Arama

Mustafa Özcan
Haziran 28, 2017
Dosta da Düşmanlık!

Financial Times gazetesi yazarı Nick Butler, 26 Haziran (2017) tarihli ve 'A family coup in Saudi Arabia/ Suudi Arabistan'da hanedan darbesi' başlıklı makalesinde Katar karşıtı blok veya cephenin komşularına sarktıklarını, abandıklarını ve ötesinde, dostlarına bile düşmanlık bellediklerini, gösterdiklerini ifade etmektedir. Ne uğruna? Bir hiç uğruna. Heva ve heves yani kendine tapınma uğruna. Söz konusu makalede geçen 'hostility from neighbours and sometime friends/ komşulara bazen de dostlara da düşmanlık ' ibaresi bana iki şeyi çağrıştırdı. Bunlardan birisi bir hadisi şerif. Hadiste düşmanlığı taşırmak ve her yana bulaştırmaktan bahsediliyor. Daha doğrusu buna dair bir uyarı var. Münafığın dört alametinden, göstergesinden biri olarak bundan bahsediliyor. Bu göstergelerden dördüncüsü ' iza haseme fecere' yani husumetinde ve düşmanlığında her türlü ölçüyü kaçırması ve haddi düpedüz aşmasıdır. Tirmizi'nin rivayet ettiği bir başka hadiste ise hem dostluk ve hem düşmanlıkta ölçülü olmaya çağrı var. Daima bir ricat kapısının açık bırakılması isteniyor. Bunun anlamı dostlukta ve düşmanlıkta ölçülü olmak ve daima bir dönüş kapısı aralığı bırakmaktır. Tirmizi'nin rivayet ettiği hadiste 'Dostunu ölçülü sev ki, i bir gün düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü düşmanlık besle ki, bir gün dostun haline gelebilir, ona dönebilesin' denmektedir. Bu nedenle de sağlam dostluklar düşmanlıkla başlar denilmiştir. Katar karşıtı blok düşmanlıkta sınır tanımamaktadır ve her türlü sınırı aşmaktadır. Bu sınırsız/topyekün düşmanlıktır. Üstelik düşmanlığı da her yana bulaştırmaktadırlar. Düşmanlık nedenlerine baktığımızda da sudan sebeplerle karşılaşmaktayız. Yaptıkları, Bush gibi düşmanlık artı kutuplaştırmak. Ya benimlesin ya da karşımdasın diyerekten düşmanlığı yaydıkça yayıyor, sınırlarını genişlettikçe genişletiyorlar. Besbelli ki sonunda da altında kalacaklar.

*

Nick Butler'in ifadelerinin bana çağrıştırdığı ikinci bir husus ise Arapların sebepsiz düşmanlık, nedensiz kavga hali üretmeleridir. Bu alışkanlık onlarda o kadar köklü bir yer etmiştir ki meseleyi mantıksız kardeş kavgalarına kadar dökmektedirler. Cahiliyet Arapları kavga ile övünürlerdi ve kardeş kavgalarıyla tarihe de geçmişlerdir. Besus harbi kardeş kavgalarından birisidir. Kardeş Bekir ile Tağlep kabileleri arasında gerçekleşen amansız bir savaştır. Dahis ve Gabra harpleri de yine kardeş kavgalarının tarihe geçen isimleridir. Bu savaş şehveti nedeniyle Araplar cahiliyet döneminde düşman kuvvetlerin ökçeleri altında ezilip gitmişlerdir. Vekalet savaşlarının sahası haline gelmişlerdir. Bugün de öyle! Araplar İsrail ve onu o bölgeye diken ve ekenlerle mücadele etmek yerine yine kendi kardeşleriyle kavga üretmektedirler. Yine sudan ve eften püften nedenlerle. Cahiliyet devrinde de Araplar büyük güçlerin vasalları durumundaydı ve onlar adına savaş sahası haline gelmişlerdi. Hire ile Busra birbirine rakip güçlerin boyunduruğu altında bulunuyordu. Gassaniler Bizans'ın vasalları iken Medain, Hire ve Münziriler Sasanilerin veya Perslerin ortakları idiler. Bu güçler zaman zaman efendileri adına vekalet savaşları yürütüyor ve birbirleriyle savaşıyorlardı. Yemen ise Habeşiştan ile İran arasında el değiştiriyordu.

*

İslam, dağınık ve birbiriyle sürtüşme içinde olan kabileleri iman harcıyla yoğurdu, bir araya getirdi ve onlardan cihangir bir ordu meydana getirdi. Halit Bin Velit ve Ebu Ubeydi bin Cerrah gibi komutanlar sayesinde Hazreti Ömer döneminde bu vasal ve sömürge Arap devletleri yerle bir oldu. Bugün her yerde oluk oluk Müslüman kanı akmasına rağmen Katar karşıtı blok boş ve sebepsiz bir kavganın peşinden sürüklenmektedir. Filistin'i kurtaracağı yerde Filistin'e sahip çıkanları ezmeye kalkışıyor. Maalesef şimdi Arapların bir kısmı İsrail adına vekalet savaşı yürütmektedir. Seyyid Kutup ve diğerlerinin işaret ettiği gibi maalesef Araplar bugün post modern cahiliyet çağını yaşıyorlar. Neden? İki dönemde de refleksleri aynı. Muhadram ( iki dönemi birden; Cahiliyet ve İslamı dönemlere yetişip onları idrak etmiş olan) şairlerden Kutami Tağlebi, akisleri bugüne kadar gelen ve Arapları karakterize eden mısralar söylemiştir. Bunlardan birisi şudur:

Ahyanan ala bekrin ahine/iza ma lem necid illa ahana

Savaşacak başkasını bulamadığımızda/ Bazen kardeşimiz Bekirlerle savaşa tutuşuruz. Adamlar bugün de olduğu gibi savaşmak için savaşıyorlardı. Savaşın mantığı olsun ya da olmasın. Savaşın kendisi onlar bir nedendi. Bundan dolayı, kardeş, yabancı, dost düşman fark etmiyor ve onlar da tefrik etmiyorlardı. Bu nedenle de son sıralarda maalesef durduk yerde Katar'ı bahane edip Türkiye gibi ülkelere de sataşıyorlar. Bütün dostluk hatlarını ve köprülerini yıkıyorlar. Dostlara da saldırıyorlar. Ne kazanacaklar? Akılsız başın ceremesini ayaklar çeker. Seyyid Kutup'un 'Dünya Barışı ve İslam' kitabında öngördüğü gibi maalesef günümüzde Arap dünyasında cahiliyet döneminin kalıntıları yaşanmaktadır. Şimdi de Arap dünyası vekalet savaşlarına sahne olmaktadır (Safahat fi'l fikri ve'l edebi, Muhammed Hasnavi,s: 101, Daru'l Kalem/Şam). Sasaniler gitmiş Rusya gelmiş Bizans gitmiş ABD gelmiştir. Yürüttükleri savaş kendi savaşları değil. İnanca ve ortak bir gayeye dayanmıyor. Dökülen kan Müslüman kanı, savrulan canlar Müslüman canı. Yerinden yurdundan sökülenler, gurbet gayyasına dökülenler yine Müslümanlar. Araplar bugün başkalarının davasını güdüyorlar ve başkalarının savaşlarının yakıtı oluyorlar. Zararını, ceremesini de öteki Müslümanlar ve Araplar çekiyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN