Mescid-i Aksâ bir Müslüman için neler ifade eder?
İşgal ve terör devleti İsrail'in 11 gün süren saldırılarının ardından sağlanan ateşkesin ne anlama geldiği konusunda kaleme aldığımız bir önceki yazımızda sözlerimizi şöyle tamamlamıştık: "Artık bundan sonraki süreçte tüm Müslümanlara düşen görevler var. Bu görevler yerine getirildiği takdirde zalim İsrail de ona müsamaha gösteren ABD ve diğer zulüm destekçisi ülkeler de kolay kolay saldırganlık yapamayacaklardır diye düşünüyoruz."
Evet, eğer daha önceki saldırılarından sonra Müslümanlar olarak üzerimize düşenleri yapmış olsaydık İsrail belki de son saldırıyı yapmaya imkan bulamayacak veya cesaret edemeyecekti!.. O sebeple bugün, birkaç gün öncesi alınan ateşkes kararını bile dürüstçe ve mertçe uygulamayan zalim devletin, işgal ettiği topraklara yeni bahanelerle tekrar saldırı başlatmasına hiçbir engel bulunmamakta olduğu gerçeğini kabul ederek ve artık son saldırıların bize öğrettiklerinden yola çıkarak kendimize şunu sormak durumundayız: "Biz neyi kaybettik ki, zalimin tasallutundan kurtulamıyoruz? Neyin yokluğudur, bizi böylesine çaresiz bırakan? Mescid-i Aksâ, Kudsü Şerif ve işgal edilmiş Filistin toprakları konusunda bildiklerim ya da bilmediklerim nelerdir?"
Bu ve benzeri soruları sormadığımız ve yukarıda zikredilen hususları hayatımızın bir parçası haline getiremediğimiz için kurdurulduğu/kurulduğu 1948 yılından beri İsrail, Filistin'de sadece mezalim uygulayageldi bu güne dek… Bu "kendini hesaba çekme" konusundaki "sorumsuzluk" devam ettiği sürece zulmün sona ereceğini de akıl ve iz'an sahibi hiç kimse düşünmüyor/düşünemez.
Bugünkü yazımızda özellikle Mescid-i Aksâ üzerinde durmak; onun bir Müslüman için öneminden ve özellikle Mescid-i Aksâ'ya duyulması gereken hürmet, muhabbet ve benimseme duygularının bizim için ne ifade ettiği konusundan söz etmek istiyoruz. Zira bugün İslam âleminin, gerek Mescid-i Aksâ, gerek Kudsü Şerif ve gerekse işgal edilen Filistin diyarı hakkında yeterli bilgiye, gerekli hürmet, muhabbet ve benimseme duygularına sahip olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu acı gerçek, tatlı bir hakikate; yani bilgiye, saygı ve sevgi duygularıyla örülmüş bir benimseme ve şuura dönüşmedikçe, korkarız ki, konuya dair iman ve amel açısından sıkıntılarımız da son bulmayacak, başımıza gelenler de nihayete ermeyecektir. Bu durumda öncelikle yapılması gereken ilk iş, doğru ve sahih bilgilerle Mescid-i Aksâ'yı tanımaktır vesselâm. O halde şimdi yeniden soralım ve cevaplamaya çalışalım: Mescid-i Aksâ bir Müslüman için neler ifade eder?
MESCİD-İ AKSÂ BİR MÜSLÜMAN İÇİN NELER İFADE EDER?
Dinler, mutlaka "mukaddesat ve şeâir" denilen kavramları ihtiva ederler. Mukaddesatın içinde, inanılan ve bu inancın gereği olarak kutsal kabul edilen inanç ve ibadet esasları vardır. Şeâir ise, o dinin sahip olduğu sembollerdir. Sözgelimi, İslam'da Allah ile kurulacak iletişimin en güzel ve mükemmel örneğinin Namaz olduğu bildirilir; müminler beş vakit namaz ile bunu gerçekleştirmeye çalışırlar. Ezan ve minare ise namazı çağrıştıran birer şiardır, semboldür. Tıpkı bunun gibi, Mescid-i Aksâ, sahip olduğu özellikleri itibariyle Müslümanlar için hem kutsal hem de sembol değerlerine sahiptir diyebiliriz.
Aslında herhangi bir zaman veya bir mekanın kudsiyyeti, Allah Teâlâ'nın oraya bahşettiği farklılık ile oluşur. Cuma günü, mübarek gün ve geceler hakkındaki ayetler ve hadisler bu zaman dilimlerinin farkını ve üstünlüğünü ortaya koyarken, Mekke, Medine, Kudüs gibi şehirler ve Haremeyn-i Şerifeyn ile Mescid-i Aksâ da kendilerinden söz edilen ayet ve hadisler ile işte kudsiyyete sahip ibadet mekânlarıdır. Öte yandan bu mübarek mekânların ayrıca birer sembol değeri vardır. Nitekim gerek "Beytullah" olarak nitelenen Kabe-i Muazzama, gerek "Ravza-i Mutahhara" olarak bilinen Mescid-i Nebevî ve gerekse "Müslümanların ilk kıblesi" olarak hafızalarında yer eden Mescid-i Aksâ; her biri aynı zamanda birer sembolik değere de sahiptir… Ancak sembolik değerlerin önce doğru bilgiyle hafızaya yerleştirilmesi ve sonra da duygularla gönüllerde beslenmesi icab ettiği hakikatini unutmamak gerekir.
Mescid-i Aksâ'ya dair Kur'an-ı Kerim'de onun kutsallığı konusunda açık ve net bilgi vardır. İsrâ suresinin ilk ayetinde bahsedilen bilgi şöyledir: "Bir gece, -kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye- kulunu Mescid-i Harâm'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, bütün eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir."
Ayetteki ifadelerde geçen "Mescid-i Haram" ile Ka'benin; "Mescid-Aksâ" ile de Mekke'ye uzaklığı hasebiyle "Uzak Mescid" anlamındaki Mescid-i Aksâ'nın kast edildiğini, ayetin nazil olduğu dönemde Mekkeliler çok iyi bildiği gibi; hicretten sonra 16 ay süresince namazlarını kılarken yöneldikleri kıblenin de Kudüs şehrindeki bu mescid olduğunu Ashab-ı Kiram pekâlâ bilmekteydiler. Dolayısıyla birilerinin günümüzde kalkıp bugünkü Mescidi-i Aksâ'nın Peygamberimiz döneminde olmadığını ifade ederek onun asıl görülmesi gereken sembolik değerini ortadan kaldırmaya çalışmaları, bilgiyi ters yüze ederek dezenformasyondan başka bir şey değildir! Evet şu anki haliyle Mescid-i Aksâ sonradan inşa edilmiş, zaman içinde çeşitli tahribat ve yangınlara maruz kalmış, muhtelif tamirata muhatap olmuştur. Ama içinde bulunduğu "mübarek kılınmış çevresi" ile birlikte o, kadim zamanlardan beri Allah'a secde edilen bir secdegâhtır; mekân olarak uzakta ama anlam olarak Müslümana "kalbi yakınlığındaki" bir mukaddes mabeddir…
Bu ayet yanında Sevgili Peygamberimizin hadis-i şerifleri de Mescid-i Aks'a'nın sahip olduğu değeri bir başka açıdan ortaya koymaktadır: Daha Kudüs'ün fethedilmesinden yıllar önce Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin ifade buyurduğu, "İbadet ve ziyaret maksadıyla gidilmesi gereken üç mescidden birinin Mescid-i Aksâ, diğerlerinin Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî olduğu; bu mescidlerde kılınan namazın kişinin evinde tek başına eda edeceği namazdan elli bin kat daha faziletli olduğu" müjdeleri yanında, ona eş olma şerifine nâil olan Hz. Meymûne (r.anha) validemiz tarafından aktarılan şu hadis ise son derece manidardır.
Kendisi, Peygamberimize (sav) "Yâ Resulallah! Beytü'l-Makdis (Mescid-i Aksâ) hakkında ne dersiniz? sorusuyla bilgi isteyince şöyle buyurulmuştu:
"Orası bir mahşer ve menşer, yani yeniden diriliş yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınan bir namaz başka yerdeki bin namaza bedeldir."
Hz. Meymune: "Peki oraya girmeye gücümüz yetmezse ne yapalım Yâ Resûlallah?" dediğinde Sevgili Peygamberimiz şu cevabı vermişti: "Kandillerini yakmak için zeytinyağı, hediye gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve orada namaz kılmış gibi olur."
Hadis-i Şerif'te iki husus dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi "kandillerini yakmak için zeytinyağı gönderiniz." emri ve "böyle yapılması orada namaz kılmaya bedeldir" müjdesidir.
Hadis-i şerif, o zamanki Ashâb-ı Kirama da sonradan gelecek ümmetine de bir şuur kazandıracak anlam derinliği sunuyor bizlere…
Günler gecelere muhtaç olduğu gibi, geceler de aydınlatılmaya muhtaçtır. Mescidleri aydınlatmak ise Allah'a ve Resulüne saygının ifadesidir. Peygamber Efendimiz (sav) öyle bir şey talep ediyor ki, gece ve gündüz, ezelden ebede ne kadar kadim bir sürekliliğe sahip ise Ümmet-i Muhammed de Mescid-i Aksâ konusunda o denli kadim ve sürekli bir ilgi duymalıdır bu etrafı ve kendisi mübarek ve mukaddes olan Mescid'e… Ve Mescid-i Aksâ, Müslümanın kalbinde hürmet ve muhabbet ile yer bulmalı, onu benimseyerek, başta, aydınlatılması olmak üzere her türlü ihtiyacı için bir seferberlik duygusu içinde olmalıdır. Çünkü yağ, kandiller içindir. Kandiller ise mescidi aydınlatmak… Ve kandiller her gece yanmalıdır… Geceler ne denli sürekli ise müminin gönlündeki Mescid-i Aksâ şuuru ve sevgisi de o denli canlı ve sürekli olmalıdır vesselâm...
Hadis-i Şerif'in işaret ettiği ikinci konuya gelecek yazımızda devam etmek üzere sağlıcakla kalınız efendim.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Oruçlunun sevinçli anları… (04.04.2023)
- Bir kutlu misafirdir, hanelerimize gelen… (31.03.2023)
- Kadere iman, kederden kurtuluş vesilesidir (21.03.2023)
- Hz. Nuh, çağlar öncesinde neler söylemişti? (18.03.2023)
- “Asrın Felaketi”nden alınabilecek dersler… (14.03.2023)
- “Rabbinizden affınızı isteyiniz. O, hiç şüpheniz olmasın, çok affedicidir.” (12.03.2023)
- Dileklerin, semâda karşılık bulduğu gecedir, bu gece… (06.03.2023)
- “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden…” (04.03.2023)