Ulusalcıların Suriye ezberi ya da Türk seçeneği ile İran seçeneği
Münasebetli veya münasebetsiz bir biçimde Türkiye'nin Suriye politikasına yükleniyor hatta saldırıyorlar. Elbette bu politikalarda kırıklıklar veya gedikler baş gösterdi. Sadece nazariyatta değil fiiliyatta da hatalar oldu ve yaşandı. Uygulamalarda hatalar olsa da Türkiye'nin politikasının ahlaki istikameti doğru idi. Esat rejimi olayların başında bir çatallaşma ile karşılaştı. İranlılar farklı telkinlerde bulunuyorlar ve devrimin militanlaşmasına özen gösteriyor ve reformlara da karşı çıkıyorlardı. Şam'da bir hayli etkin olan İran'a yakın siyasi ve askeri aktörler Türkiye'nin telkinlerine aldırmıyor hatta hilafına olarak halk hareketinin güç kullanılarak bertaraf edilmesini savunuyor ve reformlardan uzak durulmasını salık veriyorlardı. Katletme iştahları kabarmıştı. Aslarına şöyle tembihte bulunuyor ve talimat veriyorlardı: Havaya değil, bedenlerine ateş edin! Mısır Müftüsü Ali Cuma da Rabia ve Nahda katliamları sırasında Sisi ve askerlerini yüreklendirerek şöyle sesleniyordu: Dolu dolu vurun! O sıralarda gerçekten de Batılılar Esat'a Türkiye paralelinde telkinlerde bulundular mı, bilmiyoruz. Bizdeki ulusalcı takımı da hem Batı'yı beğenmezler hem de Batı'nın Suriye ve Mısır'daki kaypak politikalarını model alırlar. Yoksa farklı bir politikaları var da biz mi bilmiyoruz? Esat ile Sisi gibilerine nefes aldırmaktan başka ne yaptılar? Bizimkiler de bunu savunmadı mı? Türkiye'ye müdahaleci İran ile Rusya'yı değil seyirci Batı'yı model gösterdiler!
Bununla birlikte Rusların bile bilinenin aksine olayların başlangıcında Şam rejimine Türkiye paralelinde telkinde bulundukları anlaşılıyor. Bunu ifşa edenlerden birisi Suveyda kökenli yani Dürzi bir dini ve sosyal çevreden gelen eski Suriyeli diplomat Sakr Melhem. 'Yakından Tanıdıklarım' kitabında bu meselenin tafsilatını anlatıyor. 2012 yılında yani Rusya Suriye'ye askeri çıkarma yapmadan üç yıl kadar önce Putin yönetimi Şam'a bir mektup gönderiyor. Bu mektup kesinlikle İran seçeneğinin göz ardı edilmesini istiyor, buna yönelik uyarılar ihtiva ediyor. Bu mektubun yazımını, düzenlenmesini bizzat Suriyeli diplomat Sakr Melhem üstleniyor. 2012 yılında kaleme alınan ve Suriye rejimine gönderilen mektupta açıkça İran seçeneğinden uzak durulması tavsiye ediliyor (https://www.soshals.com/articles/20120/ ). Suriye'deki İran seçeneği taş üzerinde taş kelle üzerinde baş bırakmayan Yahudi karakterli Samson seçeneğini andırmakta, esas almaktadır (Samson option). Bu ulusalcılarınki gibi ezber bir bilgi değil içeriden bir bilgi. Putin idaresi tarafından yazılan ve Sakr Melhem tarafından düzenlenen ve rötuşlanan mektup tamamen Türkiye'nin bakış açısını ve nokta-i nazarını yansıtmaktadır. Ama İran Esat rejimini iğfal etmiştir.
Ezcümle mektuba göre, dikkat edilmez ve civar ülkelerde yapılanlardan ibret alınmazsa İranlılar Irak'ı mahvettikleri ve taş çağına döndürdükleri gibi Suriye'yi de aynı yola sokacaklar ve aynı akıbete düşüreceklerdir. Bunun yerine Şam yönetiminin kötü idare ve yolsuzluklardan mütevellit halkın memnuniyetsizliğini ve kazan kaldırmasını reformlara başvurarak tedavi etmesini, gidermesini talep ediyor. Şam yönetimi ise İran lobisinin etkisi, baskısı altında Türk modeline dudak büküyor ya da Türk seçeneği yerine İran seçeneğinde karar kılıyor. Böylece aykırı bir yola sapılmış oluyor. O sırada Velit Muallim gibi rejimin sözcüleri İran'dan ziyade Türkiye'ye yakın olduklarını duyursalar da fiiliyatta tersi geçerlidir. Sadece bu şovlar Türkiye'yi yedekte tutmaya, gazını almaya matuf girişimler cümlesindendir. Böylece İran seçeneğinde karar kılınması Suriye'yi kanlı bir karnavala sürüklüyor.
Aynen 2006-2007 yılında Irak'ta olduğu gibi. Yine 2009 yılında İran'da molla düzeninin Reformist kanadı veya Yeşil hareketi bastırması gibi aynı yöntemle Suriye halkını bastırmaya çalışmışlar ve burada kantarın topuzu iyice kaçırılmıştır.
Esat da olmak üzere kimileri gelinen noktada bu kanlı karnavalın kazananının kendi rejimleri olduğunu düşünüyorlar. Bu son derece tartışmaya açık bir husus. Nasıl bir zafer? Suriye'nin zaferi kime benziyor? Kimileri sonucu İspanya iç savaşının sonuçlarına benzetiyor. İspanya'da iç savaşı Franko kazanmış ama ülke yabancıların işgali altına girmemiş ve bağımsızlığını kaybetmemişti. Kimileri Suriye'de gelinen son aşamayı Cezayir'de 10 yıl süren karanlık yıllara benzetiyor. Bu da aldatıcı. Cezayir bağımsızlığını kaybetmedi. Bununla birlikte belki de Fransa karşısında mevzii kaybetmiş olmalıdır.
Esasında Suriye'nin durumu tam olarak hiçbirine benzemiyor. Zira kendi gücüyle halkı bastıramayan Esat'ın azınlık rejimi dış güçlerden yardım dilenmiş ve bunun sonucunda İran ile Rusya'nın esiri durumuna düşmüştür. Matruşka biçimi bir istila ile karşı karşıyadır. Şimdi Rusya'nın direktifi olmadan Beşşar Esat tek başına karar almakta zorlanmaktadır. Bu bir zafer midir? Suyun dolu kısmından baksak bile Pirus zaferi bile sayılmaz. Kısaca halkıyla boğuşurken Esat rejimi bağımsızlığını ve bağımsız karar alma yetisini kaybetmiştir.
Halkına parya muamelesini reva gören, kayıplarını istatistik konusu yapan ya da satranç tahtasının taşları gibi bakan bir rejim yabancılardan da aynı muameleyi görecektir. Nitekim Sakr Melhem Suveyda yani Dürzi toplumu için, 'biz rejimin satranç taşları değiliz' demektedir.
Türkiye'deki ulusalcılar da Suriye halkına satranç taşları veya Suriye'ye satranç tahtası gibi bakmıştır. Bu bakış açısı son derece ahlaktan ve insanlıktan yoksundur. Türkiye'deki ulusalcılar Suriye halkına Şam rejimiyle aynı zaviyeden bakıyorlar. Tansu Çiller başbakanlığı döneminde 1995 yılında gittiği Moskova'da Kafkaslara Rusya ile aynı zaviyelerden baktıklarını söylemiştir. Türkiye'de ulusalcılar da Suriye meselesinde Türk seçeneğini yani reformlara dayalı çatışmasızlık modelini desteklemek yerine halkı kanla barutla bastırmanın adı ve yolu olan İran seçeneğini destekleyerek meseleye İran zaviyesinden eğilmişler, bakmışlardır. Şam rejiminin reformlara iltifat etmemesi üzerine de Türkiye'nin silahlı muhalifleri hatta teröristleri desteklediğini ileri sürmüşlerdir. Bu hususta en asgarisinden bile bir dengeyi gözetmemişler ve İran'ın Şam rejimine askeri ve mali desteğine hiç itiraz etmemişlerdir. Bu hem Türkiye'nin çıkarlarına hem de tamamen ahlaka mugayirdir. Türkiye'de ulusalcılar bu meselede iç politikaya ayarlı manipülatif değerlendirmeler yapıyorlar. Her vesile ile ezberlerini haklı çıkarmaya dolgu malzemeleriyle içini doldurmaya yelteniyorlar. Öncelikle bu vizyonun veya politikanın ahlakı yönü yok. İkincisi, statükonun zafer kazandığını varsayıyorlar. Halbuki Sakr Melhem'in de ifade ettiği gibi uluslararası irade artık Suriye'de İran'ı istemiyor. Denklem dışına çıkarmanın yollarını arıyor. Farz-ı muhal İran seçeneği ayakta ve hayatta kalsa bile artık bundan böyle yoluna İran olmadan devam etme durumunda kalacak! Varsa İran'ın zaferi işte budur!
Suriye aynasında iç ve dış bütün ulusalcıların sefaleti görünmüştür.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İsrail barış yapabilir mi? (08.07.2019)
- Vehhabilikten hedonizme Suudi Arabistan (05.07.2019)
- Napolyon Hafter, Türkiye’ye savaş ilan etti! (30.06.2019)
- İhanetin aslı ve faslı! (28.06.2019)
- Manama Çalıştayı (25.06.2019)
- Şehitlerin ölümü, milattır (21.06.2019)
- İhvan fobisi ve Soner Yalçın’ın çarpıtmaları (20.06.2019)
- Mürsi’nin vefatı ve Sisi zihniyeti (19.06.2019)