Bugün bayramımızın ilk günü… Mübarek olsun cümlemize, ülkemize ve milletimize… Bütün İslam âlemine ve yeryüzünün her köşesindeki Ümmet-i Muhammed'e…
Arafat'ta vakfeye duran, "Hacı" vasfını alan bütün müminlerin, hac ibadetinden kalan vazifelerini yerine getirmelerinin tatlı telâşını yaşadıkları bugün, İslam dünyasında bir başka heyecan yaşanıyor. Müminlerin hali vakti yerinde olanlarının, bir vecibe olarak benimsedikleri kurban ibadetini yerine getirmeye çalıştıkları gün, bugün…
Kurban ibadetinde saklı sırlar
Üzerinde düşünüldüğü zaman farkına varılacaktır ki, Kurban da İslam dininin sembollerinden biridir. Tıpkı bir beldede, minarelerin ve ezanların varlığının, o beldenin müslüman oluşuna bir işaret olduğu gibi, Kurban bayramında da kesilen, dağıtılan ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılan kurban etleri, o beldenin ve bu işi yapanların müslüman oluşuna bir işarettir. Bugün yeryüzünde, özellikle Türkiye'mizden kalkıp binlerce kilometre ötede, zorlu şartlar altında bu ulvi göreve talip binlerce vatandaşımız, kendilerine emanet edilen bu değerli ibadetin gereğini yerine getirme çabası içindeler. Bugün, fakirlerin ve muhtaçların evlerinde pişen yemeğine, binlerce kilometre ötedeki, "kardeşinin derdiyle dertlenen" bir müminin gönderdiği parayla alınıp kesilen ve ihtiyaç sahibinin evine kadar götürülüp teslim edilen o "kulluk şuuru" lezzet katıyor. Sahi, gayrimüslimlerin bile hissettiği ve dile getirdiği kurban etindeki farklı tadı ve lezzeti, kulluk şuurundan başka neyle açıklayabiliriz ki?
Son yıllarda iftihar edilesi bir tabloyla karşılaşmaktayız. Devletin resmi yardım kuruluşları yanında onlarca sivil toplum kuruluşunun dünyanın dört bucağına ve en ücra noktasına ulaşan kurban organizasyonları düzenlemesi göğsümüzü kabartıyor. Ülkemizin adını ve bayrağımızı uzaklara taşıyan her bir gönüllümüz, dönüş yolunda hafızalarında nice silinmez hatıralarla dönüyor memleketlerine… Ertesi yıl tekrar gitmek için başvuranların, önceden gidenler olmasını, bu ibadetin kalple-gönülle alakasından başka hangi sebeple açıklayabiliriz? Evet, hiç şüphesiz Rabbimizin buyruğu haktır, gerçektir: Kurban, öncelikle kalbin ibadetidir… Kalpten olmayana kurban denilemeyeceği gibi, Rabbimiz katına ulaşacak olan sadece kalbimizdeki o kulluk şuurudur. Dolayısıyla bazen kurban cândır, bazen cânân… Bazen eldeki maddiyattır, hak yolunda harcanan… Bazen makam ve mevkidir; bazen de servet ü sâmân; gereken durumlarda terk olunan… Kısacası kurban, Hakk'a kurbiyet için, O'na yakınlık sağlamak ve rızasına nâil olmak maksadıyla elinde ne varsa onu verebilmektir... Bu bazen Habil'in elindeki en görkemli koç olur, bazen yüz yaşlarında iken kendisine bahşedilen Hz. İbrahim'in gül yüzlü İsmail'i… Bazen de Son Nebi'nin, kendisi için ve çok değer verdiği ümmeti adına kurban ettiği koçları; ve ümmet-i Muhammed'in satın aldığı kurbanlıkları… Ve bir sünnet-i seniyye olur müminler arasında, asırlarca tekrarlanan bir güzel kulluk nişanesi olarak icra edilir her Zilhicce ayının bayram günlerinde… Bugün, işte o gündür!..
İsmail (as) cânını, İbrahim (as) cânânını fedâ etti, ya biz?
