Bundan önceki yazımızda, Van'da gerçekleştirilen ve vefatının 600. yüzyılında Süleyman Çelebi'ye adanan 4. Uluslararası Türkoloji Sempozyumu'nda, açılış oturumunun davetli konuşmacılardan biri olan Prof. Dr. M. Fatih Köksal tarafından sunulan "Süleyman Çelebi ve Mevlid'i Neden Önemli?" adlı tebliğinden bahsetmiş ve adı geçen tebliğin önemli ve ilgi çekici bilgiler ihtiva ettiğine işaret etmiştik. Bugün tebliğ üzerinde durmaya ve sizlere bu değerli bilgileri aktarmaya devam edeceğiz.
Prof. Dr. Köksal, "Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ini, Türk edebiyat ve dil tarihindeki Orhun Âbideleri, Dîvânu Lugâti't-Türk, Kutadgu Bilig, Yûnus Emre Divanı, Dede Korkut Hikâyeleri, Fuzûlî Divanı, Hüsn ü Aşk ve Safahât gibi kült eserlerden biri olarak" kabul etmektedir. Değerli akademisyenimizden Süleyman Çelebi'nin halk arasında daha çok Mevlid olarak bilinen eserinin, yapılan son araştırmalarla tam adının "Vesîletü'n-necât fî Mevlidi Eşrefi'l-Mevcûdât" olduğunu ve Vesîletü'n-Necât'ın bu en eski nüshasının Michigan Üniversitesi'nde bulunduğunu öğreniyoruz. Bu bilgiden anlaşılan odur ki, merhum müellifimiz, "Vesîletü'n-Necât" yani "Kurtuluş Vesilesi" adını verdiği bu eserinde, "Yaratılmışların En Şereflisi Hz. Muhammed'in (SAV) Dünyaya Gelişi"ni, aslında bütün insanlık için bir kurtuluş vesilesi olarak görmüştür. Nitekim o, eserini bu duygu ve düşüncelerle kaleme almış ve bu minval üzere ilmek ilmek işlediği bir şaheser bırakmıştır geriye… Eserin adını ilgilendiren bu önemli bilgiden sonra şunu sormak gerekiyor? Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i neden bu kadar sevildi, hangi sebeple yüzyıllardır ilgiyle, iştiyakla okundu ve hala okunuyor olmasının ardında yatan sır nedir?
"Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i neden çok sevildi ve okundu?"
Bu soruya farklı cevaplar verilebilir. Çünkü Mevlid-i Şerif, edebi bir eser olmasının yanında onun eğitim, sosyoloji ve tarih yönüyle de incelenmeye değer özellikler taşıdığını söyleyebiliriz. Biz burada sözü değerli akademisyen Prof. Dr. M. Fatih Köksal'ın tebliğindeki şu bilgilere bırakmayı doğru buluyoruz:"Süleyman Çelebi eserini 15. yüzyılın başlarında kaleme almıştır ancak çok geçmeden 16. yüzyıldan itibaren, edebiyatçıların ortak kanaati olarak bu eserin tartışmasız bir şekilde emsallerinden üstün olduğuna inanılmış ve bu doğrultuda görüşler ortaya koymuşlardır. "
Türk edebiyatının önemli isimleri olan "Latîfî, Âşık Çelebi, Evliya Çelebi, Ziya Paşa, Ali Emîrî Efendi, Vesîletü'n-Necât'ın hem nâşiri hem de şârihi olan Hüseyin Vassâf, M. Âkif, Cenap Şahabettin ve İbnülemin Mahmud Kemal İnal, "Süleyman Çelebi'nin yazdığı böyle bir mübarek eser varken artık bu vadide manzume yazmanın beyhude bir gayret" olacağı kanaatindedirler.
Gerçekten de yazıldığı günden bugüne dek güzel sesli hâfızlar ve mevlidhanlar tarafından okunan Mevlid, Türk toplumunda, çağları aşarak günümüze kadar gelen ve hala aynı tazelikle yaşamayı başarabilen nadir edebî metinlerden biridir. Peki, onun bu denli ilgi ve rağbet görmesinin ardında yatan sır nedir? Kanaatimizce bu soruya verilecek ilk cevap, insanların o metinde aradıkları şeyi bulmalarıdır diyebiliriz. Evet, gerek devrin şartlarının insanlarda oluşturduğu hâlet-i ruhiye onları bu metne sarılmaya, bütünleşmeye, teselli bulmaya ve ona sahip çıkmaya yöneltmiştir; gerekse toplumların sonraki dönemlerinde ihtiyaç duydukları hissiyatı bu metinde buluyor olmaları, bu ilginin taze kalmasını ve devamını sağlamıştır. Zira bu eser "gönül diliyle" yazılmıştır ve şurası değişmez bir hakikattir ki gönül dünyasına hitab eden her bir metin, hangi çağda yaşarsa yaşasın, insanı etkilemiştir.
Sözlerimize ilave olarak şunu ifade edebiliriz. Mevlid-i Şerif'in halkın anlayabileceği bir dile sahip olması, üslubunun anlaşılır ve akıcılığı, bu başarıda önemli bir faktör olarak rol oynamıştır. Ancak bir kez daha vurgulayalım ki, eserin müellifi Süleyman Çelebi'nin, Allah vergisi olarak gönüllere hitab etmedeki istidâdı ve "gönül dili"ni kullanmadaki kabiliyeti, asırlar önce yazdığı eseri hala günümüzde okunabilir ve dinlenebilir kılmıştır.
Metin olarak bakıldığında Mevlid'in, hem çok rahat bir şekilde okunabilecek bir vezin yapısına sahip olduğu görülecek; hem de açık ve akıcı üslubuyla anlaşılması kolay olan bir muhtevaya malik olduğuna şahitlik edilecektir. Gerek diğer edebiyatçılarımız gerekse kıymetli akademisyenimiz Prof. Dr. Köksal, aslında pek de kolay olmayan "sehl-i mümteni" tarzında yazılmış bu eserin bir benzerini ortaya koymanın imkansızlığına işaret ederken bir başka yönüyle de onun rahat bir icra için en müsait vezin özelliğine sahip olduğuna dikkat çekmektedirler. Biz bunun Süleyman Çelebi'ye, Allah Teâlâ'nın bir büyük lütuf ve ihsanı olduğunu düşünüyoruz. Zira, "insanı yaratan ve ona Beyân'ı öğreten" (Rahman, 3) Allah Teâlâ, bazı kullarına muazzam bir beyan özelliği vererek, muhteşem güzellikte şiirler söyletmiş ve şaheser diyebileceğimiz eserler vücuda getirmelerini mümkün kılmıştır. Süleyman Çelebi de işte bu bahtiyar ve nasipli kullardan biridir vesselâm…
Sonraki yazımızda, Mevlid'in İslam dünyasında ve gönül coğrafyamızda bu denli sevilmesi, okunması, tercümelerinin yapılması hususlarına değineceğimizi ifade eder, sağlık ve afiyet içinde geçireceğiniz bir hafta sonu dileriz…
Mehmet Emin Ay