İran ikinci kez kurtardı!
BM Genel Kurul toplantılarının 72'incisi renkli geçtiği kadar skandallara da konu oldu. Söz gelimi, İran cumhurbaşkanı Ruhani, İsrail Başbakanı Netanyahu ve son olarak Trump'ın konuşmaları renklilik içerdiği kadar skandalları da barındırıyordu. Ruhani'den başlayalım. Konuşmasında 5+1 ile yaptıkları nükleer anlaşmayı savundu ve geçmişte Yahudileri Babil sürgününden kurtardıklarını hatırlattı, ifade etti (http://www.alquds.co.uk/?p=794004).
Bu şekilde Yahudilere geçmişte iyiliklerini ve can borçlarını hatırlatmış oldu. Bununla da kalmadı Ermeni Hıristiyanları da bağırlarına bastıklarını ve himaye ettiklerini söyledi. Özellikle de bu ikinci şık yani Ermenileri himaye etmeleri ve onlara toz kondurmamaları Safevilerle birlikte başlamış olan bir siyasettir. Halen Kuzey Azerilerine veya Azerbaycan'a karşı aynı siyaseti sistematik bir surette izliyorlar.
Neden böyle bir mesaj verme gereği hissetti? Belki şunu demek istemiştir: Nükleer kulübe dahil olsak ve nükleer silahlar edinsek de bu silahlar İsrail'e karşı kullanılmayacaktır. Zaten geçmişteki bir deyimin izdüşümünü de söyledi: Nükleer anlaşmayı bozan ilk taraf olmayacağız! Soğuk Savaş sırasında ise taraflar 'nükleer silah kullanan ilk taraf olmayacağız' nakaratını tekrarlardı. Ama sonuçta ABD bu silahı Japonlara karşı hiç de gereği yokken kullanmıştır. Ondan sonra da nükleer korku üzerine yeni dünya düzeni inşa edildi. Eski dünya düzeninin sahibi İngilizler konvansiyonel yani klasik silahlarla öldürüyorlardı. ABD'nin farkı ise asimetrik/benzersiz nükleer silahlarla öldürmesi olmuştur. Ruhani burada İsrail'e 'bizden size zarar gelmez' mesajı ve teminatı vermek istemiştir. Bu karşı tarafa güven verir mi, ötesinde tatmin eder mi? ABD'ye bile güvenmeyen İsrail elbette İran'a hiç güvenmez. Öyleyse bu teminatlar üçüncü taraflara söylenmiş PR çalışmasıdır.
*
Bu işin bir yüzü. İkinci yüzünde ise Ebu'l kelam Azad ve benzerleri tarafından Kur'an'da geçen Zülkarneyn olarak nitelendirilen Cyrus le Grand veya İngilizcesiyle Cyrus the Great vardır ki, Yahudileri Babil sürgününden kurtarmıştır. Türkçede farklı şekillerde telaffuz edilmektedir. II. Kiros, Koreş, Büyük Kyros bunlardan bazıları. Batı'nın meftun olduğu isimler arasındadır. Kısaca tarihte Persler Yahudileri Koreş vasıtasıyla bir kere kurtarmışlardı. Şimdi acaba İran bunun dışında İsrail'e benzeri bir hizmet daha ifa etmiş midir? Gerçi Ruhani Filistin davasına katkılarından ve yakınlıklarından bahsetti ama Arap Baharıyla birlikte İsrail'i kuşatma istidadına sahip olan Arap iradesini ve mengenesini kırmışlar veya gevşetmişlerdir. Bunun sonucu İsrail, Şam Baharı karşısında İran'ın himayesindeki Esat'ın sessiz müttefiki haline gelmiştir. İran tarihten günümüze İsrail'in bir kez daha imdadına yetişmiştir. İsrail'in stratejik kafalarından birisi olan Amus Gilad Arap Baharından sonra tehdit algılamasını güncellediklerini duyurmuştu. Buna göre, halk iradesine dayalı Sünni bir kuşağın zuhuru birinci tehdit haline gelmiştir. Bu tehdit Amerikan Yahudileri tarafından da paylaşılmış örneğin Daniel Pipes gibiler Esat ve İran eksenini Stalin'e benzetmişler ve doğmakta olan Sünni kuşağı da Hitler Almanya'sıyla karşılaştırmışlar ve tercihlerini Stalin'den yana güncellemişlerdir. Son sıralarda ise Sünni kuşak tehdidi ortadan kalkmış, sona ermiş ya da çok zayıflamış ve buna mukabil eski tehdit algısı yeniden güncellenmiştir. Bu doğrultuda Netanyahu bizzat Rusya'ya Putin'le görüşmeye kendisi gidiyor, ABD'ye ise askeri heyetleri gönderiyordu. Görüşmede Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster İsrailli heyeti İran-Hizbullah tehdidini abartmalarından ötürü azarlamıştır. İsrail ya Holokost ya da muhayyel tehdit istismarıyla yaşıyor. Onun stratejik ticareti de bu.
Netanyahu ise 72'inci genel kurul toplantısında artık İran'ın Suriye'de kendisine tevkil edilen misyonu yerine getirdiğini ve bu ülkeden çıkması vaktinin geldiğini ihtar etmiştir. Hal diliyle 'öküz öldü ortaklık bozuldu' demiştir. Netanyahu'nun 2012 yılı konuşmasına nükleer tehdit damgasını vururken 2017 konuşmasına ise İran'ın Suriye'deki varlığı ve bu varlığın geleceği damgasını vurmuştur. Belki de İsrail'in Kürt devleti istemesinin ekstra nedenlerinden birisi İran'ın güçlenen pozisyonunu dengelemek olmalıdır. Dört koldan İran'a şu mesajı iletiyorlar: 'Artık Sünni kuşağı doğmadan paramparça ettin ve misyonunu yerine getirdin, çekilme vaktin geldi, çekilmesini bil!'
Bu çağrılar İran'ı ne kadar ırgalar, bilemiyoruz. Rusya ile ABD sayesinde İran'ın uzayan pençelerini budamak istiyorlar. Bunun için de yoğun ve kesif bir diplomasi yürütüyorlar. Bunlardan birisi de Esat'a baskı. Esat'ın velinimeti Hamaney'e gönderdiği sitayişkar mektubun yayınlanmasından belki de günler evvel İsrail Adalet Bakanı Ayelet Şaked Esat'ın Suriye'nin başında kalmasının şartını açıklıyordu: İran'a yol vermek, kovmak! Netanyahu'nun BM'de yaptığı konuşmada mesajını netti. İran'ı Suriye'de barındırmayız! Kalıcı kılmayız! (http://www.alhayat.com/Articles/24163150) İran yıldızını Sovyet yıldızına benzeterek Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar İran yıldızının, yayının parlamakta olduğunu anlattı. Wilston Churchill'e özenmişti o da Soğuk Savaşın başlangıç günlerinde kızıl yıldızdan veya demir perdeden bahsetmiştir. İran'ı kendilerini kuşatmalarına izin vermeyeceklerini tekrarladı.
Ruhani de bunlara cevap yetiştirdi. Yatışmaz İsrail'i teskin etmeye çalıştı. Netanyahu'nun sözlerine karşılık imparatorluk peşinde koşmadıklarını anlattı. Lakin Mehdi Taib ve Ali Yunusi gibilerin bu yöndeki sözleri çoktan kayıtlara geçti. Bunların üzerinden atlayamazsınız. Üstelik daha önce bunu söyleyen Ali Yunusi, Ruhani'nin danışmanları arasında bulunuyor. Ayıkla pirincin taşını! BM kürsüsünden, kimseye zorla mezhep dayatma niyetinde olmadıklarını, silah zoruyla devrimi ihraç heveslerinin bulunmadığını sadece kültürleriyle başka gönüllere girmek istediklerini aktardı. Haşin güç yerine yumuşak gücü yeğledikleri mesajını verdi.
Lakin bu arada kendilerine ait olmayan değerlerin pazarlamacılığını da yaptı. Şöyle ki, Şirazlı Sadi ile Asya'nın gönlünü fethettiklerini, Rumi ile Atlantik ötesine uzandıklarını, Hafız ile anıldıklarını söylemiştir (http://www.haaretz.com/middle-east-news/iran/1.813519 ).
Bunların hiçbirisi İran'ın milli değeri değil. Özellikle de Şah İsmail'den beri. Onlar dünyaya açık önceki İran'a aittirler. Bu isimler yalın sevgiyi temsil ediyorlar, nefret kültürüne değil. Halbuki, Şah İsmail'den beri İran sevgi değil nefret kültüründen beslenmekte ve o muharrik saik ile hareket etmektedir. İspatı Hafız, Mevlana ve Sadi gibi önceki devirdeki isimlere muadil tek bir isim çıkaramamalarıdır. Sonraki nefret kültürü önceki sevgi damarını köreltmiştir. İranlılar hep böyle yapıyorlar çalıntı değerleri kendilerine mal ediyorlar. Hadiste belirtildiği gibi: Yalan elbisesi kuşanmışlar; 'labisu sevbeyyi'z zur' durumundalar. Konfüçyüs komünist ya da kapitalist Çin'in malı veya değeri olabilir mi? Bu da Kyi veya Müslüman kanı döken Budist çetelerinin değeri olabilir mi? Mevlana veya Sadi'ye yakışacak icraatlar yapmadan onların mirasına konamazsınız. Aksi taktirde varis değil miras tüketicisi yani mirasyedi olursunuz.
İran genel kurul toplantıları boyunca birden fazla skandala imza attı. Nejad'ın BM zemininde Mehdi'nin silüetini ve karaltısını görüyorum mealinde konuşmalarından sonra İran Televizyonu bir kez daha eski marifetini sergileyerek bu kez de Trump'ın konuşmasını çarpıtmıştır. Onun İran'la ilgili 'haydut devlet' gibi yerici sözlerini övücü sözlere dönüştürmüştür. Sözlerin kimyasını değiştirmiştir. Bu bize bir yerlerden tanıdık geliyor. Yine Eylül ayında 2012 yılında Muhammed Mursi'nin Bağlantısız Ülkeler Toplantısında Tahran'da Suriye'de olan bitenle ilgili eleştirilerini Bahreyn olarak çevirmişlerdi. Mursi Suriyeli muhaliflere destek verirken bu desteğini çeviri marifetiyle Bahreynli muhaliflere mal etmişlerdir
Trump'ın sözlerini oldukça serbest vezinde, şekilde ya da kendine göre çeviren mütercim Nima Şitsar yaptıklarını şöyle savunmuştur: "Bir de Trump'ı ülkeme sövdüreyim mi? Asla olmaz! Ulusal kanalda ülkeme yönelik çirkin konuşmaların yayılmasına müsaade edemezdim…"
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Küresel Ukaz panayırı (20.09.2017)
- Casus belli! (18.09.2017)
- 15 Eylül halk hareketi (15.09.2017)
- Suudi Arabistan’ın 12 Eylül’ü (13.09.2017)
- Karadavi takıntısı! (11.09.2017)
- ‘Sivil ayakta’ hareketlenme! (08.09.2017)
- Myanmar İsrail silahlarıyla vuruyor (06.09.2017)
- Reagan’dan Trump’a; ABD’nin Suriye politikası! (04.09.2017)