Arama

Mustafa Özcan
Eylül 4, 2017
Reagan’dan Trump’a; ABD’nin Suriye politikası!

Son sıralarda neredeyse İran ekseninin zaferinden bahsetmeyen kalmadı. Lübnan, Irak ve Suriye gergefinde İran axis veya ekseninin zaferlerinden bahsediliyor. Gelinen nokta itibarıyla bu değerlendirmeler pek de yabana atılacak gibi veya yanlış değil. İran ekseni muhkem bir eksendi. Bununla birlikte karşı eksen hiç oluşmadı. Oluşma aşamasındaki karşı cephe oyunlarla ve entrikalarla sürekli çözülmüştür. İran'ın avantajı bu olmuştur. Yanına oradan buradan devşirdiği mezhep milislerini devreye sokmuş ve Suriye savaşını küresel bir boyuta taşımıştır. Mesele zamanla devletler oyunu haline gelmiştir. Ardından imdadına Rusya yetişmiştir. Aralarında menfaat çatışması olsa da sonuçta bir dayanışma da var. İran ile Rusya'ya ilave olarak pasif anlamda İsrail ve ABD'nin politikaları da şimdilik kaydıyla Esat'ın bekasını temine hizmet etmiştir. Ortadoğu'da Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan kaypaklıklar Arap Baharı sonrası Suriye'de de aynen tekerrür etmiş, yaşanmıştır. David Fromkin'in 'Barışa Son Veren Barış' kitabının izi sürüldüğünde Birinci Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi günümüzde de Arap Baharı sonrasında Batı'nın izlemiş olduğu politikaların aynı kaypaklık ve benzer entrikaların ürünü olduğu görülecektir. Dini Özgürlükler Raporu'nun da ortaya koyduğu gibi, Amerikan yönetimi Suriye muhalefetini radikalleştirmek ve adını teröre bulaştırmak için Suriye rejiminin vaz gücüyle çalıştığını, dolap üzerine dolap çevirdiğini bilmektedir. Bununla birlikte bunun kaynağı olan Suriye rejimiyle uğraşmak yerine Suriye rejimiyle birlikte hareket ederek kurmaca olan terörle savaşı esas almaktadır. Amerikan Yönetimi gelinen noktada Suriye rejimiyle ortak misyona ve vizyona sahiptir. Bu da kapsamı ne olursa olsun terörle savaş tezidir. Halbuki Washington terör meselesinin Suriye rejiminin de dahliyle kurmaca bir fenomen olduğunun farkındadır! Farkında olduğu halde sebebe değil, üretilmiş sonuca, türeve bakıyor. Bu durum İsrail için de geçerlidir. ABD İsrail'in yaptığına ve işgale değil işgale yönelik tepkilere bakıyor ve bunları terör eylemi olarak değerlendiriyor. Peki! ABD neden Esat hanedanlığından vazgeçmiyor?

Merhum Adnan Sadeddin'e göre, Esat rejimi lejyoner karakterli küresel çapta işlevsel bir rejimdir. Vazgeçilmezliği bundan ileri gelmektedir. Batılılar bölgede neden Hıristiyanlara arka çıkıyor ve Yezidileri kolluyorlarsa Suriye azınlık rejimini de aynı nedenle kolluyorlar. Azınlıklar birbirlerinin arkasını kollarlar. Suriye'de 1970'li yılların sonu ve 1980'li yılların başında Et Taliatü'l Mukatile (Muharip Öncüler/Akıncılar) grubunun emirlerinden Eymen Ahmet Çorbacı 'Ala Sera Dimeşk' kitabında baba Esat'ı Siyonist olarak nitelendirmektedir.

*

ABD'nin nazarında, Esat rejimi de İsrail rejimi de -bazen aralarında sureta çelişkiler görünse de- himayeye veya kollamaya layık rejimlerdir. Dolayısıyla iki rejimin karakteri de destek aldığı uluslararası çevreler de aynıdır. Devrimin başlarında (09 Temmuz 2011) Hama'da sessiz gösteri yapan yüz binlerin önüne çıkan Obama'nın Şam Büyükelçisi Richard Ford güya Obama'nın kaypak politikalarına tepki göstererek bilahare diplomatik postundan ayrılmış lakin kendisi Obama'yı bile aratacak derecede kaypak çıkmıştır. Sonrasında azimet kırıcı bir rol oynamıştır. Şimdi ise İran ve Esat rejiminin zaferini ilan ediyor! Onun Suriye'deki pozisyonu ile Bernard Henri Levy'nin Libya'daki pozisyonu arasında farkı yoktur. Son sıralarda İsrailli uzmanlar ve istihbarat elemanları Esat'ın kefeni yırttığına kail oluyorlar ve bir yıla kadar kaybettiği bütün toprakları geri alacağını varsayıyor ve otoritesini pekiştireceğini söylüyorlar. Keza The Guardian gazetesi de benzeri bir analizinde aynı sonuçlara varmıştır. Elbette bu sonucu Esat değil ona siper olanlar sağlamıştır. Bu nedenle de İranlı yetkililer kendilerinin olmaması halinde Esat'ın çoktan devrilmiş olacağını farz ediyorlar. Ruslar da aynısını kendileri açısından söylüyorlar. Bunu tek itiraf etmeyen İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri. Esat'ı gizli ve görünmez hamileri bunlar. Neden itiraf etmiyorlar? Zira politikaları kaypaklık, kandırmaca üzerine kurulu.

