Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Mayıs 22, 2023
Kahinler, gaybı bilirler mi?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Böyle bir soruya bir Müslüman olarak hayır cevabını vererek söze başlamak, şerefle ve şükürle taşıdığımız inancımız gereğidir. Zira İslam inancında "Gaybı, Allah'tan başka kimse bilemez" ilkesi, bir ayet-i kerime olarak Kur'an-ı Kerim'de Müslümanlara tebliğ edilmiş, öğretilmiş ve belletilmiştir…

Peki, başlığımızda böyle bir sorunun sorulması ve bu satırların kaleme alınması hangi sebebe dayanmaktadır?

El-Cevap: Özellikle 17 Mayıs 2023 günü basında yer alan haberlerde bir ekonomistin görüşleri aktarılırken onun bir "Kriz Kâhini" olarak tanıtılmasıdır…

2018 yılında gerçekleşen mali krizi önceden bilmekle ünlendiği söylenen ve ekonomik öngörülerinin gerçekleşmesi sebebiyle "Kriz Kâhini" olarak tanınmaya başlayan bu kişi, adı Nouriel Roubini olan bir ekonomisttir… Hayat hikayesinde aslen İran Yahudilerinden olduğu ve İstanbul'da dünyaya geldiği ifade edilen bu IMF Danışmanı Amerikalı ekonomist, 17 Mayıs 2023'te attığı bir tweette kendi sosyal medya hesabından şu paylaşımda bulunuyordu:

"If, likely, Erdogan wins the presidency, Turkey will experience a full fledged currency & financial crisis. Net CB reserves are already negative to the tune of $60bn, the current account deficit is surging and inflation is runaway. Capital control can only delay this train wreck."

"Muhtemelen Erdoğan Cumhurbaşkanlığını kazanırsa, Türkiye tam anlamıyla bir para ve mali kriz yaşayacak. Merkez Bankası rezervleri hâli hazırda 60 milyar dolara ulaşan eksi seviyede; cari işlemler açığı ve enflasyon ise hızla artıyor. Sermaye kontrolü bu tren kazasını ancak geciktirebilir." şeklinde dilimize çevrilebilecek bu görüş, bazı basın yayın organlarında önce şöyle bir başlık altında aynen şöyle veriliyordu: "Kriz kâhininden çarpıcı uyarı: 'Eğer Erdoğan kazanırsa topyekün bir kriz olacak."

Bu manipülatif başlığın altında yer alan haber metninde ise şu bilgiler veriliyordu:

"Twitter hesabından yaptığı paylaşımda seçimleri Erdoğan'ın kazanması durumunda Türkiye'nin topyekün kur ve finansal krize gireceğini söyleyen ekonomist Roubini şunları söyledi:

"Merkez Bankası'nın net rezervleri eksi 60 milyar dolar seviyesinde, cari açık artıyor ve enflasyon da kontrolden çıkmış durumda. Sermaye kontrolü bu tren kazasını ancak geciktirebilir." (Basın)

Dikkat edilirse, haberde "Erdoğan'ın muhtemelen ikinci turda Cumhurbaşkanlığını kazanacağından" söz eden ekonomistin bu görüşüne hiç değinmeden, olumsuz nitelikteki öngörüsü, "topyekün bir kur ve finans krizine sebep olacak" şeklinde bir durum tespiti olarak verilmektedir.

Burada, öncelikle şunu ifade etmeliyiz. Erbabı bilir; medya ve iletişim alanının temel konularından biri de "medyanın işlevleri"dir. Bu başlık altında zikredilen hususlar arasında medyanın, "dezenformasyon" gibi kötüye kullanılabilecek bir diğer işlevinin de "manipülasyon" olduğudur. Kanaatimizce, yukarıda sizlerle paylaştığımız bu şekildeki bir haber aktarımını, manipülasyon konusunun "kötü" örneklerinden biri olarak kabul etmek pekâlâ mümkündür... Şayet 17 Mayıs 2023 tarihli basın yayın araçları ve sosyal medya paylaşımlarına bakarsanız, bu durumu ayân-beyân sizler de görebilirsiniz.