Kur'an-ı Kerim baba-oğul iki peygamberin etkileyici hatırasını Saffat suresinde şöyle anlatıyor:
İbrahim şöyle dedi: "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat bağışla! Biz de ona halim-selim bir oğlunun olacağını müjdeledik. Bu evladı onunla birlikte iş görecek çağa ulaştığında (gördüğü rüyaları oğluyla paylaşarak) ona şöyle dedi: "Yavrucuğum. Rüyamda ben seni kurban ediyorken görüp duruyorum. Bak bakalım sen ne dersin bu işe?.. İsmail hiç duraklamadan şöyle karşılık verdi: "Babacığım! Rabbimiz tarafından neyle emrolunduysan hemen onu yerine getir. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın." Böylece baba-oğul birlikte ilahi hükme razı oldular ve teslimiyet gösterdiler. Babası oğlunu yanı üzere yere yatırdığında biz şöyle seslendik: "Ey İbrahim! Doğrusu sen rüyanda sana emredileni gerçekleştirme konusunda büyük bir sadakat gösterdin. Biz de seni bu büyük sınavda başarılı olduğun için, İsmail'in yerine ona bedel olarak bir görkemli koç ile mükafatlandırdık. Zira biz muhsin olanlara işte böyle güzel karşılık veririz…"
(Saffat, 100-105)
Sevgili Peygamberimiz bir gün Hz. Cebrail'e şu soruyu sordu: "Ey Cibrîl!.. Görevini yerine getirirken hiç zorda kaldığın durumlar oldu mu?"
Hz. Cebrail, evet diyerek o güne kadar dört kez bu durumda kaldığını ifade etti ve bunları teker teker ifade etti. Bunlardan biri de şuydu: "Halilurrahman İbrahim, evladı İsmail'i kurban etmek üzere yatırmıştı ki, Allah Azze ve celle emretti: "Yetiş kuluma! Bıçağına engel ol…" Ben de göz açıp kapama süresinde yetiştim ve ona engel oldum."
Konuyla ilgili ayetlerin tefsirinde şu bilgiler de yer almaktadır: Hz. Cebrail, beraberinde o görkemli koç ile semadan yeryüzüne inerken sesi yeri-göğü inletecek şekilde "Allahu ekber. Allahu ekber" tesbihini okumaktaydı. Bu sesi duyan Hz. İbrahim başını gökyüzüne çevirdiğinde onun geldiğini fark etti ve olağanüstü bir durum olduğunu anladı. Bu kez o eşlik etti bu tesbihe: "Lâ ilâhe illallah. Allahu ekber…" Sesleri net bir şekilde duyan Hz. İsmail anladı bu büyük sınavın bittiğini; anladı Rabbinin ona bıçaktan kurtardığını… Son söz onun oldu; asırlarca devam edecek hatırasında bir tesbih cümlesi olarak: "Allahu ekber ve lillahil hamd…"
Müminler arefe gününün sabahından itibaren başlayıp dördüncü günün ikindi vaktine kadar sürecek zaman diliminde her farz namazın ardından ve diğer zamanlarda; özellikle kurbanı keserken bu tesbihi okumalıdır; ama bu hatırayı da yâd ederek… Kurban duasını okurken "Allah'ım Halilin Hz. İbrahim ve Habibin Hz. Muhammed'den kabul buyurduğun gibi benim de kurbanımı kabul ve makbul eyle" diyerek niyazda bulunmalıdır. Zira ibadet kadar, onun kabulünü Rabbinden niyaz etmek de kulluk vazifesi içinde olan bir önemli husustur… Ve bilmelidir ki her bir mümin, Allah katında asıl kabule şâyân olan, kurbanın eti ve kanı değil, müminin niyeti ve takvasıdır!..
Amellerinizi salih, kurbanlarınızın makbul, gönüllerinizin şad ve mesrur olması dileğiyle bayramınızı tebrik ediyorum efendim… Yeryüzündeki mazlum ve mağdur mümin kardeşlerimizin de bayram sevincini yaşayacağı bayramları idrak etmek niyazıyla sağlık ve afiyetler dilerim.
Mehmet Emin Ay