Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Danimarka ve İsveç’teki saldırılar ne zaman bitecek?

Danimarka'nın Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzârı, dün bir kez daha Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Diplomatik kaynaklar, Maslahatgüzârın, daha önce de 18, 21 ve 22 Ağustos tarihlerinde Bakanlığa çağrıldığını; 23 Ağustos'ta ise Kopenhag'da yaşanan yeni bir saldırı olayı sebebiyle bir kez daha Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldığını rapor ettiler.

İskandinav ülkelerinden Danimarka ve İsveç'te mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'e karşı ardı arkası kesilmeyen kin ve nefret dolu saldırılar maalesef devam ediyor. Ne var ki, bu sınır tanımayan ve haddi aşan saldırgan davranışları gerçekleştiren, insanlıktan yana nasipsizlere, mahut devletlerin hiçbiri müeyyide uygulamıyor. Bilakis işlerini rahat yapabilmeleri için polis desteği sunuyor! Zihinlerde ciddi soru işaretleri var. Şöyle ki, Körfez ülkelerine devasa bütçelerle süt ürünleri satan Danimarka neden bu konuda böylesi bir pervasızlık içinde? Neden, bu iki ülke de Müslümanları rencide eden bu olayları, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek geçiştirmekle yetiniyorlar? Neden onlar, sonuçları vahim olabilecek bu saldırıların ülkelerinde yapılmasından yana bir endişe duymuyorlar? Gerçekten, onlar Müslüman ülkelerden kayda değer bir tepki alıyor da buna rağmen geri adım atmıyorlar mı; yoksa bu Müslüman ülkeler, bu devletleri hatalarından geri döndürecek şekilde tepki göstermiyorlar mı? Şahsi kanaatimiz ikinci ihtimalin daha yüksek seviyede olduğu yönünde… Zira Batı ülkelerini geri adım attırmada ekonomik müeyyidelerin hatırı sayılır derecede rol oynadığını geçmişte yaşadığımız tecrübelerle iyi biliyoruz. Sanki özellikle körfez ülkeleri ekonomik müeyyideler noktasında gereken adımları atmış değiller… Peki, körfezdeki zengin İslam ülkeleri neden birtakım ekonomik müeyyideleri başından itibaren uygulamaya koymadılar? Nedir buna engel olan hususlar?

Doğrusu bu kısacık sorunun, cevabının uzun olduğunu söylemeliyiz, en başta… Bu hususta başka birtakım sebeplerin de var olabileceğini kabul etmekle birlikte, biz özellikle bu konuda tüm dünyayı olduğu gibi İslam ülkelerini de bir salgın gibi etkisi altına alan ve adına Sekülerizm denilen Dünyevileşme hastalığının, müslüman ülkeleri de mukaddes değerlerine sahip çıkma konusunda olumsuz yönde ve önemli ölçüde etkilediğini düşünüyoruz. Değerlerden yoksun bir nesil var şimdi… Yıllardır dikkatle, özenle, planlı ve programlı bir şekilde yürütülen çalışmaların zehirli meyvelerinin toplandığı yıllardayız artık. Hatırlarsanız, insan hayatından maneviyata dair her şeyi silmeyi bir ideal olarak benimseyen Modernizm ve buna bağlı olarak ortaya çıkan zararlı türevler, ilk olarak İsveç'te kabul görmüş ve tüm dünyaya bu ülkeden yayılmıştı ve maalesef İslam ülkeleri de ülkemiz de tüm dünyaya bir salgın gibi yayılan bu akımlardan ciddi şekilde etkilenmiş durumda, bugün…

Dünyevileşmenin İslam ülkelerine verdiği zararlar…

Tabii ki, diğer dinlerin müntesiplerini de olumsuz yönde etkilemiştir, ancak İslam ülkelerinin Dünyevileşme hastalığından gördüğü zarar gerçekten tahminlerin çok ötesindedir. Bir bilimsel araştırma yapılacak olsaydı eğer, hiç şüphesiz araştırmacının, varsayımlarının çok üstünde ve ötesinde bulgularla karşılaşacağı kuvvetle muhtemeldi. Her şeyden önce, modern zamanlar denilen günümüzde, inanılan dinin inanç esaslarının gençlerin var olduğu sosyal mecralarda sorgulanmaya başlanması; Ateizm, Agnostizm, Deizm gibi akımların söylemlerinin "ifade özgürlüğü" kapsamında görülüp bunların zihni bulandıran faraziyelerine karşılık bizzat dinin ve konunun uzmanlarının verdiği cevapların yeterince gündeme alınmaması, toplumu ayakta tutan barış ve adalet duygularının bencilliğe kurban edilmesi, yine toplumun temeli olan aile kurumunun değersiz hale getirilmesi, gençlere, evliliğin gereksiz bir sorumluk alma davranışı olarak sunulması ve cinsiyetsizlik kavramının bir bomba gibi orta yere konulması… Kısacası, hayatımızda dinin, bize "kutsal değer" olarak tanıttığı her şey, insan benliğini kutsayan ve bencilliği mukaddes hale getiren Sekülerizm sayesinde yerle bir edildi... Pek tabii ki, yüzyıllardır elden ele, dilden dile ve gönülden gönüle aktarıla gelen; hafızların kalbinde, kaarilerin dilinde, vaizlerin ve hatiplerin sözlerinde yaşayan Kur'an-ı Kerim de diğer değerlerimiz gibi sistematik bir şekilde toplumdan uzaklaştırılmaya ve gündeminden çıkarılmaya çalışıldı. Dilerseniz sadece ülkemizde yaşanan birkaç örnekle sözlerimizi delillendirelim.

