İnsan karakterindeki salgın hastalık: Şükürsüzlük…
Haz ve hız çağının hüküm sürdüğü zamanlarda yaşamaktayız… Her şeyin hızlısının makbul olduğu, lezzetin ve hazzın peşine düşüldüğü bir dünya var karşımızda… Dahası, "Sen en iyisine lâyıksın/Neden daha fazlasını istemeyesin?/Kendini bundan mahrum etme/Sana, ancak mükemmel olan yakışır" gibi aldatıcı, baştan çıkarıcı ve yoldan saptırıcı, tamamen kişinin egosuna, bencilliğine hitap eden reklamlarla açık ya da gizli bir "telkin bombardımanı"na muhataptır, insanlık… Kitle iletişim araçlarının, en ücra köşedeki insana varıncaya dek herkesi etkilemeyi başarabildiği dünyamızda, kendisini bu olumsuz telkinlerden koruyabilenlerin sayısı gerçekten çok ama çok az diyebiliriz…
Özellikle bugün, yetişmekte olan nesiller için çok önemli bir problemle karşı karşıyayız: Şükürsüzlük… Evet, beraberinde "kanaatsizlik" ile birlikte dolaşan ve adına "şükürsüzlük" diyebileceğimiz bu karakter özelliği, bilhassa sosyal medya ve tüm sanal mecraların olumsuz etkilerine muhatap olan gençlerimizi ve çocuklarımızı, hatta yetişkinler grubundaki insanlarımızı bile tahminlerin üstünde bir oranda olumsuz yönde etkiliyor ve etkilemeye devam edecek gibi de görünüyor… Her şeyden önce bir "karakter özelliği" olarak görüp kabul edebileceğimiz "şükürsüzlük" kavramının farkında olmak; onu tanımak ve yeni yetişen nesillere tanıtmak, gereken durumlarda uyarılarda bulunmak, her birimiz için bir görev gibi duruyor karşımızda…
"Şükür sahibi olmak" da öğrenilen ve öğretilebilen bir karakter özelliği olduğuna göre işe onu tanımakla başlamak en doğru seçim olacaktır. Çünkü mensubu olmakla şerefyâb olduğumuz yüce dinimiz, önce müsbet olanı öğreten bir yol izlemiştir daima… Bunun bir uzantısı olarak öncelikle iman öğretilmiş, sonra inançsızlık tanıtılmış ve sakındırılmıştır. Dolayısıyla "şükürsüzlük" belâsından önce "şükür sahibi olmak" nimetinden söz etmeli; dahası, öncelikle "şükür" kavramından bahsetmeliyiz…
ŞÜKÜR NEDİR?
Arapça bir kelime olan ve dilimize bu şekilde yerleşen "şükür", sözlüklerde şu anlamlara gelmektedir: "Yapılan iyiliğin farkında, bilincinde (iyilik bilir) olmak, kendisine yapılan iyiliği gizlemeyip açıklamak, yaymak; iyilik edeni iyiliğiyle anmak ve övmek; iyiliğini gördüğü kimseye minnettarlık duymak."
Kelime olarak bu anlamları taşımakla beraber aynı zamanda dinî açıdan da önemli bir değere sahip olan "şükr" kavramı, İslam âlimleri tarafından şu ifadelerle tarif edilmiştir: "Şükr, gerek doğrudan Allah'tan gelen gerekse insanlar aracılığıyla gelen herhangi bir nimete ve iyiliğe karşı minnettarlığını ifade etmek, bu nimete ve iyiliğe, söz veya fiille mukabelede bulunmaktır. Yine o, aynı zamanda Allah'a itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle kendisine verilen bu nimetin gerektirdiği şekilde davranmaktır."
Görüldüğü üzere şükür, sahip olunan nimetin/nimetlerin farkında olmak, kadir-kıymet bilmek, bu nimetin/nimetlerin gerçek sahibini ve verenini unutmamak, kendisine yapılan iyiliğin karşılığı olarak söz ve fiili mukabelede bulunmaktır. Şükürsüzlük ise bunların aksine davranmak ve en başta bu nimetlerin ve iyiliklerin kadrini bilmemek, asıl verenin ve gerçek sahibinin farkında olmamak ve herhangi bir mukabelede bulunmak suretiyle karşılığını vermenin bir görev olduğu şuurunu taşımamaktır. İşte, maalesef günümüzde yeni yetişen nesillerimizin kalbinde şükür, dilinde teşekkür eksikliğinin, bu şuurdan mahrum ve bu bilinçten yoksun olmakla ilgili bir problem olduğu kanaatindeyiz. Çözümü ise kişiliğin önemli bir parçasını oluşturan ve eğitimle kazanılabilen, öğrenilebilen karaktere, "şükredebilen" biri olmayı sağlayabilmek ve kazandırabilmektir. Bunun yolu da tabii olarak eğitimdir; ailede, okulda ve toplumda verilecek terbiyedir… Yavaş yavaş bozularak bu hale gelen toplumun yine yavaş yavaş düzelebileceği gerçeğini göz önünde tutarak elden gelen neyse onu yapmakla yükümlü olduğumuzu düşünüyoruz.
Konuya, şükrü daha yakından tanımak için, geliniz onu bize tanıtan Kur'an-ı Kerim'in ayetleriyle devam edelim.
KUR'AN-I KERİM'DE ŞÜKÜR KAVRAMI HANGİ YÖNLERİYLE GEÇMEKTEDİR?
Kur'ân-ı Kerîm'de "şükür" kelimesi ve bundan türemiş olan "şâkir, şekûr, meşkûr" gibi isimlere ve yine "teşekkür" gibi fiillere temel teşkil eden ifadelere tam 75 ayette rastlanmaktadır. Bu durum, İslam'ın bu kavrama ve bununla ilgili olan hususlara özel bir önem atfettiğinin ilk işaretleridir.
Bu ayetlerin pek çoğunda, "Allah'ın nimetleri ve ihsanları hatırlatılmakta ve böylece insanların, bunları veren Allah Teâlâ'ya şükretmesi gerektiği" bildirilmektedir. Yine pek çok ayette, "kulun bu şükrüne karşılık verilecek mükâfatlar" da anlatılmaktadır. Bu ayetlerden anlaşılan ortak mana şudur: "Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük eden de bilsin ki, Allah'ın (ne böyle bir teşekküre ne de başka) hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O büyük bir kerem sahibidir." (Bkz. Neml, 40)
Yine bahsini ettiğimiz bu yetmiş beş ayetlerin bir kısmında Allah'ın insanlara bahşettiği maddî ve mânevî nimetler arasında, onların çeşitli kusurlarına rağmen onları yine de affedip bağışlaması, onlara yardım etmesi ve çeşitli duyular yanında idrak yeteneği vermesi gibi nimetler sayıldıktan sonra, "Umulur ki, şükredersiniz" ifadesiyle her bir nimetin verilişinin, insanlar için şükredip-etmeme konusunda bir sınama olduğuna vurgu yapıldığı görülmektedir. Melik-Peygamber olan Hz. Süleyman (AS) da işte böyle bir sınavdan geçmiştir. (Bkz. Neml, 40)
Yine Kur'an-ı Kerim'de "şükreden kulların sayısının az olduğu"nu ifade eden ayetler yanında (Bkz. Sebe', 13) Allah Teâlâ'nın kullarına çeşitli lütuf ve ihsanları sayılarak, "Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" (Bkz. Mülk, 23) şeklinde uyarılara rastlanması, insanoğlunun tarihin en eski, kadim zamanlarından beri şükür eksikliği veya şükürsüzlük -ki buna "nankörlük" denilmektedir- problemi yaşadığını göstermektedir. Peki, insan şükreden biri olamaz mı? Çok mu zordur, şükredebilmek? Neden bu hususta insan aldananlardan olur? Az sayıda olduğu belirtilen şükür sahiplerinden olmak için ne yapılmalıdır?.. Bu ve benzeri soruları, insanlığa gönderilen son din olan İslam'ın elbette cevapsız bırakması elbette düşülemez… Dilerseniz, sorular kadar cevapları da geniş bir muhteva gerektiren bu önemli konuya önümüzdeki yazımızda devam edelim.
Yeni bir haftanın, iyilikler, güzellikler ve şükredeceğimiz nice hayırlar getirmesi dileğiyle, sağlıcakla kalınız…
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mevlid: Türkçenin en çok el yazması bulunan eseri… (03.11.2022)
- Mevlid: Orta Asya’dan Balkanlara kadar toplumları birleştiren eser… (31.10.2022)
- Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i neden çok sevildi ve okundu? (29.10.2022)
- Çelebiler Şehri’nde Süleyman Çelebi’yi anmak… (24.10.2022)
- Yaşadığı aile hayatıyla da örnek olan muallim peygamber… (22.10.2022)
- Allah’a giden yollar mescidlerden geçiyor… (17.10.2022)
- Muallim ve Mürebbi Peygamber (SAV)… (11.10.2022)
- Şanlı peygamber: Nur saçan bir kandil! (08.10.2022)