Yazımıza başlarken, bundan 108 yıl önce yaşanan Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümü gününde, vatanımızın bekası ve bağımsızlığı uğruna, al kanlarını ve tatlı canlarını feda etmekten çekinmeyen 250.000 şehidimizi; aldığı yaralarla ve kaybettiği âzâlarıyla ahiret yurduna gazi olarak irtihal eden şanlı ecdadımızı rahmet ve minnet duygularıyla yâd ediyoruz. Makamları Cennet, mertebeleri âli, karşılayanları Peygamberimiz olsun…
Peygamberler, kutlu birer elçidirler insanlığa… Onları seçip görevlendiren ve insan topluluklarına gönderen Allah Teâlâ (SAV) onlar aracılığıyla insanların bu dünya hayatında huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını ister. Bunun için her bir peygamber ile dini kurallar -ki buna şeriat denilmektedir- belirlenir ve uygulanması istenir.
Hz. Nuh (AS) insanlığın "ikinci atası" olarak bilinir. Zira büyük tufan, yeryüzünde insanlıktan eser bırakmayacak şekilde kuşatıcı ve kapsayıcı olduğu için, insanlık âlemi Nuh'un gemisindeki insanlarla yeniden nesiller sahibi olmuş ve çoğalarak yeryüzüne dağılmışlardır…
Hz. Nuh'tan ve onun insanlara emir ve tavsiyelerinden bahseden bilgilerden bir kısmı, bu aziz peygamberin adıyla anılan surede bulunmaktadır. Nuh Suresi bize onun toplumuyla olan iletişimi hakkında dikkat çekici bilgiler vermektedir. Toplam 28 ayet ve iki sayfa olan bu sure, Mekke'de nâzil olan surelerden biridir. Genel olarak Mekkeli müşriklerin, Hz. Nuh ve toplumundan bilgiler verilmek suretiyle uyarıldıkları göze çarpmakta ise de özellikle 10. Ayeti ve sonrasındaki ayetler, kıyamete kadar insanlığa ve Müslümanlara çok önemli bilgiler vermekte ve ilkeler öğretmektedir.
Hz. Nuh'un derin anlamlar yüklü sözleri?..
Allah Teâlâ, surenin ilk başlarından itibaren Hz. Nuh'dan söz etmektedir. 2. Ayette onun toplumunu uyarıcı telkinlerini aktarır bize Yüce Mevlâmız… Nihayet üzerinde yoğunlaştığımız 10-12. Ayetlerde onun şu sözleri çıkar karşımıza…
(Hz. Nuh dedi ki: Ey Rabbim) "Ben onlara şunları söyledim: Geliniz Rabbinizden bağışlanma dileyiniz. Çünkü O, çok bağışlayan ve çok affedendir. Siz bunu yapın ki, O da sizin üzerinize semadan yağmuru yağdırsın. Yine bu af dilemeniz sayesinde size mal-mülk versin ve evlatlar bağışlasın; etrafınızda bahçeler var etsin ve yanı başınızdan geçen ırmaklar versin…"
Bu ayetlerle ilgili kaynakların verdiği bilgilerden şunları öğreniyoruz. Allah Teâlâ'nın "En Güzel İsimleri"nden biri de el-Ğaffar'dır. Bu ism-i celil, "kulunun hatalarını çok bağışlayan ve çok affeden" anlamına gelmektedir. Yine bir başka ism-i şerifi el-Ğafûr olan Allah Teâlâ, "kulunun hatalarını örterek onu açığa vurmadan affetmek" gibi bir sıfatın da sahibidir. Hz. Nuh (AS) insanlara böylesi vasıfların mâliki olan Allah Teâlâ'dan geliniz affını ve bağışlamasını dileyiniz. Çünkü O, çok affeden ve çok bağışlayandır. Siz bunu yapın ki, O da muhtaç olduğunuz şeylerde çeşitli suretlerde size ikramı ve ihsanıyla mukabelede bulunsun. Mesela, sizin üzerinize semadan yağmurlar yağdırsın. Yine bu af ve bağışlanma dileyişiniz sayesinde size mal-mülk versin ve evlatlar bağışlasın; etrafınızda bahçeler var etsin ve yanı başınızdan geçen ırmaklar versin" demişti.
