Bundan önceki yazımızda, "Tasarrufu önce devlet yapmalıdır" başlığı altında, tasarruf tedbirlerine, devletin söz sahibi olduğu kamu kurumlarından başlanması gerektiğini ifade etmiş ve enerji tasarrufu üzerinde durmuştuk.
Bugünkü yazımızda bir diğer israf kalemi ve tasarrufu üzerinde durmaya çalışacağız. Konumuz: Yakıt israfı ve tasarrufu üzerine…
Yakıt kelimesiyle kastedilen hem kış aylarında ısınma amaçlı sıvı ve katı yakıtlar hem de resmi araçlarda tüketilen akaryakıt türleridir.
Gerek ısınma ve gerekse araçların çalışmalarını sağlamak için harcanan yakıt kalemleri de ülkemizin dışarıya ödediği ciddi meblağlara sebebiyet vermekte, dış borçlarımızın artmasında önemli bir rol oynamaktadır. Devlet, tasarrufa işte bu iki hususu da önemseyerek başlamalı, tertipli ve düzenli bir şekilde; bir disiplin içinde konunun takibini yapmalıdır.
Kamu kurumlarında ısınma amaçlı yakıt harcamaları
Bilindiği üzere, kış aylarında doğalgaz yanında odun-kömür desteğiyle de ısınma ihtiyacına cevap verilmekte ve kamu kurumlarında muhtelif yakıtlar kullanılarak binaların ısıtılması gerçekleştirilmektedir. Ancak maalesef bu resmi kurumlar, tasarruf düşüncesinin hayata geçirildiği müesseseler olarak hafızalarda yer etmek bir yana, cayır cayır yanan, açılan pencerelerle havayı da ısıtan kaloriferleriyle, yakıt israfının had safhada olduğu yerler olarak anılır olmuştur. Artık bu kötü şöhretle anılmaktan kurtulmanın vakti gelmiştir sanırız. Yeniden, Tasarruf Tedbirleri'nin gündeme geldiği bu süreçte devlet, ısınma amaçlı yakıt tüketiminde israftan kaçınmak ve tasarrufu gerçekleştirmek adına mutlaka birtakım tedbirler almalı ve bunları uygulamalıdır. Sorumsuzluk örneği sergileyenler ise muhtelif müeyyidelerle bu tavırlarından vazgeçirilmelidir. Önemsemeyenler için de birtakım cezai müeyyideler yürürlüğe konulmalıdır.
Resmi plakalı araçlardaki akaryakıt harcamaları
Diğer bir israf konusu ise resmi araçlarda harcanan akaryakıtta gerçekleşmektedir. "Millete hizmet" maksadıyla devlet dairelerine ve kurum amirlerine tahsis edilen araçlarda harcanmak üzere ayrılmış ödeneklerle gerçekleştirilen akaryakıt ödemeleri, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Çünkü bu meblağ, hukuki tabiriyle "amme hukuku"nu ilgilendiren bir durumdur. Bu meblağda, tüyü bitmemiş yetimlerin, işini görmekte zorlanan düşkünlerin, yaşlı ve kimsesizlerin, bakıma muhtaç kimselerin, kısacası toplumda zayıf ve güçsüzler başta olmak üzere herkesin hakkı vardır. Devletin aracını kullanırken haddini aşan, hakkı olmayan bir şekilde harcamada bulunan her bir kişi, başta biraz önce zikrettiğimiz zayıf ve güçsüzler olmak üzere, tüm vatandaşların hakkını ve vebalini yüklenmiş olmaktadır. İsraf'ın, "haddi aşan" tüm harcamaların adı olduğunu hatırlayacak olursak, bir resmi aracın, resmi işler ve millete hizmet dışında kullanımı, "haddi aşmak" olarak düşünüleceği gibi, araçların gereksiz yere çalıştırılması da yine bir "haddi aşmak" olarak değerlendirilebilir. Bu iki hususta hem kurum amirleri hem de araçların şoförleri vebal altında kalabilmektedirler. Özellikle resmi nitelikli toplantılara katılan araçların bekleme sürelerinde yazın serin, kışın sıcak bir ortam sağlamak amacıyla klimasının çalışır vaziyette tutulması ve bu amaçla aracın uzun süre çalıştırılması, tek kelimeyle yakıt israfıdır. Bu davranış da bir haddi aşma davranışıdır ve maalesef kamu kurumlarının araçlarında çokça rastlanan bir durumdur. Sade bir vatandaşın, kendi aracında bu işlemi uygulaması, ısıtma ve serinletme gerekmeyen durumlarda bir haddi aşma ve tabiatiyle israf yanlışına düşmek iken, böylesi bir davranışın resmi araçlarda gerçekleştirilmesi hem amir hem de bu işi yapan kişiye israf hatası yanında bir de ammenin hukukunu zayi etmek ve kul hakkını, vebalini almak gibi yükleri yüklenmek demektir. Doğrusu, günümüzde bu tür düşüncelerin artık gündemden düştüğünün, kul hakkı, amme hukuku gibi kavramların unutulmaya yüz tuttuğunun elbette farkındayız. Ancak müntesibi olmakla şeref duyduğumuz ve duymamız gereken İslam dini, hükümleri kıyamete kadar baki olan bir dindir ve bu din, sadece kişinin Allah ile olan ilişkisini değil, çevresiyle ve diğer insanlarla olan ilişkilerini de önemseyen ve düzenleyen bir dindir. "Muamelat" adı verilen bu alan ise insanlar arası ilişkilerde kişilik hakkının korunması esasına dayanır ve kul hakkı, riayet edilmesi ve korunması gereken en önemli haktır; amme hukuku da kulların haklarından oluşmaktadır.
Netice itibariyle devlet, uygulanmasını istediği Tasarruf Tedbirleri'nin, enerji ve yakıt alanlarında ciddi bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını kontrol ederek bu işe kamu kurumlarından başlamadığı sürece, bu talebin topyekün toplumda karşılık bulacağını düşünmemelidir. Bu kalemlerde tasarrufu hayata geçirmek, bereketli bir geri dönüş oluşturacaktır. Zira bu tasarruf, sadece "israf" günahını terk etmeye vesile olmakla kalmayacak, "kulların hakkını zayi etme" günah ve vebalinden de kurtulmaya kapı aralayacaktır. Bu alandaki tasarrufun, tahmin edilenden daha büyük getiri sağlamasını ise biz sadece bir kavram ile izah edebiliriz: Bereket… Evet bereket, Allah'ın rızasının ve hoşnutluğunun tecellisidir. Zira Allah, nimetin kadrini bilen, şükreden ve harcamada haddi aşmayan kullarını seven ve elindekine de kazandıklarına da bereket verendir.
Sağlık, huzur ve bereket dolu günler dileğiyle…
Mehmet Emin Ay