Mustafa Özcan

Mülteciler Aynasında İnsanlık Karnemiz

Maalesef 'uluslararası camia' denilen nafiz ve etkin ülkeler kuşağı Suriye halkının elinden tutmak bir yana; onları yapayalnız bıraktı, kendi hallerine terk etti. Daha doğrusu büyüyen acıların yaşanması için elinden geleni ardına koymadı. Meselenin iki yönlü çözümü vardı. Temel çözüm ve türev çözüm. Temel çözüm siyasi çözümdü, anahtarı ABD gibi ülkelerin elinde bulunuyordu. Çıkış yolu olarak, Esat rejimine ültimatom vermeleri ve uygulanmazsa ümüğüne çökmeleri mümkündü. İçinde bulunduğumuz ortamı en iyi analiz eden ifadelerden birisi Arapların 'la edri' kipinde söyledikleri şu anonim ve ortak ifadedir: Lakad esma'te lev nadeyte hayyen velakin la hayate limen tünadi: Bir canlıya seslenseydin meramını duyurabilirdin ama ölüler ses vermez. İnsanların, toplumların ve devletlerin üzerine ölü toprağı serpilmiş durumda. Yanlarında yere yığılan arkadaşları karşısında kıllarını kıpırdatmayan, istifini bozmadan kâğıt oynamaya devam eden bir sosyal ortamdan bahsediyoruz. Adeta insanlığın vicdanının öldüğü bir vasattan söz ediyoruz.

Çözümün birinci şıkkı siyasi idi, bu alanda kimse kılını kıpırdatmadı. Obama iki dönemini Esat'a zaman kazandırarak ve krizi kilitleyerek harcadı, tüketti. Çözüm anahtarını ellerinde bulunduran egemenler çözmek yerine krizin derinleşmesini yeğlediler, süreci uzattılar, seyrettiler, beklediler. Onların derdi Suriye'yi düzeltmek, yeniden düzenlemek değil, Suriye üzerinden bölgeye nizamat vermekti. Kriz fırsatçılığı yaptılar. Ceremesini de Suriye halkına çektirdiler. Krizin büyümesini siyasi mühendislik açısından istiyorlardı.

İkinci kademede çözüm ise pansuman yapmak anlamında parçalı bir çözümdü. Meseleyi insani bazda ele alarak; en azından siviller açısından daha az travmatik bir ortam sağlanabilirdi. Bu da yapılmamıştır. Siyasi ve insani kriz uzadıkça uzamış ve sorunlar ise derinleştikçe derinleşmiş, katmerli hale gelmiştir.

*

İnsani alanda facialar birbirini kovalar hale gelmiştir. Cezayir ile Fas sınırında sıkışıp kalan birkaç Suriyeli aileye yardım eli bir türlü uzanmamış; iki ülke de sorunu birbirinin üzerine atmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Çözüm bulmak yerine çekişmenin zevkini yaşamayı yeğlemişlerdir. Suriyeli aileler tampon bölgede askıda ve mahsur kalmışlardır.

Bugün Suriye çevresine dağılan mültecilerin durumu da giderek daha grift ve karmaşık hale gelmektedir. Lübnan'da Hizbullah'ın etki alanında Suriye yanlısı bir siyasi atmosferden söz etmek mümkün. İşte bu atmosferde Suriyeli mültecilere huzur ve rahat yüzü yok. Sürekli olarak taciz altındalar. Hizbullah karakterli rejim, Suriyelileri taciz etmek için orduyu da istismar etmekten çekinmemektedir. Suriyeliler karşısında büyük bir hazımsızlık var. Kaldı ki Lübnan küçük bir ülke ve bu kadar kalabalık bir mülteciyi barındırması kolay değil. İşin teknik zorlukları da var. Dünyanın duyarsızlığı Suriyeli mültecileri bulundukları yerde daha da yalnız ve savunmasız hale getiriyor. Sorunların derinleşmesi meseleyi kaynama, fokurdama, patlama noktasına getiriyor. Nitekim, geçtiğimiz günlerde Lübnan'da Arsel'de Suriyeli mülteci çadırlarına askeri operasyon düzenlendi, Suriyeli mültecilerden bazıları işkence altında can verdiler. Bütün bunların hazımsızlıktan başka siyasi bir amacı da olabilir mi? Beysan Şeyh gibi Suriyeli yazarlara göre bunların arkasında bir 'fikri müdir' yani yönlendirici düşünce var. Suriyeli mültecileri yeniden Esat'ın kucağına itmek. Esat'a mecbur etmek ve Suriye dosyasını Esat lehine kapatmak.

*

En büyük mülteci kitlesini Türkiye barındırıyor. En rahat şartları Türkiye temin ediyor. Elbette imkanlar açısından Türkiye'nin ülke olarak Ürdün veya Lübnan ile karşılaştırılması doğru da değil. Bununla birlikte iç siyasi faktörleri veya muhalefet faktörünü göz ardı etmek yanlış olur. Doğrudan muhalefet edemeyenler veya etkili olamayanlar mülteci kartına sarılıyor ve halkı Suriyeliler aleyhine kışkırtmaya çalışıyor. Hükümeti yumuşak karnından silkelemek istiyor. İşte bu menfi atmosferin etkisinde kalan bazıları kendi sorunlarını Suriyeliler ile ilişkilendirmeye çalışıyor.

Türkiye'de Suriyeli mülteciler büyük çapta yerli halkla kaynaştılar. Bununla birlikte işin muhalefetle bağlantılı siyasi ayağı kadar sosyal ayağının da sorunlu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Doğrusu Suriyeliler Türkiye'ye iltica etmeye başladıklarında sosyal açıdan çok namüsait şartlarda misafirimiz veya komşumuz oldular. Fedakarlık kültürü yerine hedonizm kültürü toplumun içine yol veya menfez bulmuş ve serpilmişti. Bu açıdan Türkiye siyasi olarak, devlet olarak komşuluk görevini yaptı ama sosyal zemin buna eşlik etti mi? Olumlu cevap verebilmek oldukça zor. Bunun cevabını da Habertürk Kanalına çıkan Şamlı bayan öğretmen Hulut Saka veriyor: Maalesef hanemizin kapısını çalan ve komşuluk yapan kimseyle karşılaşmadık! Kimse kapımızı çalmıyor ve ev kiralama konusunda ayrımcılığa maruz kalıyoruz.

Bunda dil problemi engel olabilir. Ama bu mesele gönül diliyle aşılabilirdi. Dilimiz tutuk ama gönlümüze ne oluyor?

Nefret ikliminden ve sahipsizlikten dolayı bölgede ve dünyada Suriyeliler kolay lokma kolay hedef haline geldiler. Bu ortamda bazıları gözlerini karartarak insanları şok eden eylemlere imza attılar. En son böyle bir facia ile Sakarya'da karşı karşıya geldik. Sakarya'daki olayın yaraları kapanmadan benzeri bir olay Ürdün'de patlak verdi. Ürdünlüler de bizim gibi utanca gark oldular.

Ürdün'ün başkenti Amman'da suç dosyası kabarık bir cani, küçük bir çocuğu iğfal ederek gözlerini oymak ve kesici cam parçaları kullanmak suretiyle boğazını keserek menfur eylemini gerçekleştiriyor (http://assabeel.net/news/2017/7/11/)

Suriyeliler meselesinin çapı genişleyerek ancak insanlığın üstesinden gelebileceği, altından kalkabileceği sınırlarına ulaşıyor.

Uzun lafın kısası: Mülteciler aynasında insanlık karnemiz pek parlak değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.