Gelelim, yazıyı kaleme alış sebebimize temel teşkil eden hususa… Neden bir ekonomist, "Kriz Kâhini" olarak tanıtılıyor ve özellikle bu vasfı vurgulanıyor? Bir bilim dalı olan ekonomi; ya da diğer bir deyişle insanlık tarihiyle eşdeğer bir geçmişe sahip olan iktisat ilmi, neden kehânetin karanlık gölgesinde bırakılıyor? Müslüman olan bir ülkede, İslam inancının kesinlikle reddettiği kehânet, niçin hala prim yapabiliyor ve hangi sebeple kâhinlerin görüşlerine itibar ediliyor?

Bu sorulara cevap arayışımız, aynı zamanda sahip olduğumuz inancımızı, zararlı ve sapkın anlayışlardan arındırmak ve korumak; olması gereken saflığa, temizliğe kavuşturmak ve ona "tevhid" noktasında kalite kazandırmak adına önemlidir. Çünkü kehânete sarılmak ve ondan medet ummak da tevhid inancının başına gelebilecek felaketlerden biridir. Bundan ötürü denilebilir ki, tıpkı Hz. Ömer'in (r.a.) endişe ettiği "İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız." durumuna düşmemek adına, kehanetin ve kâhinin "ne menem" bir şey olduğunu tanımak, bilmek ve onun şerrinden kendimizi korumak da bir Müslümanlık görevidir.

Kehânet ne demektir?

Bu sütunda sizlerle paylaştığımız yazılarımızda, çoğunlukla kavramlar konusunda başvurduğumuz en temel eserdir, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi… Uzmanları tarafından yıllarca süren bir emek ve gayretin bereketli bir mahsulü olarak görebileceğimiz bu kaynakta, "kehânet" maddesi altında doğru ve doyurucu bilgileri bulabilirsiniz. Sizlerle özet olarak paylaşmayı düşündüğümüz bilgiler çerçevesinde şunları söylemek mümkündür:

Kehânet, "sezgi veya bir tür ilhamla yahut bazı işaretlerin yorumuyla ileride meydana gelecek olayları önceden görme ya da haber verme, gizli veya esrarengiz bir bilgiyi ortaya çıkarma işi veya sanatıdır." Bu işi yapana da "kâhin" denilmektedir. Bu kelimenin tarihsel geçmişi hakkında kaynağımızda yer alan şu bilgiler de dikkat çekicidir:

Kâhin kelimesi Batı Sâmîleri'nde "bir cemaat adına kurban takdimi, ulûhiyyet nezdinde bu cemaati temsil, ulûhiyyetin emirlerinin açıklanması ve arzularının önceden bilinmesi gibi görevler üstlenen kişi"yi ifade etmektedir. Dolayısıyla kâhin hem kurban takdimini hem mâbedin hizmet ve muhafazası görevini hem de ulûhiyyetle cemaatin irtibatını sağlama, ulûhiyyetin planlarını anlama ve arzularını önceden bilme görevlerini kendinde toplamıştır. Bu sebeple İbrânîcede kohen kelimesi "din adamı" anlamı taşımaktadır ve bu kavramın Arapçadaki kâhinle bir alâkası vardır. Ancak çeşitli sebepler, kâhinin diğer görevlerini ön plana çıkarmış, böylece Arapçada bu kavram "gelecekten haber veren" mânasında kullanılmaya başlanmıştır. Dilimize de bu anlamıyla yerleşmiş ve daha ziyade bu manada kullanılmıştır.

Aslında kehânet, çok eski dönemlerden beri dünyanın her tarafında yaygın olarak bulunmaktaydı. Sözgelimi İbrânîlerin temas kurdukları eski Mısır, Bâbil ve Kalde'nin putperest kavimlerinde de kehânet oldukça yaygınlaşmıştı. Eski Roma, Çin, Hindistan ve Japonya'da; İslâm öncesi dönemde Türklerde de kehanetin birçok türü mevcuttu.

İslam Ansiklopedisi, bizim için önemli olan bir hususu; İslam öncesi dinlerin kehânete bakışını ise şu önemli tespitlerle aktarıyor: Kehanet putperestlikle çok yakından bağlantılı olduğu için Yahudilikte yasaklanmış ve hatta kâhinlerin öldürülmeleri emredilmiştir. Zira Yahudi şeriatine göre kâhin, sahtekâr biridir ve ona uyan kişi büyük günah işlemiştir. Peygamber Yeremya, sahte peygamberlerin, falcıların, düşçülerin, müneccimlerin ve afsuncuların asla dinlenmemesi ve itibar edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Hıristiyanlıkta da kehânet hiçbir dönemde tasvip edilmemiştir. Gerek Yeni Ahid'de gerekse Yeni Ahid sonrası dönemde kilise kehânete karşı savaş açmış, kilisenin yüksek mevkie sahip kişileri, kehânetin her türlüsüyle daima mücadele etmişlerdir.

Yine kaynağımız, şu önemli ayrımı yapmamıza da dikkat çekmektedir: Kehanet vahiyden, falcılıktan, bilimsel ve istatistik öngörüden farklıdır. Falcılığın konusu daha sınırlı, amacı daha belirgindir. Kehanet ise falcılıktan kapsamlıdır ve falda olduğu gibi çeşitli araçlar kullanmanın yanında hiçbir araç kullanmaksızın sadece sezgi gücüne dayanılarak yapılabilmesi yönüyle de ondan ayrılmaktadır. Günümüzde yeryüzünde farklı kültürlerde farklı şekillerde kehânetin çeşitli türleri astroloji, billûr küre ile fal bakma, el falı, kâğıt falı vb. isimlerle belli ölçüde yaşamaktadır.

Aktardığımız bu bilgiler şunu ortaya koymaktadır: Kehânet, İslam öncesindeki semavi dinlerin, putperestlikle ilişkisi olduğu gerekçesiyle tasvip etmediği; bir yönüyle falcılığa benzese de bilimsel ve istatistik öngörüden tamamen farklı ve fakat bunlarla hiçbir zaman alâkası olmayan bir kavramdır.

Şimdi şunu soralım: Bir bilim dalı olan ekonomiyi her şeyin önünde tutan birtakım kişilerin; bilimsel bakışı her şeyden daha önemli kabul eden seküler inanışa sahip kimselerin, kehânet gibi elle tutulmaz-gözle görülmez bir alana bu denli önem veriyor olmaları, sizce de "anlaşılmaz bir durum" değil midir?.. Neden söz konusu haber, bir "ekonomist"in görüşleri olarak değil de bir "Kriz Kâhini"nin görüşleri olarak servis edilmektedir?.. Bu sorularımızın cevabını aslında hepiniz pekâlâ biliyorsunuz... Çünkü buna benzer manipülasyon vasıflı nice haberlere, 14 Mayıs seçimleri öncesinde de sonrasında da fazlasıyla muhatap oldunuz… Şimdi ikinci tur seçimleri öncesinde yine bu kaynakların hepsi, aynı noktadan hareketle ve hepsi bir ağızdan "felâket tellallığı" görevlerini yerine getirmeye çalışmaktalar. Durum bundan ibarettir vesselam…

Evet, bir kez daha söyleyelim: "Kriz Kâhini" olarak ünlenmiş de olsa, bir insan, gelecekte olacakları bilemez; zira gaybı, yani görünmeyen ve görülemeyen âleme dair bilgileri de; gelecekte olacakları da ancak onları yaratan Allah Teâlâ bilir!.. Öngörülerine "kesin gerçekler" ve "kesinlikle gerçekleşecekler" gözüyle bakanların sayısız yanılgılarına tarih şahittir. Zira eğer onlar "yanılmayan" kişiler olsalardı, günümüzde en varlıklı ve en zengin kişiler ekonomistler olurdu!..

Sonraki yazımızda İslam'ın kehânet kavramına bakışına ve Müslüman bireyin, kehâneti nasıl anlaması ve anlamlandırması hususunu ele alacak, yanı sıra İslâmi bir kavram olan "firâset"e değinmeye çalışacağız. Hepinize hayırlı bir hafta dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN