İhanetin aslını Şerif Hüseyin ortaya koydu, buna karşılık bir imparatorluk vaadi aldı. Şimdi torunları da ihanetin faslını veya fasıllarını açıyorlar. Lakin vaat edilen imparatorluk daha sonra İngiltere'nin bendesi çeşitli Arap liderleri arasında dağıtıldı. Şerif Hüseyin ise nal topladı. İkinci Abdülhamit Han Theodor Herzl'in göç karşılığı maliyeyi düzeltme teklifini reddetmişti. Şerif Hüseyin ve oğulları ise sahip olacakları imparatorluk değil ama ulus devleti veya bölge (kutur)devleti adına kurulacak İsrail devletini bağırlarına basacaklarına dair söz verdiler. Bu sözle veya taahhütle birlikte onlara ön verildi. İsrail kurulduktan sonra ise Filistin meselesi müzayede haline getirildi. Selefini deviren her halef bunu Filistin meselesine veya davasına bağladı. Filistin oportünistlerin malzemesi oldu. Nasır'ın Kral Faruk'u devirmesi ve ötekileri gibi. Ama gelen gideni arattı ve Bahreyn'in Başkenti Manama'da 'Refah İçin Barış Çalıştayına' katılan Arap liderleri esasında Filistin'in satışını prensip bazında onaylamış oldular. Zira Kushner'in varmak istediği sonuç herkesin malumu. David Friedman gibi o da İsrail namına çalışıyor.
İkinci Abdülhamit Han göç karşılığı maliyeyi düzeltme teklifini reddetmiştir. Şerif Hüseyin'ın siyasi varisleri veya manevi torunları ise Filistin'i satmakta bir beis görmüyorlar. Yahudiler döneme uygun fiyatlandırma yapıyor, teklif üretiyor, yeni vaatlerle ortaya çıkıyorlar. Bunların hepsi zaman kazanma ve İsrail'i bölgeye kökleştirme ve entegre etme amacı taşıyor. İkinci Abdülhamit Han'a yapılan teklif göç karşılığı maliyeyi düzeltme veya geniş anlamıyla refah idi.
1967 savaşının ardından ve özellikle de 1990'lı yıllardan itibaren bir başka denklem gündeme geldi ve Araplara toprak karşılığı barış teklifi yapıldı. Fiiliyatta toprak vermeye yanaşmadılar. Araplar 2002 yılında Beyrut'ta topyekun bir barış teklifinde bulundular. 1967 sınırlarına dönülmesi karşılığında İsrail'i toptan tanıyacaklarına dair söz verdiler. Aradan 17 yıl geçti, İsrail'den çıt çıkmadı. İsrail hükümetleri hala cevap verecekler! Yani cevap verme veya reddetme zahmetinde bile bulunmadılar. Bahreyn Çalıştayı öncesinde El Cezire Kanalına konuşan Jared Kushner buna işaret etmiş ve toprak karşılığı barış formülünü reddetmiştir. Yüzyılın Pazarlığına dair ise ekonomik ayağın siyasi ayakta mesafe almaya katkı sağlayacağını söylemiştir.
Çalıştaydan önce El Cezire kanalına konuşan Kushner, ABD'nin 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini kabul eden Arap Barış Girişimini izlemeyeceğini ifade etti ve Arap Barış Girişimi'nin İsrail-Filistin barışı için önemli bir çaba olduğunu ancak geçen yıllar içinde bir başarı gösteremediğini savundu. Kısaca Arap Planının geçersizliğini, ölümünü ilan etti. Arap Birliği üyesi ülkeler, 2002'de Beyrut'ta kabul ettiği Arap Barış Girişimi bildirisiyle, 1967 sınırlarında bağımsız Filistin'i kabul etmedikçe İsrail'i tanımayı reddetmişlerdi.
Kushner konuşmasında Arap Planını reddetmekle de kalmamış ve başka ilginç değerlendirmelerde de bulunmuştur. Ezcümle şunları söylemiştir: Arapların sorunlarının kaynağı İsrail değil kurulu Arap rejimleri ve onlara eşlik eden kötü yönetimlerdir. Bu ifadeler tam bir kaypaklık abidesidir. Yine de bağlamını bir yana bırakacak olursanız bu söz büyük ölçüde doğru görünüyor. İngilizler Şerif Hüseyin ve oğullarını niye desteklemişlerse şimdi de Şerif Hüseyin modeline uygun Arap rejimleri ve liderlerini aynı nedenden dolayı desteklenmektedirler. Sözgelimi Mürsi'nin devrilmesi ve darbeci Sisi'nin desteklenmesi bu çerçevede okunmalıdır. Durum tam da merhum Mürsi'nin özetlediği gibidir: Kendi aslanlarınızı gözetmez ve korumazsanız sizi başkalarının itlerine kurban ederler.
Arap liderleri Şerif Hüseyin'e benzerken Kushner hangi tarihi şahsiyete tekabül etmektedir? Dürzi Lider Velit Canbolat'a göre Jared Kushner zımnen İkinci Abdülhamit ile pazarlığa oturan Siyonizmin banisi Theodor Herzl'e benzemektedir.
Lübnan İlerici Sosyalist Partisi lideri Canbolat, Manama Çalıştayı münasebetiyle Siyonizmin kurucusunun Osmanlı Devleti'ne sunduğunu teklifi hatırlatarak, "Osmanlıların kabul etmediği teklifi, Araplar kabul edecek mi?" diye sormuştur. Halkların tepkisinden çekinmeseler İsrail'den fazla İsrail taraftarı olurlar. İç dünyalarında şüphesiz öyledirler. Onların en gıpta ettikleri lider tipi Netanyahu'dur. Kaypaklık kabilinden sadece manevra yapıyorlar. Velit Canbolat'ın analizinden onun Kushner'i Herzl'e benzettiğini anlayabiliriz. Herzl Siyonizmin banisi ve İsrail'in öncü kurucusudur. Sisi'nin tedavüle soktuğu Yüzyılın Pazarlığı ifadesi yerine 'yüzyılın fırsatı' ifadesini yeğleyen Kushner amacına ulaşması halinde, İsrail'e ikinci bir hayat öpücüğü kondurmuş olacaktır.
Bununla birlikte Kuveytli düşünür Abdullah Fehd Nefisi 'givaye' dediği baştan çıkarma yoluyla Manama Çalıştayını toplayan Kushner'in tarihi şahsiyetlerden Lawrance hatırlattığını söylüyor. 1916 yılında Lawrance'in yaptığını 2019 yılında Kushner hayata geçirmeye çalışıyor. Kısaca, Kushner Lawrance'in 2019 modelidir. Evet! Lawrence ile Kushner ya da Herzl ile Kushner arasında pek bir fark bulunmuyor.
'Hervele' yani İsrail'e doğru koşu veya tırıs gitme süreci devam ediyor. Bu katara katılanların en sonuncusu da Körfez ülkelerin deney üssü olan Bahreyn'dir. İsrail'in 13'üncü kanalına konuşan Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Ahmet al-i Halife İsrail'in bölgenin mirası ve vazgeçilmez bir parçası olduğunu söylemiştir. Medine'ye giden Yahudi gazeteciler gibi Bahreyn'e giden İsrailli gazeteciler de zafer işareti yerine İsrail pasaportlarını sallayarak Araplara meydan okumuşlardır. Devlet katından tepki gelmese de halk bu gazetecinin bastığı yerleri suyla yıkamış ve dezenfekte etmiştir. Iraklılar da yeni Ebu Rigal tiplemesi Bahreyn yönetimine tepki olarak Bahreyn Elçiliğine Filistin bayrağı dikmişlerdir.
Siyasi ayağının açıklanması sonbahara ertelenen yüzyılın pazarlığının ekonomik çerçevesinin görücüye çıkması nabız yoklama anlamına geliyor. Arap halklarının toptan boykot ettiği Manama Çalıştayına birkaç Arap ülkesi katıldı. Bahreyn ile Ürdün'ün katılımı aslında kendi iradelerinden çok baskılara dayanıyor. Ürdün ile Bahreyn gibi ülkeler başarısız ülke kümesine dahil olma yolunda hızla ilerliyor. Kimseye hayır deme lüksleri yok. Bu nedenle BAE ekseninde hareket ediyorlar. Bundan dolayı baskılara direnebilecek veya teşvik paketlerine hayır diyebilecek konumda değiller. Bununla birlikte The Guardian gazetesinin yazdığı gibi Manama'da görücüye çıkan yüzyılın pazarlığı alıcı bulamamıştır. Jared Kushner'in simsarlığı fayda vermemiştir. Ürdün gibi kimileri zoraki olarak katılırken Kuveyt boykot kararı almıştır.
Burada Kushner'in şahsiyetinin veya bilmecesinin (puzzle) bazı parçaları daha çözülmüştür. Trump'ın simsarı olarak da adlandırılan damat Manama'da gayet cılız, yüzeysel bir portre çizmiştir. The Guardian onu şöyle tanımlamıştır: Kendinden menkul temsilci ya da Kendi kendini atamış elçi (as the self-styled envoy). Bu Kushner'in irapta mahalli yok demektir. Kushner'in irapta mahalli yok ise onu dinleyip Manama'ya kadar zahmet çekip gelen Araplarda gram akıl/ağırlık yok demektir. Ya da iradeleri dışında gelmişlerdir. Hanan Aşravi'nin dediği gibi plan esasında tümüyle vakıadan kopuktur. Bu nedenle de simsar damat Jared kushner Arapların deyimiyle Manama'dan 'haliye'el vifad' yani elleri boş dönmüştür. Bakalım! Yüzyılın pazarlığının ya da fırsatının siyasi ayağını sonbahara kadar açıklayabilecekler mi yoksa açıklamadan önce Trump'ın sayılı Beyaz Saray günleri sona mı erecek?