Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Haziran 22, 2023
Kurban, insanlık tarihiyle birlikte var olan…

Bayramlarımızdan birinin adı olarak dinî kültür ve geleneğimizde yaşayan kavramlarımızdan biridir kurban… Aynı zamanda o, Dinler Tarihi araştırmaları içinde üzerine en çok yazılıp çizilen konulardan biridir de... Ancak Dinler Tarihi alanında çalışmalar yapan titiz tarihçilerin ifade ettikleri üzere, Hz. Adem'in oğullarıyla başlayan ve tarih boyunca insan toplulukları arasında yaşanmış bir hakikat olan kurban sunma hadisesini, Tevrat'ı kendi elleriyle yazanlar, ulaştıkları her bilgiyi gereken hassasiyeti göstermeksizin kaydetmişlerdir. Bu sebeple Tevrat'ta yer alan bilgilerin hatırlı sayılır bir kısmı, tahminden öteye gitmeyen bazı bilgileri de ihtiva ettiği için bu bağlamda, Kur'an-ı Kerim'de "kurban" konusuna nasıl ve ne şekilde değinildiğinin ayrı bir önem taşıdığı söylenebilir. Bugünkü yazımızda, konuya tarihî açıdan ilk olması hasebiyle Hz. Adem'in oğullarının yaşadıklarını aktararak bakmaya çalışacağız.

Mâide Suresinin 27. ayetinden itibaren Kur'an-ı Kerim'in anlattıkları son derece önemlidir. Bu ayetler, İsrailoğulları muhatap alınarak tüm insanlığa, "ancak karşılığı sadece Allah'tan beklenerek gönül rızası ve samimiyetle yapılan işin Allah Teâlâ tarafından kabul göreceği anlatılmış", O'na yakınlık anlamına gelen "kurbiyyet" nâil olmak adına, O'nun rızası için yapılan her işin verilen ve her şeyin bir "kurban" (yakınlaşma/yaklaşma) davranışı olduğuna işaret edilmiştir. Dolayısıyla gerek insanlık tarihinde gerek İslam öncesi dinlerde ve gerekse İslam'ın ortaya koyduğu prensipler çerçevesinde, insanlık tarihine eşit bir geçmişe sahip olan kurban konusunu doğru bir şekilde anlamak için Hz. Adem'in iki oğlunun başından geçenleri anlatan bu ayetlere dikkatle bakmamızın isabetli olacağını düşünüyoruz…

Habil ve Kabil'in başından geçenler…

Mâide Suresi, Medine'de nâzil olan surelerden biridir. Bu surede Allah Teâlâ (cc) Resul-i Ekrem (sav) Efendimize Hz. Adem'in iki oğlunun başından geçenleri gerçek şekliyle anlatmasını emretmektedir. Ayette geçen "bi'l-hakkı" vurgusu dikkat çekicidir. Zira biraz önce ifade ettiğimiz üzere mukaddes kitaplarına elleriyle müdahale eden ve tahriflerde bulunan İsrailoğullarının, bu konuda gerçek bilginin ne olduğunu Kur'an sayesinde öğreneceklerine işaret edilmektedir. Önce ayet-i kerimeyi aktaralım:

"(Ey Resûlüm) Onlara (İsrailoğullarına) Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek şekliyle anlat. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, "And olsun seni öldüreceğim!" dedi. O da dedi ki: "Allah ancak takvâ sahibi olanların takdim ettiğini kabul eder." (Mâide, 27)

Bilindiği üzere bu sözler, iki kardeşten birinin katil, diğerinin maktul olmasıyla sonuçlanmış ve insanlık tarihi ilk cinayete bu olay sebebiyle şahit olmuştur. İnsan benliğinde mevcut olan hased (kıskançlık) duygusunun nasıl "sınır tanımaz" nitelikte bir kötü özellik olduğunu; insanın, nefsinde gizlenmiş ve ortaya çıktığı zaman ona çok büyük kötülükler işleten bu gücün, dünyasını da ahiretini de kaybettirecek işler yaptıracağını ortaya koymaktadır. Yine bu ayetten, Allah Teâlâ'nın ancak takva ile yani kulluk şuuruyla ve samimiyetle yapılan işleri/amelleri/ibadetleri "makbul" sayacağını, gösteriş için ve göstermelik yapılacak hiçbir şeyin, O'nun yüce katında bir değer ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır.

Ayetin tefsirinde yer alan bilgiler bu hakikate işaret etmektedir. Şöyle ki, babaları Hz. Adem (as) oğullarına; Allah Teâlâ'nın, kendilerinin sahip oldukları şeylerden bir takdimede bulunmalarını istediğini aktarmıştır. Ziraatle uğraşan büyük kardeş Kabil, sahip olduğu buğday başaklarından hiç özen göstermeden bir sepet hazırlamış ve söylenen yere bırakmış; hayvancılıkla uğraşan Habil ise besili ve görünümü en güzel bir koçu, bir miktar yağ ve sütü aynı yere getirip bırakmıştı. Hz. Adem'in duasından sonra gökten inen beyaz renkli dumansız bir ateş Habil'in takdimesini göğe doğru kaldırmış; bu ise onun sunduklarının kabul edildiği anlamına gelmişti… Kabil, hatasını anlayıp kabullenmek ve af dilemek yerine kardeşine husumet beslemeye başlamış ve içinde taşıdığı kıskançlık duygularıyla önce kardeşini ölümle tehdit etmiş sonra da nefsinin onu bu işe ikna etmesiyle insanlık tarihinin ilk cinayetini işlemişti.

Kur'an-ı Kerim'de üç yerde geçen "kurban" kelimesinden biri olan Mâide Suresinin 27. ayeti, Allah için vermenin (infak); sadece O'nun rızasını talep ederek sahip olduğu şeylerden gönül rızasıyla harcayabilmenin faziletini, kulluk şuuruna sahip olmanın güzelliğini öğretmektedir. Nitekim bu ayetin verdiği mesajı destekleyen bir başka ilâhi beyan şunu ortaya koymaktadır: "Kurbanlıklarınızın ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Lâkin O'na ulaşacak olan takvanızdır (kulluk bilincinizdir)." (Hacc, 37)

Bu ayet-i celile, ardından gelen 28-33. ayetlerle birlikte değerlendirildiğinde, İsrailoğulları muhatap alınarak aslında tüm insanlara birtakım mesajlar verilmekte, "insanoğlunun taşıdığı canın çok değerli ve saygın; bir kişinin hayatını kurtarmanın tüm insanlığı kurtarmaya eşdeğer olduğuna; bir cana haksız yere kıymanın da tüm insanlığı öldürmek anlamına geldiğine" dikkat çekilmektedir.

İşte İslam dini, insanoğlunun ve onun taşıdığı canın değerini ortaya koyarken, Allah Teâlâ'nın insanlara besin kaynağı olarak yarattığı birtakım hayvanların, insanın hayatını idame ettirmesi için onlardan gıdalanmasını, bunu yaparken de imkanı olmayanları da gözetmesini istemektedir. Kurban, bir yandan muhtaçlara, pişirip yiyecekleri etleri ulaştırırken bir yandan da kendisine bu nimetleri bahşeden Allah'a şükretmenin ve O'nun hoşnutluğunu kazanarak O'na yakınlaşmanın çabasıdır…

Konuya devam edeceğiz, sağlık ve afiyet dileklerimizle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN