İhvan fobisi ve Soner Yalçın’ın çarpıtmaları
Muhammed Mürsi'nin mahkeme salonunda baygınlık geçirmesi ve ardından apar topar öldüğünün ilanı ve sabahın köründe defni ya da şüpheli vefatıyla birlikte Türkiye'de Muhammed Mürsi ve İhvan etrafında bir tartışma koparıldı. Tartışmanın fasılları devam ediyor. Bunun bir parçası siyasi çekişme ve atışma şeklinde geçiyor bir kısmı ise teorik zeminde yürüyor. Beni burada ilgilendiren husus, teorik zemindeki seyreden boyutuna karınca kararınca bir katkı sunmaktır. Bazı kalem erbabı veya sanal alemin efendileri, Müslüman Kardeşlere İngiliz veya Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir örgüt yaftasını yapıştırdılar. Sabahattin Önkibar bir konuşmasında Müslüman Kardeşlerin MI6 imalatı yani ürünü olduğunu ileri sürmüştür. Bu ulusalcı kesim tarafından dile getirilen yaygın bir kanaat veya iddiadır. Bunun Mısır'da da benzeri akisleri vardır. Sözgelimi devletçi Selefilik ya da Camiyye anlayışını temsil eden, seslendiren Mısırlı selefi tele vaiz Muhammed Raslan bir taraftan Müslüman Kardeşler hareketini Hariciliğe nispet ederken diğer taraftan da Hasan el Benna'nın İngiliz istihbaratı tarafından devşirildiğini söylüyor ve Sabahattin Önkibar gibi İngilizlere hizmet ettiğini ve çalıştığını ileri sürüyor. Bu, ideolojik husumetin körleştirdiği bir bakışın ürünüdür. Halbuki, İsrail'e muhbirlik yapan Abdulfettah Sisi ve idaresi Muhammed Reslan'a göre karşı çıkılması yasak olan uli'l emr mesabesindedir ve zümresindendir. Kısaca devletçi selefiler ile kimi ulusalcılar İhvan konusunda aynı platformda buluşuyor aynı düşünceyi paylaşıyorlar. Banu Avar ya da Soner Yalçın gibiler de ideolojik zeminde İhvan'a karşı çıkıyorlar ve ona Amerikan yaftası yapıştırıyorlar. Halbuki, Müslüman Kardeşlere yönelik düşmanlığın arkasında temel iki husus vardır. Kendilerini ve davalarını İslam birliğinin teminine ya da hilafetin geri getirilmesine, ikincisi de Filistin davasına adamalarıdır. Diğerleri ise ayrıntıdır. Soner Yalçın buradan yola çıkarak İhvan'ın kuruluş amacının Türkiye Cumhuriyetine meydan okuma olduğunu söylemektedir. Buradan insanın aklına 'Türkiye Cumhuriyeti'nin küresel bir proje olup olmadığı sorusu takılıyor. Ne münasebet! Hilafeti TC ilga etse bile sonuç itibarıyla sadece Türkleri ilgilendiren bir mesele değildir ve birlik çatısı anlamında hilafet bütün Müslümanları alakadar etmektedir. Bu cihetle Hasan el Benna'yı Türkiye Cumhuriyeti ile karşı karşıya getirmenin ne anlamı var? Müslümanlar, Türkiye terk etti diye hilafetin peşini mi bıraksınlar mı? Böyle bir rejim varsa Türkiye istemiyor diye bu rejim dini sözlükten sakıt mı olur? Hilafından hareket edecek olursak hilafet kurumunu reddeden Mısırlı hukukçu Ali Abdurrazık bu yaklaşımıyla Türkiye'nin işbirlikçisi ve nüfuz hatta fikir ajanı konumuna düşmüş olmuyor mu?
Öldüğü sırada yapılan duruşma veya celsede Muhammed Mürsi, Hamas ya da Katar'a muhbirlik yapmakla suçlanıyordu. Muzip birisinin ifadesiyle Hamas casusu öldü ama İsrail casusları veya muhbirleri dimdik ayakta. Bunlardan birisi de Hüsnü Mübarek'tir. Halk hareketine rağmen derin mahfiller tarafından veya Sisi idaresi tarafından gözetilmiş ve el üstünde tutulmuştur. Mürsi'den yaşlı olmasına rağmen iyi bakıldığından dolayı turp gibi sağlamdır. Nitekim, geçmişte Altyapı Bakanlığı yapmış ve aynı zamanda savaş esnasında Mısırlı esirleri infaz ederek savaş suçu işlemiş biri olan Binyamin Ben-Eliezer, Mübarek'in İsrail'in stratejik hazinesi olduğunu savunmuş ve devrildikten sonra da İsrail'e sığınmaya davet etmiştir. Zeynelabidin Bin Ali devrildikten sonra Suudi Arabistan'a sığındığı gibi İsrail de devrik Mübarek'i bağrına basmak istemiştir. Sisi devrik lider konusunda gerekeni yapmış ve İsrail'e hacet bırakmamıştır! Sisi sürekli olarak haftada bir veya iki defa Netanyahu'ya tekmil vermektedir. Gücün hukukunu dayatarak yargılanmasa bile kendisi İsrail muhbiridir. Bazı İsrailliler İsrail'in değil Sisi'nin Hamas'a göz açtırmadığını söylemişlerdir. Maariv gazetesinde emekli bir general Mürsi'nin devrilmesi için İsrail'in elinden geleni hatta akla gelmeyeni de yaptığını, ortaya koyduğunu İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz İsrail'in değil Sisi'nin Hamas'ı dize getirdiğini ikrar etmektedir.
Meral Akşener son konuşmalarından birisinde Mürsi'nin katili Sisi'nin Amerikan imalatını olduğunu ikrar etmiştir. Sisi'nin selefi olan Abdunnasır da hem Devletler Oyunu kitabında Kermit Roosevelt'in dilinden hem de Mısırlı yazar Muhammed Celal Keşk'in kaleminden CIA ajanı olarak nitelendirilmiştir. Keşk'in 600 sayfalık' Amerikan Temmuz Devrimi' adıyla yayınlanan kitabı Nasır ve Hür Subaylar darbesinin Amerikan patentli ve menşeli bir darbe olduğunu ispat etmiştir. Bu gerçek Türkiye'de de yankılanmıştır. 'İktidara gelenler, getiriliyor' diyen Erol Mütercimler Mürsi ile ilgili bir konuşmasında Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı bir gazetede yayımlanan bir dizide vaktiyle CIA ajanlarına dayanarak Nasır'ın darbesinin CIA destekli olduğunun kayda geçirildiğini dile getirmiştir. Gerçekler beyanatlar değil fiiller üzerinden anlaşılır. Mürsi'nin en azından şüpheli bir biçimde öldürülmesi konusunda BM araştırma isterken ABD sessiz kalmıştır. Hatta Muhammed Bin Zayed'in Trump idaresine İhvan'ın terör örgütü olduğunu onaylatmasına, tasdik ettirmesine ramak kalmıştı.
Buna rağmen İhvan fobisine kapılmış olan Soner Yalçın fiiliyatı görmezden gelerek hakikati altüst ediyor. Şöyle bir cümle kurmuş : "BOP'un ' Ilımlı İslam" projesiyle iktidara taşınan Müslüman Kardeşler, "Arap Baharı"nın sona ermesiyle Mısır'dan Suriye'ye, Tunus'tan Cezayir'e ardı ardına darbe yedi." Bu küçük cümlede bir tarih kadar yanlışlar kümesi dizili. Bu cümlede gerçeklere ters düşen birçok illet birden var. Bu illetlerden birisi şudur: BOP Bush'un projesiydi, onunla birlikte sona erdi. Müslüman Kardeşler BOP projesiyle iktidara gelseydi, 2005 seçimlerinde George Walker Bush döneminde iktidara gelmeliydi. O zaman BOP çerçeveli 'Kifaye/Yeter' hareketi vardı. Seçimlerin ilk turunda Müslüman Kardeşler 88 sandalye kazandı ikinci turda ise Bush yönetimi tarafından yakılan yeşil ışık ile Mübarek rejimi bildiğini okudu ve hilelerle Müslüman Kardeşlerin önünü kesti. 2011 yılında ise Beyaz Saray'da Obama idaresi vardı ve Mübarek'e yönelik politikasında Esat'a yönelik politikasında olduğu gibi belirsizlik veya Mübarek lehine pozitif tarafsızlık politikası izledi. Buna kaypaklık politikası deniliyor. Mısır'daki halk hareketine karşı yeteri kadar kararlı davranmadı. Mübarek, Suudi Arabistan gibi ülkelerin alınmasına neden olan husus budur. Nitekim, iki yıl sonra yani 2013 yılında Mürsi Obama idaresinin açık desteğiyle devrilmiştir. Bunda bir hilaf var mı, yok! Darbe öncesi Sisi savunma bakanı olarak Amerikan Savunma Bakanı Chuck Hagel ile muhaberede bulunmuştur. Desteğini alarak darbe yapmıştır. Dışişleri Bakanı John Kerry de Pakistan'da bulunduğu sırada darbeye ilk tepki olarak; askerlerin demokrasiyi güçlendirmek için geldiklerini söylemiştir. Soner Yalçın bu cümlesinde özensiz ifadeler kullanarak birçok kez çuvallamıştır. Arap Baharından sonra Müslüman Kardeşlerin Cezayir'de darbe yemesi de bu kabildendir ve söz konusu değildir. Soner Yalçın'ın bir cümlesini düzeltmek için bir kitap yazmak lazımdır.
22 Şubat tarihinden (2019) yani 17-18 haftadan beri Cezayir'de devam eden halk hareketi ideolojik bir mahiyet arz etmiyor ve Müslüman Kardeşlerle de yakından uzaktan alakası yoktur. Hatta Müslüman Kardeşler bu ülkede sabık ve devrik Buteflika rejiminin veya iktidarının pasif bir ortağı haline gelmişti. 1988 ve özellikle de 1991 sonrasında Cezayirli Müslüman Kardeşler Selefi akıma özellikle de FIS liderleri Abbas Medeni ile Ali Belhac'a karşı askerin yanında saf tutmuştur. Bu alanda daha fazla bilgi isterse Cezayirli siyasi yorumcu Muhammed Larbi Zietout'un bu yöndeki yorumlarından yararlanabilir. Cezayir'deki Müslüman Kardeşler devrimcilerin yanında değil genellikle askerlerin yanında yer almıştır. Bunlar ezber bozan gerçeklerdir.
Müslüman Kardeşler BOP kayığına binselerdi 2005 yılında yani Mübarek döneminde iktidara gelirlerdi. Öyle bir şey olmamıştır. Dolayısıyla en hafif tabiriyle Soner Yalçın yine yalpalamakta ve çarpıtmaktadır. Kurduğu cümle baştan sona arızalıdır ve gerçekleri aksettirmemektedir. 'İhvan sevgisi' yazısını da tamamen benim geçmişteki yazılarımdan derlemiş ama tek bir satınla olsa kaynak belirtmemiştir! Miri malı kabul etmiş!
Mustafa Sabri'nin Hasan el Benna hareketine manevi destek verdiği doğrudur. Bununla birlikte Hasan el Benna'nın damadı Said Ramazan Lübnan ya da Suriye üzerinden Türkiye'ye gelse de Bediüzzaman'la görüştüğüne dair güvenilir bir kaynak yoktur. Bu iddia da sallamadır. Soner Yalçın bu hususta da desteksiz atmakta ve kaynaksız konuşmaktadır.
Muhammed Mürsi sonuçta mazlum olarak Hakka yürüdü ve yaratıcısına kavuştu; bari fikirlerine saygı göstermiyorsanız da mazlumluğuna saygı gösterin ki yeri gelince insanlar da size saygıda kusur etmesinler. Ama teessüfle söylemeliyiz ki, huylu huyundan vazgeçmez…
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mürsi’nin vefatı ve Sisi zihniyeti (19.06.2019)
- Protestan topluluk arasında ulu’l emr çekişmesi (14.06.2019)
- İsrail din devleti midir? (10.06.2019)
- Simsarlar ile Lejyonerler (08.06.2019)
- Ramazan muhasebesi (03.06.2019)
- Kızıl ittifak! (02.06.2019)
- Tuhaf zamanlar ve aldatma kültürü (28.05.2019)
- Cezayir bağırsaklarını temizliyor! (25.05.2019)