Bilindiği üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kurumdur. Onun görevleri arasında mukaddes kitabımızın okunuşunu, dileyen herkese öğretmek de vardır. Yine Başkanlık, onu ezberlemek isteyenlere de bunun eğitimini vermekle mükellef olduğu için yurtiçi ve yurtdışı teşkilatlarına bağlı kurumlarda Hafızlık Eğitimi programlarını uygular ve her dönem bu programları başarıyla tamamlayarak mezun olanlara, yapılan sınav sonunda başarılı olmaları halinde "Hafızlık Belgesi" adı altında bir belge verir. Bu güzel geleneğin yurdumuzda asırlardır devam ediyor olmasına; ve "hafız" olan bir evlada sahip olmanın anne babalar için çok değerli bir mertebe olarak kabul görmesine rağmen, genç hafız erkek ve kızlarımız için düzenlenen programlar, müslüman olan bu ülkede son yıllarda kimi siyasi kimlik sahipleri ve bazı medya aktörleri tarafından eleştirilmeye, değersizleştirilmeye çalışıldı. Maalesef, aslında takdir edilmeyi hak eden bu programlar, hiçbir zaman medyada gerektiği gibi ve hak ettiği şekilde yer bulmadı ve mütemadiyen görmezden gelindi. Kur'an-ı Kerim'in ve onun hafızlarının hak ettiği değeri onlara vermek bir yana, alakasız gerekçelerle bu mübarek kitabı öğrenen ve öğretenlere, hafızlık yaptıran hocalara ve öğrencilere ileri geri laflar edildi. Bu sözleri söyleyenlerin hakaret dolu söylemleri ise kendi yanlarına kaldı! Zira siyasi kimlik sahibi olanların "dokunulmazlığı"; medya mensuplarının ise herkesten çok (!) "ifade özgürlüğü" vardı!.. Böylece Danimarka'nın devlet politikası olarak benimsediği ifade özgürlüğü, Kur'an'ı yakmaya varan saldırılara dönüşürken, ülkemizde de bu mukaddes kitaba sahip çıkanlara söylenen hadsizce ve haksızca sözler de yine aynı gerekçenin ardına saklanarak yapılıyor! Danimarkalı Maslahatgüzâr Dışişleri'ne çağırırken, mukaddes değerlerimizi hiçe sayan içimizdeki çirkin işgüzarlara da söylenecek çok şey var vesselâm…

Yazımızın sonunda sizlerle güzel bir haberi paylaşmak isteriz. Aşağıdaki satırlara başlık olarak düşündüğümüz "Çöldeki vâha" ifadesi, aslında bir açık hava hapishanesinde mahkum konumunda olan Gazze'li müslümanların, nice zorlu şartlara aldırmadan Kur'an-ı Kerim'i ezberlemeleri ve bu muhteşem çabalarını yine güzel bir programla taçlandırmalarına uygun bir tanımlama olduğu kanaatindeyiz… İşte Gazze'deki muhteşem programın detayları…

Çöldeki vâha misali bir güzel tablo: Gazze'de 1471 Hafız…

Filistin'in Gazze Bölgesinde 15 Ağustos 2023 Salı günü, 2. Kez bir "Hafızlık İcazet Merasimi" gerçekleştirildi. Merasim, Gazze halkının yeni bir destan daha yazması olarak görüldü… Çünkü tam 1471 hafız ve hafize aynı anda, kendilerini yetiştiren hocalarının önünde Kur'an-ı Kerim'i Fatiha'dan, Nâs suresine kadar okudular, hatmettiler... Bir diğer ifadeyle, o gün sabah namazından sonra başlanıp 12 saat süren zaman diliminde, tam 1471 hatim indirildi, Gazze'nin en büyük mescidinde…

Peki kimlerdi, Kur'an'ı kalbine nakşeden bu bahtiyarlar? İzlediğinizde şahit olacağınız üzere en küçüğü sekiz yaşında bir oğlan çocuğu, en yaşlısı yetmiş yaşında bir aksakallı dede… İçlerinde doktor, mühendis, polis, asker, öğretmen gibi resmi görevliler yanında, farklı serbest meslek sahipleri ve ev hanımlarının bulunduğu bu erkek ve kadın hafızlar, çeşitli fedakarlıklarda bulunarak gayret edip ezberledikleri Kur'an-ı Hakim'i, o gün, ayet ayet, sure sure, hocalarına bir kez daha okuyarak icazet merasimini bir Kur'an ziyafetine döndürmüşler vesselâm. Video kaydını izlediğiniz zaman sizin de aynı kanaate sahip olacağınıza inanıyorum. Selam olsun, Gazzeli tüm hafızlara...

İlgili kaydı, (https://youtube.com/watch?v=WCcA_5iR4b0&si=MHdbn7dsqBq3B6U5) adresinden izleyebilirsiniz.

Sizlere de selam ve esenlikler dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.