Kur'an-ı Kerim'de geçen israf ilgili ayetler yanında bir diğer kavram daha dikkatimizi çekmektedir. İsra suresi 26. ayet, müminlere harcama konusunda bir ölçü vermektedir. Burada infak tavsiye edilirken, savurganlık yasaklanmış ve israfın uç noktası olarak düşünülebilecek bu uç nokta "tebzîr" kelimesiyle ifade edilmektedir. Peki bu kavram nasıl bir anlam taşımaktadır, israftan farkı nedir? Önce buna dair birtakım bilgiler verelim.
Ayette geçen "tebzîr" ne demektir?
Arapça bir kelime olan tebzîr, sözlüklerde "tohum ekmek, serpmek, ölçüsüz dağıtmak, israf etmek, lâyık olmayan yere malını sarfetmek" anlamlarını taşımaktadır. İsraf etmeyi de kapsayan fakat daha ziyade, malını uygun olmayan bir şekilde ölçüsüz ve sorumsuzca harcamak anlamında kullanılan bu kelime, Kur'an-ı Kerim'de İsra suresinde geçmektedir. Ayet, "akraba, yoksul ve yolcu" vasfına sahip kimseleri görüp gözetmeyi emrederken, sahip olunan maddi-manevi imkanları "harcama" konusunda ise kişiyi saçıp-savuran (mübezzir) biri olmaktan men etmektedir. İki ayet, gayet net uyarılar taşır: "Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. (Sahip olduğun şeyleri ise) Gereksiz yerlere saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür." (İsra, 26-27)
Ayetteki "... hakkını ver" ifadesi, hem nafaka borcunu ve zekât ibadetini hem de bunun ötesinde nâfile cinsinden sayılabilecek bütün hayır ve hasenatı kapsamaktadır. Burada yoksulların da zikredilmesi, yardımın özellikle malî olanının söz konusu edildiğine bir işarettir. Bu ayete göre, ihtiyaç sahiplerinin hakkını hukukunu gözetmek ile elde olanı, layık olmayan yere harcama konusundaki dikkat ve sorumluluk bilinci aynı derecede önemli kabul edilmiş ve "saçıp-savurma" davranışı yasaklanmıştır…
Hatırlayacağınız üzere, bundan önceki yazımızda Kur'an-ı Kerim'de israfın bize nasıl ve ne şekilde tanıtılmış olduğuna değinmiştik. Yukarıda aktardığımız ayette geçen ve saçıp savurmak anlamına gelen tebzîr kelimesi ise israfı da içine alan ve fakat daha güçlü bir yasaklama ihtiva eden bir mana taşımaktadır. Zira bu ayet üzerinde yoğunlaşan ve onu bağlamıyla birlikte ele alan İslam âlimleri, tebzîr'i, "Allah'ın verdiği malı isyan sayılan yerlere harcamak" şeklinde açıklamışlardır. En yalın şekliyle denilebilir ki, tebzir, hem harcama fiilinde haddi aşmak; hem de harcama işinin Allah'ın razı olmadığı bir alanda ve şekilde gerçekleşmesi demektir. Nitekim devlet yönetimi ve hukuk alanında değerli görüşleri olan İmam Maverdî, "doğru yerlere de olsa haddinden fazla harcamanın israf; miktarı ne olursa olsun yanlış yerlere harcamada bulunmanın ise tebzîr" olduğu kanaatindedir. Buradan hareketle denilebilir ki, sahip olunan parayı haram yolda, haram işte ve müstehak olmayan kimselere harcamak da "tebzîr" kapsamına girer…
Bu bağlamda, kelime ve muhteva bakımından yapılan değerlendirmeler neticesinde denilebilir ki tebzîr, aslında, helal veya mübah olan bir şeyi harama sarf etmek anlamına gelmektedir. Sözgelimi, göz organı, insanlara güzellikleri görmek, yaratılmışlara ibretle bakıp dersler çıkarmak için verilmiş bir nimet iken, onu harama bakmaya; varlıkların seslerini duymak, bundan zevk alarak bu nimeti vereni hatırlamak yerine, kulağını haram kılınmış şeyleri dinlemeye; helal kazancını haram olan yerlere harcamaya yönelmek… Bütün bunlar tebzîr olarak nitelendirilmektedir. Yanı sıra, haram yollarla elde ettiği kazanç ile yine haram işlere yönelmek de kişiyi katlanmış bir şekilde tebzîr günahına sokmak demektir. Faizden elde ettiği parayla kumar oynamak gibi... Bu, saçıp-savuran (mübezzir) kişinin katlanmış bir şekilde günaha girmesi demektir.
Savurganlık neden bu kadar kötü görülmüştür?
Kanaatimizce sadece israfın kötülüğüne ve tasarruflu olmanın iyiliğine yoğunlaşan bizler için gözden kaçırdığımız bir husustur, savurganlık veya saçıp savurmak… Ancak Kur'an-ı Kerim, bu hususta önemli bir tespitle uyarıyor bizleri: "And olsun ki, savurganlar, şeytanların dostlarıdır…" (İsra, 27) Bu sebeple söz konusu ayetteki "Savurganlar, şeytanların dostlarıdır…" ifadesi üzerinde dikkatle durulmalı ve düşünülmelidir. Zira ayet üzerinde görüş beyan eden müfessirler şuna dikkat çekmektedirler: Ayet metninde, şeytanın bir niteliği olarak vurgulanan ve "nankörlükte ileri giden/inkarda sınırı aşan" anlamına gelen "kefûr" kelimesinden maksat, şeytanın varlığını isyana adaması, yeryüzünde bozgunculuk yapıp insanları yoldan saptırmasıdır. Bunun gibi, şayet Allah'ın kendisine mal ve mevki nasip ettiği bir kimse, bunu Allah'ın rızâsına aykırı yollarda kullanırsa o da şeytanın vasfı olan "kefûr" niteliğine bürünmüş olur. Dolayısıyla bir nimete sahip olmak, aslında büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Nimetler bir emanettir ve her emanet ona dikkati, muhafazayı ve sorumluluk bilinciyle kullanmayı gerektirir…
Netice itibariyle İslam, maddî ve mânevî tüm imkanları; para, servet, mal, mülk gibi görülen ve görülmediği halde varlığını hissettiğimiz, sağlık, boş vakit ve temiz hava gibi tüm nimetleri, Allah Teâlâ'nın insanlara bağışladığı birer emanet sayar ve bunları, veriliş gayesi doğrultusunda; Allah'ın rızâsını kazanmak ve insanlara mutluluk verecek şekilde kullanmayı emreder.
Günah kapsamı içinde değerlendirilebilecek tüm fiilleri işlemek; sosyal ve bireysel olarak çeşitli zararlara sebep olacak bütün harcamalarda bulunmak, birer "haddi aşmak" davranışı olarak görülmüş ve "israf" olarak kabul edilmiştir. Bütün bunlar Kur'an-ı Kerim'de açık ve net bir biçimde haram kılınmıştır.
Bunların yanında, yine insanların birtakım arzu ve tutkularını tahrik eden, insanlar arasında kıskançlık ve haset duygularının oluşmasına sebebiyet veren, tamamen gösteriş amacıyla, yapıp ettiklerini, gezip tozduklarını, yiyip içtiklerini cümle âlem ile paylaşma davranışının da bir "haddi aşma" olarak değerlendirilmesi ve bunun da bir "israf" günahı olarak kabul edilmesi mümkündür. Bu davranışın, en azından "hoş karşılanmayacak" (mekruh) bir niteliğe sahip olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Hatırdan çıkarılmaması gereken en önemli cümle ise "…. İsraf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (A'raf, 31) ayeti olmalıdır.
Gelecek yazıda israf ve tutumlu olmak konularında Sevgili Peygamberimizin (sav) hadis-i şeriflerinin günümüz dünyasında ve şartlarında bize rehberliğinden bahsetmeye çalışacağız. Sağlık ve afiyetle buluşmak üzere, yarın idrak edeceğimiz Aşûre gününün, feyiz ve bereketinin üzerinize olmasını dilerim.
Mehmet Emin Ay