Bugün 14 Temmuz 2023 Cuma… Bundan tam 7 sene evvelki gün… Evet, tam yedi yıl geçmiş aradan… Sizler bu yazıyı okurken, yedi yıl önce işte tam bugünkü gibi, bir mübarek Cuma günüydü… Ne var ki her günün akşamında olağan şeylerin dışında gece başlayıp ertesi günün öğlen vaktine kadar, ülkemizin kaderini etkileyen olağan dışı olaylar yaşanmıştı; saatlerin yıl gibi uzun sürdüğü bu zaman diliminde…
O gün, 15 Temmuz 2016 Cuma günüydü ve o gün, bir yönüyle yüzyılın ihanetine, bir başka yönüyle de yüzyılın direniş ve zaferine tanıklık etmişti 15 Temmuz gecesi… Bugün, aradan geçen yedi yılın ardından, o güne dair herkesin söyleyeceği bir şeyler var elbette ve olmalı da... Zira başlık olarak attığımız "Unutma!", aslında son derece manidar bir vecizenin, bizim anlayacağımız hale dönüştürülen uyarı ifadesidir… Aslı ise gerçekten çok derin manalar ihtiva eden kelâm-ı kibâr: "el-Hüsrân fi'n-Nisyân"… İçindeki kelimelerinin derin anlamlar taşımasından dolayı birden fazla manaya sahip olan bu Arapça vecize, bize "unutma"nın "hüsran sebebi olduğunu" da, "hüsran" denilen dünya ve ahirette kaybetmenin en önemli sebebinin "unutma" olduğunu" da, "unutma"nın yol açacağı sonucun, ancak hüsran olduğunu" da öğretiyor… Karşılıklardan hangisini alırsanız alınız, bu güzel ve manidar söz, "unutma" fiilinin, insana kayıptan başka bir şey getirmeyeceğini" telkin ediyor vesselam…
Aslında yüce dinimiz İslam, bu dinin mensubu olanların "uyanık, farkındalık sahibi, dikkatli ve firasetli" olmasını isterken; gaflet ve yanılgı içinde kendinden ve etrafından habersiz; insana ârız olan "unutkanlığı" önemsemeyen biri olmasından da sakındırmaktadır her bir mümini; ayetlerle ve hadislerle… Şu ayet-i kerime ne kadar dikkat çekicidir:
"(Ey iman edenler!) Sakın Allah'ı unutanlardan olmayın. Onlar ki, Allah'ı unutan ve Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimselerdir. Onlar, yoldan çıkmışların ta kendileridir." (Haşr, 19)
Kur'an-ı Kerim'de "nisyan" kelimesinin farklı fiiller ve isimler halinde 43 ayette geçmesi, üzerinde durulması gereken bir konuyla karşı karşıya olduğumuzun bir başka göstergesidir. "Senin Rabbin asla yanılmaz ve unutmaz!" (Meryem, 64; Taha, 52) mealindeki iki ayet, Yüce Rabbimizin, "unutmak ve yanılmaktan beri olduğunu" ifade ederken, geride kalan 40 ayette, "müminlerin bu dünya hayatında, Allah'ın kendilerine bir emanet olarak verdiği sorumluluklarına dair görevlerini yerine getirmelerini, kulluk bilincine sahip olarak yaşamalarını" emrederken, "unutanlar" olarak görevlerini yapmayan ve ilahi mesaja ilgisiz kalanların ise mahşer gününde bir kenarda "unutulan" kimseler olacağına" dair ikazlar taşıdığına şahit olmaktayız. (Bkz. Mu'cemu'l-Müfehres, ilgili ayetler)
Anlaşılan odur ki, yaratılış gayesini, iman ve ibadet nimetinin anlamlarını, kulluk şuurunun kazandırdığı güzellikleri fark ederek yaşamak ne kadar takdire şâyân bir haslet ise bunları fark etmemek, elde olanı kaybetmek ve kaybının farkında olmamak da o denli tenkit edilen ve sakındırılan bir özelliktir. Bunlar, insanın her yönüne, aklına, ruhuna ve kalbine; dinine, hayatına, dünyasına ve ahiretine hitap eden bir dinin; İslam'ın emir ve yasaklar bütünü içinde yer alan, hayati ve ebedi öneme sahip hususlardır…
Bu itibarla, sebepleri ve sonuçları bir bütün halinde görmeye çalışarak, bundan yedi yıl önce yaşanan bir gecelik olaya bakıldığında diyebiliriz ki, "15 Temmuz 2016" tarihini unutmak demek, şahıs olarak bize hem yaşadığımız yakın zaman içindeki birçok şeyi fark etmeyişimizle/edemeyeceğimizle ve hem de gelecekte çok şeyi kaybetmemizle sonuçlanacaktır. Yine bu önemli tarihî dönüm noktasını, devlet ve toplum olarak unutmak ise istikbal ve istiklalimiz adına pek çok olumsuzluğa da müncer olacaktır… Sadece bu iki sebep bile "15 Temmuz'u unutmamak ve unutturmamak" adına bir kutlu görevi yükler, omuzlarımıza… Görevi ihmal ise -takdir edersiniz ki- hiçbirimizin, başımıza gelmesini istemediğimiz bir ağır suç olarak yer eder, vicdanımızda…
"Unutma" ve "Unutmama"nın insan davranışları üzerinde etkileri
2016 yılının 15 Temmuz Cuma gününde yaşananları doğru ve isabetli bir şekilde tahlil edebilmek için kanaatimizce olayın öncesindeki yıllarda Çanakkale Zaferi'nin kutlandığı sürece bakmamız gerekir. Dikkatle ve özenle o yılları hatırlamaya çalışan her kişi, şu an Cumhurbaşkanımız olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başbakanlığı döneminde 2012 yılından itibaren Çanakkale Zaferi'ni anma ve anlama programlarına özel bir önem atfettiğini hatırlayacaklardır. Daha önceki yıllardan farkı, bariz bir şekilde görülebilen ve hissedilebilen bu süreç, dikkate şâyân bir şekilde şanlı ecdadımızın manevi hatıralarına -onlara lâyık nitelikte- sahip çıkıldığını düşündürecek nitelikteydi… Sözgelimi her yılın 18 Mart günlerinde özel programların yurt sathında pek çok yerde icra edildiği bu günlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın talimatıyla şehit ve gazilerimizin ruhuna okutulan 250.000 Hatm-i Şerifler ve yapılan hatim duaları, Çanakkale Zaferi'nin gündemdeki yerini ve önemini toplum nezdinde çok farklı ve belirgin bir hale getiren unsurlardan biriydi… 2016 yılının 18 Mart tarihinde de aynı minval üzere icra edilen resmi-gayri resmi programlarda, dualarla ve vefâ duygularıyla hatırlanan, böylece "unutulmayan" ve "unutturulmayan" Çanakkale Zaferimiz; bu zaferin en değerli unsuru şanlı ordumuz; rahmet ve minnetle yâd edilen şehitlerimiz ve gazilerimiz; yine bu meyanda "Çanakkale Ruhu"na dair anlatılanlar; diyebiliriz ki, bu büyük zaferin kazanılmasından bir asır ve tam 101 yıl sonra, bu kez 15 Temmuz 2016 akşamında, ülkemizin istiklali adına ikinci bir muhteşem zafere nâil olmanın en önemli motivasyon kaynaklarından biri olmuştur… 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananları, ecdadına vefâlı olan torunlarına, Allah Teâlâ'nın yeni bir zafer bahşetmesi olarak da okuyabiliriz, pekâlâ…
Bütün bunlardan, bu çok önemli hususu ifade etmeye çalıştığımız cümlelerden sonra diyebiliriz ki, 15 Temmuz, hiç şüphesiz Çanakkale Zaferi'nin üzerinden geçen 100 yıllık bir zaman diliminden sonra, bu milletin verdiği ikinci bir "İstiklal Mücadelesi"dir. Bu mücadele, "içten ve dıştan kuşatılan" Türkiye'ye, Allah'ın yardım elinin uzandığı ve kuşatmaları yarıp sâhil-i selamete çıkmasına vesile olan bir kutlu mücadeledir… İşte bu kutlu mücadelede al kanını feda eden, tatlı canından vazgeçen ve içtiği şehadet şerbetiyle ebediyyet alemine göçen bütün şehitlerimizi; atılan bombalar, sıkılan kurşunlarla yaralanan ve kolunu, bacağını gözünü ve konuşma kabiliyetimi kaybeden fedâkâr gazilerimizi şu mübarek günde bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükran duygularıyla yâd ediyor, Yüce Mevlamızın, onları en yüce mertebe ve derecelerle taltif etmesini cân ü gönülden niyaz ediyoruz.
Konuya devam edeceğiz, Cuma gününün feyiz ve bereketi üzerinize olsun…
Mehmet Emin Ay