Ne var ki, surenin ikinci sayfasında yer alan ayetler, Nuh Tufanı'ndan önce, Hz. Nuh'un gönderildiği toplumun, Vedd, Suvâ', Yeğûs, Yeûk ve Nesr adını verdikleri putlara tapan ve asla bunlardan vazgeçmeyen bir topluluk olduğunu haber vermektedir. Hz. Nuh (AS) uzun süre onları bu şirk davranışlarından vazgeçirmek için çaba sarf etmiş; başlarına gelen musibetlerin bu durumlarıyla ilişikli olduğunu söylemişti. Ancak o toplum ne yağmursuzluk sebebiyle oluşan kuraklıktan ne de evlat sahibi olamamaktan dolayı nesillerindeki azalmadan; ne mali yönden zayıf ve fakir duruma düşmelerinden ne de ekinlerindeki ve ürünlerindeki bereketsizlikten kendilerini ve davranışlarını sorumlu tutmamış; şeytan gibi, onlar da hatalarında ısrar etmişlerdi. İşte Hz. Nuh (AS) açıktan ve gizliden, topluca ve tek tek bunları anlatıp durduğunu, fakat onların asla bu tutum ve düşüncelerinden vazgeçmediklerini Allah Teâlâ'ya âdeta toplumunu şikayet eder gibi aktarmaktadır… Bir hadis-i şerifi burada zikretmekte fayda vardır: "Kime istiğfar (Allah'tan affını dilemek) nasib olmuşsa bu kimsenin bağışlanmasına hiçbir engel kalmamış demektir. Çünkü Allah kendisinden af dileyeni Ğaffar olarak affedeceğini haber vermiştir." (Müslim, Zikr, 22)
Bu üç ayetten sonra gelen 13. Âyet de üzerinde çokça düşünmemiz gereken anlamlar taşıyor. Özet olarak şöyle bir mana verebiliriz: "Size ne oluyor da Allah'ın büyüklüğünü/yüceliğini hesaba katmıyorsunuz!"
Geliniz bu mana yüklü ayeti de sonraki yazımızda ele alalım… Ancak kulun Rabbine yönelmesi, yüzünü O'nun katına dönmesi, ellerini O'na açmasının ne kadar derin bir anlam ve hayatımızda ne denli büyük bir yer tuttuğuna her bir beytiyle işaret eden bir şiirle sizleri baş başa bırakmak istiyoruz. Sadece bazı beyitlerini aktarabildiğimiz bu şiirin tamamını okumanız tavsiyesiyle…
Mehmet Emin Ay
Sana Yöneldim…
Kuluna göz verdin, "gör Beni'' dedin,
Dil verdin, "bilene sor Beni'' dedin,
Gönül verdin, "hayra yor Beni'' dedin,
Gördüm, sordum, yordum, Sana yöneldim.
Bolca bolca verdin, gönül aşımı,
Müjdelere yordun, şu göz yaşımı,
Hiç kimseye, eğmediğim başımı,
Yalnız Sana eğdim, Sana yöneldim.
Beşer, kazanında, piştim pişeli,
Kimi üzgün gördüm, kimi neş'eli,
Kimi döner durur, aşka düşeli,
Pervaneler gibi, Sana yöneldim.
Kimi uykulara, derince dalmış,
Kimisi kararsız, ortada kalmış,
Kimi, Seni arar, kimi de bulmuş,
Bulanlardan oldum, Sana yöneldim.
Kimi der ki; "varsa görünsün, bize''.
Kimi, görmüş, gelmiş önünde dize.