*

ABD, Esat'tan önce de sonra da Suriye'yi Türkiye nüfuzuna kapalı tutmak istemiştir. 1957'de böyle olduğu gibi Arap Baharı sonrası da böyle olmuştur. Obama'nın kaypak politikalarının amacı Suriye'de ve bölgede yükselen Türk nüfuzunun engellenmesi ve akamete uğratılmasıdır. İkincisi, Suriye içinde İslami bir rejimin kurulmasına izin verilmemesidir. 1979 ile 1983 yılları arasında baba Esat rejiminin can çekiştiği sıralarda Amerikan Başkanı Reagan bu rejimin yıkılması kaygısına düşmüş ve rejimle mücadele edenleri 'teröristler' olarak damgalamıştır. Halbuki bu rejim terörün hem anası hem babasıdır. Hama'da 40 bin kişiyi öldürmüş ve Tedmur cezaevinde bin savunmasız masum mahkûmu idam etmiştir. Babadan oğula bu rejimin günah galerisi saymakla bitmez. Et Taliatü'l Mukatile 29/11/1981 tarihinde Askeri Polis birimlerine karşı Özbekiye eylemini gerçekleştirmiş bu eylemi anında Brejnev gibi dönemin Amerikan Başkanı Reagan da kınamıştır. Reagan daha sonra Kaddafi'ye küfretmiş ve Trablus'a saldırmış ama İsrail hatırına Esat'a toz kondurmamıştır. Esat'ı desteklemekte Şark ile Garp yine bir araya gelmiş ve ağız ve eylem birliği yapmışlardır. Ala Sera Dımeşk ( Şam Toprağı Üzerinde) başlıklı eserinde Eymen Ahmet Çorbacı konuyla ilgili şöyle bir analiz yürütmektedir :" Özbekiye eyleminin ardından Hafız Esat'a dünyanın bütün köşe bucaklarından dayanışma telgrafları yağıyordu. Bu da açıkça Garp ve Şarkın eli kanlı Esat rejimini desteklemekte kararlı olduğunu gösteriyordu. Bu da bizim geçmişten gelen kanaatlerimizi pekiştirdi. Dünya hükümetleri Suriye'de İslami kesimlerin iktidara gelmelerini istemiyor ve bu seçeneğe karşı açık bir savaş yürütüyorlardı. Batı ve Doğunun sömürgecileri Suriye halkının kırılmasını ve dini şeairlerinin söndürülmesini istiyorlardı. Eli kanlı Esat rejimini koruyup kollamak niyetindeydiler. Zira bu rejim zebanileriyle birlikte Suriye ve halkını iktidar koltuğu karşısında uluslararası piyasalarda satışa sunmuşlardı Bu vesile ile büyük bir hakikat gözümüzde yeniden canlanmış, pekişmiş oldu. O da bu kukla rejim Suriye'ye kanla barutla musallat olduğu gibi ancak yine aynı yolla tasfiye olur, savuşturulur. Bu yönde dünya bir emri vaki, oldubitti ile karşı karşıya bırakılmalıdır (Ala Sera Dimeşk, Eymen Ahmet Çorbacı, Ufuk Yayınları. s: 378)."

Az gittik uz gittik yine aynı noktaya geldik. Arpa boyu mesafe alamadık. Yine Suriye'de tarih tekerrür ediyor. Şark ile Garp Esat rejiminin hizmetinde. Her vesile ile ona zaman kazandırıyor ve siyasi ömrünü uzatıyorlar. Türkiyeyi oyalayan Putin'i Suriye'ye sokan Obama yönetimi değil miydi? Richard Nixon'ın '1999: Savaşsız Zafer' kitabında öngördüğü gibi sömürgeci ülkeler mesele İslamın geleceği ve onunla yüzleşmek olduğunda rekabetlerini rafa kaldırıyorlar. Bununla birlikte ben de Züheyr Salim gibi düşünüyorum: İlk günkü umudumdan bir şey kaybetmedim.

Bir ihtimal daha var.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN