İsimlerinden biri de "el-Muallim" olan Son Nebi Hz. Muhammed (sav) insanlara bilmedikleri pek çok şeyi öğretmek, yanlış olanı, doğru olarak bilenlerin hatalarını düzeltmek, onlara Allah'ın kitabını ve hikmet'i tebliğ ederek eğitmek üzere gönderilen bir peygamberdir. (bkz. Bakara, 129)
İnsanların yeme-içme ve harcama hususunda doğru olanı bilmek ve uygulamak için de bir rehbere ihtiyacı olduğu muhakkaktır. İsrafın ve tasarrufun da öğrenilebilen ve öğrenildiği gibi tatbik edilebilen şeyler olduğunu daha önce zikretmiştik. Dolayısıyla bu iki önemli konuda da tüm insanlığın eğitim-öğretime ihtiyaç duyduğu ayrı bir hakikattir. Allah Teâlâ gönderdiği mukaddes kitabı ve peygamberiyle bunları bizlere bildirmiş, yanlışları terk etmek, doğrulara sarılmak hususunda sorumluluk sahibi olmamızı istemiştir.
Bundan önceki yazılarımızda Kur'an-ı Kerim'in israfa ve malı saçıp savurmaya dair uyarılarla dolu ayetlerini ele almaya çalıştık. Bugünkü yazıda ise Sevgili Peygamberimizin (sav) israfı nasıl anlamak ve kaçınmak hususundaki uyarılarını; tasarruflu olmayı nasıl başarabileceğimizi, yaşadığı hayattan örneklerle ele almaya çalışacağız. Bir asr-ı saadet hatırasıyla başlamak isteriz sözlerimize…
Bir gün Sa'd b. Ebî Vakkâs abdest almaktayken Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz ona uğradı. Onun abdest alma esnasında suyu biraz fazla kullandığını görünce "Bu ne israf?" diye buyurdu. Sa'd, "Abdestte de israf olur mu? Yâ Resulallah" diye sordu. Resûlullah (sav) Efendimiz "Evet, akan bir nehirden abdest alıyor olsan bile… " diye cevap verdi… Anlaşılan, Peygamber Efendimiz (sav), kişinin abdest gibi dinî bir vecibeyi yerine getirirken bile suyun gereksiz yere harcamasına gönlü razı olmamıştı. Dahası, bu uyarısını dikkat çekici bir ifadeyle tamamlamıştı: "Akıp giden bir nehirden abdest alıyor olsan bile…"
Bir başka sefer, kendisinden abdest hakkında bilgi almak üzere gelen bir bedeviye, bizzat kendi âzâlarını üçer kere yıkayarak nasıl abdest alınacağını göstererek öğreten Peygamberimiz (sav) şu dikkat çekici açıklamada bulunmuştu: "İşte abdest budur. Kim bundan daha fazlasını yaparsa kötü davranmış, haddini aşmış ve zulmetmiş olur."
Bu olayda da gereğinden fazla su kullanmak ve âzâlarını üç defadan fazla yıkamak suretiyle abdest almayı,"kötü davranmak, haddini aşmak ve zulmetmek" gibi ifadelerle vasıflandıran Peygamberimiz (sav) israf işlemini "kötü bir iş, haddi aşmak ve zulüm" gibi göstermişti, soru soran kişiye… Burada da israf, Peygamber Efendimiz (sav) tarafından kötü bir iş ve haddi aşmak yanında bir de adaletin zıddı olan "zulüm" olarak vasıflandırılmıştı. Zulmü, kelime anlamına istinaden en hafif ifadeyle "haksızlık" olarak görmek mümkündür. Sadece bu bir yönüyle bile israf, kişinin sorumsuzca yaptığı harcamanın, bir başkasına mağduriyetine sebep olarak yapılan "haksızlık" anlamına gelmektedir.
Peki, abdest konusunda bu kadar hassas davranılmasını isteyen Nebiyy-i Muhterem Efendimiz (sav) kendisi abdest alırken nasıl davranmaktaydı? Geliniz onu da amcasının oğlu ve aynı zamanda muhterem eşi Hz. Meymune'nin yeğeni Abdullah b. Abbas'tan dinleyelim:
Teyzesinin evinde misafir olarak kaldığı bir gece Peygamberimizin abdest alışını dikkatle izleyen Hz. Abdullah şöyle anlatıyor: "Hz. Nebi (sav) kalkıp eski bir su kırbasından abdest almaya başladı. Suyu azar azar kullanıyordu. Sonra ben de aynen onun yaptığı gibi yaparak abdest aldım."
Buraya kadar aktardığımız abdest konulu hatıralar, Peygamber Efendimizin (sav) "ibadette bile ölçülü olmayı" ümmetine örnek olarak gösterdiğini ve öğrettiğini ortaya koymaktadır. Onun bu husustaki özenli davranışı suyun tedarikli ve tasarruflu kullanılmasına bir örnek olarak kabul edilmesinden çok daha derin ve kapsamlı şekilde düşünmemizi gerektirecek bir anlam taşımaktadır. Bu anlam kısaca ifade edilecek olursa, kişinin, öncelikle su nimetini veren Allah'a, suyun kaynağı olan tabiata, suya muhtaç çevreye ve diğer insanlara karşı sorumluluk bilinci taşımasıdır. Bu bilinç, kişiyi gereksiz harcamadan koruduğu gibi, başkalarına karşı haksızlık etmekten de muhafaza edecektir. Suyu gereksiz yere harcamadan abdest almasını başarabilmek, kişinin diğer alanlarda da israftan kaçınan biri haline gelmesinde önemli bir rol oynayabilir. Zira küçük yaştan itibaren az ile yetinebilen kişinin hayatını rahat bir şekilde yaşayabilme ihtimali daha yüksektir. Ne var ki, dinimiz, kültürümüz ve geleneğimizle alakası olmayan ve adına "Dünyevileşme" denilen salgının en yaygın söylemlerinden biri "Neden azla yetinesiniz?" şeklindedir. Yeni yetişen nesillerimizi önce bu söylemlerin tasallutundan muhafaza etmek ve kurtarmak mecburiyetinde olduğumuzu da yeri gelmişken ifade etmek isteriz… Konuya devam edeceğiz. Sağlık ve esenlik dolu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Mehmet Emin Ay