kararlılık içinde) Allah'a tövbe ediniz. Umulur ki, bu sayede Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberiyle aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: "Rabbimiz! Nurumuzu arttır, eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter." (Tahrim, 9)
Ayette geçen "Nasûh Tevbesi", içtenlikle, samimi olarak ve bir daha dönmemek üzere kararlı olunarak yapılan tövbedir.
AFFEDİLECEĞİNE GÖNÜLDEN İNANMAK…
Allah Teâlâ'nın, et-Tevvâb, el-Afüvv ve el-Ğafûr isimleriyle, kendisine yönelen kullarına ilgiyle muamele ettiğine ve onları affedeceğine gönülden inanmalıdır. Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte, Sevgili Peygamberimiz (sav) bize bir Hadis-i Kudsî'den aktararak şunları anlatıyor: "Rabbimiz Teâlâ buyuruyor ki, 'Ey kullarım! Benim affettiklerim dışındakiler günahkâr kalırlar. O halde sizler benden bağışlanma dileyin ki, ben de sizi affedeyim. Kim benim affetme hususunda kudretimi bilerek benden affını dilerse, onu affederim ve hatasını da önemsemem."
KUL HAKKINI ÖDEMEK/HELALLEŞMEK…
Kişinin tövbesinin kabul olması için, üzerinde herhangi bir kişinin hakkı var ise mutlaka ilgili kimseyle helalleşmesi gerekir. Gerekirse ödeme yapmalı, mahsuplaşmalıdır. Zira kul hakkının makbul bir tövbe önünde bir set oluşturacağı hakikati asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Ashâb-ı Kiram, üç aylar girdiğinde birbirlerini tebrik ederler, birbirlerine dualarda bulunurlar ve mutlaka birbirleriyle helalleşirlerdi. Tövbeleri ve yapacakları duaları kabul olsun diye…
ABDEST ALMAK, İKİ REK'AT NAMAZ KILMAK…
Aslında kulun Rabbine yönelmesi, O'na dönmesi anlamına gelen tövbe için hiçbir aracıya ihtiyaç yoktur. Ancak bu yönelişinin kabul görmesi ve tövbesinin Allah Teâlâ tarafından makbul kılınması için riayet etmesi gereken hususlardan birini yine Peygamber Efendimizin (sav) bize öğrettiği hadisi şeriflerden öğreniyoruz. Şu hadis-i şerif bize bu konuda rehberlik etmektedir: "Herhangi bir kul, bir günah işlediği zaman hemen ardından güzelce abdest alırsa, Rabbine yönelip O'nun huzurunda durarak iki rekat namaz kılarsa ve ardından Allah'tan bağışlanmasını dilese, Allah Teâlâ onu affeder." Peygamberimiz (sav) bunları söyledikten sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "Onlar ki, bir günah işlediklerinde yahut kendi kendilerine kötülük yaparak (aslında kendilerine) zulmettiklerinde hemen Allah'ı hatırlarlar ve O'ndan affını, bağışlamasını dilerler. Allah'tan başka günahları affedecek olan kim vardır? Ve onlar yapmış oldukları hatalarda bilerek-isteyerek ısrar etmezler." (Âl-i İmran, 135)
SEHER VAKİTLERİNİ FIRSAT BİLMEK…
Seher vakitleri, Allah'a yönelmek, O'nun huzurunda olmanın bilinciyle affını dilemek ve tövbe etmek için bir fırsat olarak görülmelidir. Bir başka açıdan her seher vakti; ve mübarek üç aylar içindeki her gece, bize sunulan bir bağışlanma vesilesi, bir mübarek hediye ve mukaddes bir ikram olarak kabul edilmelidir. Zira her bir ayın her gecesinin son vakitleri, Allah Teâlâ'nın yeryüzü semasına rahmetiyle tecelli ettiği vakitlerdir. Sevgili Peygamberimiz (sav) bu anlarda Allah Teâlâ'nın tüm kâinata ve yeryüzü halkına seslenişini şu ifadelerle anlatır bizlere: "Bana kim dua eder? Onun duasını kabul edeyim. Benden kim bir ihtiyacını talep eder, onun bu ihtiyacını gidereyim. Bana kim tövbe edip affını diler? Onu affedeyim…" Yüce Rabbimizin bu vakitte işte bu sözlerle kullarına seslenmesi, belki de en çok bel bağlamamız ve ümit beslememiz gereken bir görüşme ve buluşmadır; aynı zamanda O'na yönelme ve O'ndan kabul görme imkanıdır.
CAN BOĞAZA GELMEDEN TÖVBE ETMEK…
Hassasiyet gösterilmesi gereken hususlardan biri de tövbenin, can boğaza gelmeden yapılmasıdır. Çünkü "ye's" hali denilen artık yaşama ümidinin kalmadığı ölümden önceki son anlarda nasıl ki iman etmek bir fayda sağlamıyorsa, bu anda yapılacak tövbe de kabul olmayacaktır. "Daha sonra tövbe eder, Allah'a yönelir ve iyi bir kul olurum" düşüncesi, şeytanın aldatmalarından biri olarak ifade edilmektedir. Bir mümine yakışan, tövbe halinin, yani Allah Teâlâ'ya yönelişinin her gün ve gün içinde de belirli zaman dilimlerinde bilinçli bir şekilde tekrarlanmasıdır. Hz. Peygamber (sav) Efendimizin günde bazen 70, bazen de 100 defa tövbe ederek Allah'tan affını talep ediyor olması son derece anlamlı bir örnektir. Namazını bitirip selam verdiği zaman hemen "Estağfirullah el-azîm ve etûbü ileyh" sözleriyle tövbe ve istiğfarda bulunması, aynı şekilde ondan bize kalan manidar bir sünnet-i seniyyedir.
Sözlerimizin sonunda konuyla ilgili olarak şunları ifade etmek isteriz. Allah'a yöneliş ve O'ndan af dilemek anlamına gelen tövbe, aslında güzel kulluk örneği olarak değerli bir ibadettir de... Bu güzel kulluk nişanesi, aynı zamanda Allah'ın sevgisine de önemli bir aracıdır. Zira "Allah, çokça tövbe eden ve temizlik hususunda titiz davranan kullarını sever." (Bakara, 222)
Yazımızı, kendisini rahmetle yâd ederek Şair Abdurrahim Karakoç'un "Dönüş" adlı şiiriyle tamamlamak istiyoruz. Feyiz ve bereketiyle geldiği hayatımızda Receb-i Şerif'ten azami derece istifade etmek ve Rabbine yönelen güzel kullardan olmak dileğiyle…
Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim, sana geliyorum.
Yeter artık döne döne
Bittim, sana geliyorum…
Durdum ve düşündüm demin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim, sana geliyorum…
Gözüm yaşlı gönlüm garip
Yalvarayım dedim varıp
Benliği benden çıkarıp
Attım, sana geliyorum…
Aşk tokmağı değdi örse
Durmam gayrı dünya dursa
Dünden kalma neyim varsa
Sattım, sana geliyorum…
Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Seni sevmenin zevkini
Tattım, sana geliyorum…
(Abdurrahim Karakoç)
Mehmet Emin Ay