Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Temmuz 20, 2023
Harcamada haddi aşmak: İsraf…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Devlet, kamu kurum ve kuruluşlarına Tasarruf Tedbirleri Genelgesi gönderdiği günden beri konuya dair yazılanlarda ciddi bir artış söz konusu… Bunun nedenlerinden birinin gerek resmi kurum ve kuruluşların gerekse toplumu oluşturan bireylerin tasarruf tedbirleri konusunda bilinçlenmesini sağlamak olduğu düşünülebilir.

Doğrusu, pek çok alanda dışa bağımlı olduğumuz bir ülkenin vatandaşları olarak "sorumsuzluk" ve "düşüncesizlik" olarak niteleyebileceğimiz birtakım tutum ve davranışların sahibiyiz. Söz gelimi, kendi üretimimiz olmayan lüks tüketim maddelerini "savurganlık" seviyesinde harcamaktan geri durmayışımız, dış ticaret açığımızın oluşturduğu yükün, milletin sırtına vergiler olarak yüklenmesine sebebiyet vermekte. İsraf seviyesinde harcadıkça borçlanıyor, borçlandıkça yeni ve yüksek vergilerle muhatap oluyoruz. Bu kısır döngüden kurtulamadığımızın göstergesi, maaşlara yapılan zamların dertlere çare olmadığı gerçeğidir. Kanaatimizce, konu dönüp dolaşıp insan eğitimine geliyor. Zira bireysel olarak tasarrufu gerçekleştirecek olan da kişinin bizzat kendisidir. Kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleştirilmesi istenen tasarruf tedbirlerini uygulayacak olan amir, memur, bürokrat ve çalışanlar da yine bizatihi insandır!..

Yine kanaatimizce bundan önceki yazımızda da vurguladığımız üzere, eğitimin "mutlaka olması gereken" alanlardan ikisi de israf ve tasarruf alanlarıdır. Bu iki hususta insanları bilinçli bir birey olarak yetiştirmekten, küçük yaştan itibaren bir zihniyet ve anlayış sahibi kılmaktan başka çare yoktur. Aslolan budur; bu temel üzerinde yükselebilecek ve teferruat olarak düşünülebilecek birtakım şeyler de elbette vardır ki bunlara da ilerleyen satırlarda değineceğiz.

"Sakla samanı, gelir zamanı" sözü neden artık dillendirilmiyor?

Çocukluğumuzda duyduğumuz bu özdeyiş -farkında mısınız bilmem- artık pek duyulmuyor, nedense? Kim bilir, belki de dünyevileşme ya da sekülerizm denilen anlayış, onu da toplumun hafızasından silip süpürdü nice bir zamandır! Ancak kesin olarak bildiğimiz başka gerçekler var elbette...

Hatırlayınız, önce Batı'da yaşanan Sanayi Devrimi, beraberinde ekonomi bilimini getirdi insanlığa… İktisat adıyla yıllarca ülkemizde de üniversitelerde okutulan bu bilim, aslında "İnsanların sınırsız ihtiyaçlarının, kıt olan kaynaklarla en yüksek düzeyde nasıl karşılanacağının yollarını araştırmayı/öngörmeyi" hedefliyordu. Ancak sanayileşme, bir taraftan insanın çalışarak bir şeyler üretmesine imkan verirken, diğer taraftan toplum üzerinde çok önemli bir zihniyet değişiminde de zemin hazırlamıştı. Bu zihniyet değişimini, toplum üzerine değerli araştırma ve incelemeleri olan Avusturyalı filozof Ivan Illich, "Sanayileşmiş toplumlarda, sürekli yenileri icat edilen ve yeni modelleri üretilen ürünlere talebi arttırabilmek için önce toplumların ihtiyaçlarının Tanrı tarafından şekillendirildiği inancı ortadan kaldırılmıştır" ifadeleriyle ortaya koymuştu. Sadece Hristiyan Batı toplumunda değil, müslüman toplumlarda da ve özellikle ülkemizde de yaşananlar, bu teorinin birebir gerçekleştiğini göstermektedir. Bugün, tasarruf sahibi olmak değil, tüketmek ve bolca harcamaktır, övülen ve takdir edilen… 19. yüzyıl ve öncesinde tasarruflu olmak dinî, ahlakî ve millî bir haslet olarak takdir görürken, 20. yüzyıl artık tasarruflu olmayı, "pintilik" ve "cimrilik" haline düşürmüştür. Dolayısıyla yeme, içme, barınma gibi temel birtakım ihtiyaçlarımızın olduğunu ve bunların meşru ve yeterli bir şekilde karşılanmasının her bir insan için bir "hak" olduğunu takdir eden Allah Teâlâ'nın yüce kudreti ve hükümranlığı, toplum üzerinden silinmeye; asla zaruri olarak görülemeyecek birtakım hususlar ise (kozmetik, moda vs.) ihtiyaç kalemlerine dönüştürülmeye başlanmıştır. Kuşaklar arası farkların bariz bir şekilde görülebileceği bazı alanlar, Illich'in teorisinin gerçekleştiğine dair en bariz örneklere sahiptir. Mesela, ülkemizde orta yaşlardaki bir babanın traş olmak için gittiği berber ile, ergen oğlunun saçını kestirdiği kuaför farklıdır. Saç kısaltma veya kestirme ihtiyacına cevap veren iki farklı konseptin varlığı, iki farklı maliyeti ortaya çıkarırken, hiç tereddütsüz bizi yine tasarruf ve israf ile muhatap kılmaktadır. Kapitalist düşünce, kuaförlerin, gençlerin saçlarına sıktıkları spreylerin üzerine "özgürlüğün simgesi" yazarken aynı zamanda onu tüketecek gencin çok arzuladığı ve hassas olduğu "özgürlük" kavramına da vurgu yapmaktadır! Ne çare ki gençlik bu derin konulara kafa yorma zahmetine katlanmamaktadır; zira o sosyal medyadaki haberlerle ve bilgilerle kuşatılmış, meşgul ve mahkum durumdadır.

Yeni yetişen nesillere, böylesi durumlara düşmeden önce hazırlıklı olmak, tavır ve davranış sahibi olarak duruş sergileyebilmek özelliklerini kazandırmak gerekiyor. Bunun için de ilk çocukluk yılları önemli ve değerlidir. Zira, "Ağaç yaşken eğilir"… Bu eğitimin adına, değerler eğitimi, ahlak eğitimi veya din eğitimi demenin çok önemli olmadığını, aslolanın, çocuğun karakterinin büyük oranda şekillendiği bu çağda ona tasarruflu olmayı öğretebilmek, israfın ise bir anlayış olarak yanlışlığına ve olumsuzluğuna dikkat çekmektir. Unutulmamalıdır ki, tuvalet eğitiminden, kişisel bakıma; suyu kullanmaktan, tabakta bırakılan yemeğe varıncaya kadar, hayatın her alanında var olan "tasarruf" ve "israf" ikilisi, görerek, duyarak ve tatbik edilerek öğrenilecek, uygulanacak ve karaktere işlenecek ahlaki özelliklerdir. Gelecek yazıda buluşmak üzere sağlıcakla kalınız efendim.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN