Bilahare yalanlasa da Cihan Sedat'a atfedilen ilginç ve mühim bir söz vardır. Bu söz şudur: Enver Sedat ile selefi Cemal Abdunnasır, Mısır'ın son iki firavunu idiler. Mısır tarih boyunca bazen Mısırlılar tarafından bazen de kölemenler tarafından yönetilmiştir. Yerli yani Mısırlı yöneticilere genel anlamda firavun denmiştir. Türk sultanlarına hakan denmesi gibi. Osmanlıların hemen öncesinde bu ülke bir dönem Kölemenler tarafından yönetilmişti. Mehmet Ali Paşa'nın çocukları ise bir nevi vasal postu akla getiren 'hidivlik' adıyla ülkeyi yönetmişlerdir. Osmanlı boyunduruğundan ayrılmasıyla birlikte ülke hıdivlikten kraliyete geçmiştir. Buradaki kraliyet bağımsızlık ilanı anlamına gelmektedir. Kral Faruk ve küçük yaştaki oğlu Ahmet'in saltanattan el çektirilmeleriyle birlikte ülke belki de yüzyıllardan sonra yeniden Mısırlıların eline geçmiştir. Lakin bunlar zulümde ve yönetim anlayışında Firavunları aratmışlardır. Firavunların Beni İsrail'e yaptıklarını modern firavunlar da kendi halklarından da olsa Müslüman Kardeşlere yapmışlardır. Bu anlamda Mısır bir zulüm ve mezalim çarkı ve diyarıdır. Cihan Sedat bu hüküm cümlesini ve tanımını Nasır ile Sedat için yapmıştır. Yerlerine gelenler için benzeri bir tanımda bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Lakin bununla birlikte bu tanım fiilen halefleri de kapsamaktadır. Hüsnü Mübarek ile Abdulfettah Sisi Nasır'ın halef ve halifeleridir. Muhammed Mürsi ise halkın tercih ve iradesiyle birlikte aralarından sıyrılmış biridir ve başta köle sıfatıyla birkaç kuruşa satılan Hazreti Yusuf olmak üzere kölemenlere benzemektedir ve firavuniyet çizgisinden gelenler tarafından parya muamelesine maruz kalmıştır. Yeni ve yerli firavunların nazarında Mürsi gibiler Roma'ya başkaldıran Spartaküs hükmündedir.
Firavuniyet kabalık, zulüm ve nobranlıktır. Gerçekten de Irak'a şeddatlar Mısır'a da firavunlar diyarı denmiştir. Hazreti Yusuf sonrasında Beni İsrail Mısır'da firavunlarla imtihan olmuş ve kimi tarihçilere göre 210 kimi tarihçilere göre de 430 yıl sonra Hazreti Musa İkinci Ramses ve avenesiyle imtihan olmuştur. Hazreti Musa dili döndüğünce, kardeşi Harun da bütün fesahat ve belagatiyle Firavun ve çevresine gerçekleri anlatmak için nefes tüketmiş ama başarılı olamamıştır. Beni İsrail'in imtihanı Kızıldeniz'i aştıklarında ve Sina'ya vasıl olduklarında da sona ermemiştir. Firavunların mezaliminden kurtulmuş ama bu defa da Amelekliler (Amalik/ Amalika) denilen Kenanlıların pençesine düşmüşlerdir.
Mısır ile Kenan diyarı
A'raf Suresi 137'inci ayette, "Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında gerçekleşti. Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik." denilmektedir. Burada yerin doğu ve batı tarafında ifadeleri Mısır ile Filistin/Kenan diyarına işaret etmektedir. Bununla birlikte Huruç yani çıkıştan sonra Yakupoğulları bir daha Mısır'a dönmemişlerdir. Bu durumda Mısır'a varis olmaları söz konusu değildir.
Firavun ve avenesinin Kızıldeniz'de batmasından sonra yerlerini Kur'an-ı Kerim'in tanımlamadığı, ama tayin etmediği başka bir hanedan veya topluluk doldurmuş, almıştır. Hazreti Yusuf döneminde Mısır'ın azizi Mısır asıllı değildir. Kur'an ondan bir firavun değil bir kral olarak söz etmektedir. Musa aleyhisselamdan sonra da İkinci Ramses ve avenelerinin yerine başkaları varis olmuştur. Kur'an bunu özet olarak beyan ediyor ama tafsilata, kimliklerine girmiyor. Kısaca Yuşa Bin Nun ile birlikte Arz-ı Mev'ud'a giren Beni İsrail buradan Ameleklileri uzaklaştırıyor ve yerlerine yerleşiyor, geçiyor. Böylece yerin iki kanadı da yani Mısır ile Filistin de mezalimden ve zalimlerden temizlenmiş oluyor. Duhan Suresi'nin 23 ile 28'inci ayetleri bu hususa işaret edilmektedir. Sonuç itibarıyla doğuya onlar batıya da başkaları hakim ve varis oluyor (Hicciyyetü't Tevrat, Ahmet Hufi, Arabian Gulf Est. S: 72-75).
Bugün Müslüman Kardeşler topluluğu Mısır'da modern firavunlar Filistin'de de Ameleklilerin yerini alan Siyonistlerin cenderesi ve pençesi altındadır. Müslüman Kardeşlerin bugüne kadar yaşadıkları çilenin iki nedeni vardır: Firavunların kasveti ve Beni İsrail'in düşmanlığı. İsrail'in Mürsi düşmanlığının nedenlerinden birisi de potansiyel anlamda Türkiye ile ittifak kurma ihtimali ve bunun stratejik anlamda İsrail'in varlığına içerdiği tehdit algısıdır. Nitekim New York Times gazetesinin eski Kahire Temsilcisi David D. Kirkpatrick'in, "Into the Hands of the Soldiers: Freedom and Chaos in Egypt and the Middle East" adlı eserinde Netanyahu'ya atıfla bu meseleye vurgu yapılmaktadır. Kitapta aktarıldığına göre Netanyahu şöyle demektedir: Sisi darbesini destekledik zira Mürsi iktidarı gölgesinde Mısır'ın Müslüman ülke Türkiye ile ittifakı İsrail'i sonunu hazırlayabilir ve getirebilirdi. İsrail kendi dışındaki ittifaklardan hiç hazzetmez.
Bu, yeni bölgesel manivela ile kurulu küresel düzeni altüst etmektir.
Bununla birlikte Musa ve Yuşa Bin Nun döneminde hem Firavunların hem de Ameleklilerin sırasıyla ortadan kaldırılması bugün için de geçerlidir. Arzın iki yakasında da egemenler sırasıyla yok olacaklardır. Günümüzün firavunları ile Filistin'de Ameleklileri temsil eden Yahudiler iç içe geçmiş bulunuyorlar. Türkiye ile Mısır'ın mazlumları da aynı şekilde iç içe geçmiş durumdalar.
A'raf Suresinde (Ayet: 137) Firavun ve avenesinin sonuna şöyle işaret ediliyor: "Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik."
Firavunların mazisi, İsrail'in müstakbeline işaret ediyor. Bir deja vu hikayesi. Bu öngörü İsra Suresinin yedinci ayetinde yer almaktadır: "Nihayet ikinci cezalandırma vakti gelince, düşmanlarınız benzinizi karartsınlar, daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi düzlesinler, yükseltileri yerle bir etsinler istedik."
Müslüman Kardeşler Arap Baharı sürecinde üç katmanlı muhteşem ve muhkem bir kuşatmaya sahne olmuştur. Mürsi'yi eften püften bahanelerle devirenler Esat'ı her vesile ile ayakta tutmuşlardır. Bu üçlü katmandan birisi Halit Dehil'in ifadesiyle yönünü bulamayan ve Arap Tihini temsil eden Körfez ülkeleri ve bahusus Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleridir. Bunlar Trump'ın B takımını oluşturuyor. İkinci kademede modern Firavunizm kuşatması yer almaktadır. Üçüncüsü ise modern Ameleklileri temsil eden Siyonizm katmanıdır. Müslüman Alimler Birliği Başkanı Ahmet Raysuni'nin dediği gibi Muhammed Mürsi matruşka tarzı küresel bir toplu cinayetin kurbanıdır.
Bununla birlikte Musa sonrası Beni İsrail, sırasıyla önce ilahi inayet ve Kızıldeniz'in yarılması ve ardından kapanması mucizesiyle Firavunları dize getirmiş ardından da Kenan iline sarkarak Ameleklileri saf dışı bırakmıştır. Bu anlamda tarih farklı aktörler üzerinden tekerrür etmektedir. Firavunu günümüzde Abdulfettah Sisi temsil etmektedir. Mürsi ise Yusuf gibi yıllarca (bid'a sinin) hapiste yatmış Yusuf'tan terk farkı onun medrese-i Yusufiyeye saltanattan sonra misafir olması ve hayatını ibret-i alem bir biçimde mahkeme duruşması sırasında kaybetmesidir. Emri hak böyle vaki olmuştur. Aralarında takdim tehir vardır. Hazreti Yusuf ise önce kuyu ve hapis ardından da devlet başkanı veya başbakan olmuştur. Dünün mazlumlarını veya Yakup Oğullarını bugün Müslüman Kardeşler teşkil etmektedir. Başlarına gelen felaketlerin ana nedeni Filistin davasına sahip çıkmalarıdır. 1949 yılında Hasan el Benna'nın öldürülmesinin nedeni Filistin meselesine gönüllü göndermeleridir, Filistin cephesinin kızışması tali olarak Mısır cephesini de kızdırmıştır.
1979 yılında Sedat tarafından topluca içeriye atılmalarının nedeni de yine İsrail ile dipsiz Camp David barış sürecidir.
Firavun bir kişiden ibaret değildir bir sistemi ve çevresi vardır. Kur'an sistemini 'de'bi al-i firavun' diye tanımlar. Firavun ve çevresinin reflekslerini tarif eder. Bir de sırdaşları ve işlerini yürütenler yani kadrosu vardır. Buna da 'mele'si denmektedir.
Muhammed Mürsi'yi hapse kapatanlar ve Sisi ile muvazaa yoluyla hareket edenler işte bu yeni 'mele' takımıdır. Doktorundan gardiyanına Sisi'nin sinsi planlarını yürütenler, uygulayanlar 'mele' sınıfına girmektedir. Bunlar Firavun sisteminin sırdaşları ve yandaşlarıdır. Eskiden beri bu mele veya yandaş çevre Karun, Halan ve Bel'am üçlemesiyle anılmaktadır.
Mısır ile İsrail bugün Siyam ikizlerine benzemiştir. Biri gittiğinde sıra ötekine gelecektir. Bir ihtimal daha var. O da zayıf halka olarak Suriye'nin Mısır'dan önce İsrail'in zırhına yol vermesidir.