Nasıl göstermeli, görmeyen göze?
Görenlerden oldum, Sana yöneldim.
Bir ana serçenin, içgüdüsünde,
Tavus kuşlarının ince süsünde,
Nice örümceğin, ak örtüsünde,
Hep, Seni gördüm de, Sana yöneldim.
Bir lokma, bir hırka hâllere düştüm,
Herkesi dost bildim, dillere düştüm,
İncecik, dikenli yollara düştüm,
Kan revân içinde, Sana yöneldim.
Bir Kitap gönderdin, cümle âleme,
Tek hecesi bile, gelmez kaleme.
Dedin: "Benden, başka bir şey dileme''
Satır satır çözüp, Sana yöneldim.
Toprak verdin, tohum verdin ekmeye,
Çile verdin, dergâhında çekmeye,
O zengin sofranda, kuru ekmeğe,
Râzı ola ola, Sana yöneldim.
Hak verdin, bâtılı yanında kıldın,
Şeytanı, insanın kanında kıldın,
Akıl verip; nefsin, önünde kıldın,
Nefsime hükmedip, Sana yöneldim.
Sana inanmayan, hâkimler varmış,
Seni tanımayan, hekimler varmış,
Demek ki, cehâlet, bacayı sarmış;
Hayretler içinde, Sana yöneldim.
Âlimin ilmini, zâlim bilir mi?
Yol sokak bilmeyen, Seni bulur mu?
Bilenle bilmeyen, eşit olur mu?
Bilenlerden oldum, Sana yöneldim.
Gördüm; dolup taşan mâbetlerini,
Dinledim; çınlayan âyetlerini,
Hele; o kulların niyetlerini,
Duydum, duya duya, Sana yöneldim.
Duydum; kul hakkını, yiyenler varmış,
"Mahşer günü yoktur", diyenler varmış,
Kürkten kefen dikip, giyenler varmış,
Buna şaşıp kaldım, Sana yöneldim.
Yürüdüm; sağı da, solu da gördüm,
Kavşakta yıllarca, düşünüp durdum,
Verdiğin vicdâna, elimi vurdum,
"Başka yol yok" dedi, Sana yöneldim.
Bir köprü kurmuşsun, derler incedir,
Sordum; düşenlerin hâli nicedir?
Dediler; bağışlar, O çok yücedir,
Nice ümitlerle, Sana yöneldim.
Kul gördüm, kuluna hased çekmede,
Kin tohumun, nesil nesil ekmede,
Bir yudum su verse, başa kakmada,
"Muhtaç etme" dedim, Sana yöneldim.
Kimdir, dedim, kalp gözüme nûr veren?
Bana, bunca güzellikler gösteren?
Bütün, şek ve şüpheleri susturan?
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Kimdir, dedim, o şeytanı nâr eden?
"Ol" deyip de, âlemleri var eden?
Melekleri, kullarına yâr eden?
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Ölümsüz kim? dedim, aradım durdum,
Bilgelere vardım, kapılar vurdum,
Nice âlimlere, danışıp sordum,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Ölümsüz kim? dedim; güneş ve aya,
Dört milyar yaşında, fâni dünyaya,
Ölümsüz kim? dedim; ateş ve suya,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Sahip kimdir? dedim yüce dağlara,
Engin denizlere, sonsuz çağlara,
Göçüp gidenlere, kalan sağlara,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Sahip kimdir? dedim kurda kuşlara,
Ağaçlara, topraklara, taşlara,
Nice sultanlara, mağrur başlara,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Sahip kimdir? dedim, ıssız çöllere,
Şimşeklere, tayfunlara, sellere,
Yedi kat semâya, bakan ellere,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.
Hikmetinden, sorgu-sual olunmaz,
Bir sel var içimde, karşı durulmaz,
Yazdıkça yazar da, elim yorulmaz,
İçim döküp döküp, Sana yöneldim.
Cengiz Numanoğlu, 1998.