Kuala Lumpur'da icra edilen Küçültülmüş İslam Konferansı toplantısında Şekip Arslan'ın ruhu esti. Şekip Arslan şarkın ruhunu temsil eden isimlerden birisi. Lübnan'da Dürzi bir ailede doğuyor bilahare Sünni yolunu seçiyor. Ya da kendi ifadesiyle ailesi zamanla Sünniliği seçiyor. Kaderi Osmanlı ile kesişiyor, Osmanlı devletine yıkılıncaya kadar hizmette kusur etmiyor. Beyrut'ta Cemal Paşa'ya yaverlik yapıyor. Ona yerinde nasihat ve uyarılarda bulunuyor. Reşid Rıza ile 40 yıllık kardeşlik (Es Seyyid Reşid Rıza: Ev İhau Erbain Sene) içinde kalıyor. Reşid Rıza ile başlangıçta aynı eğilimleri ve aynı iştiyakları paylaşıyor. Reşid Rıza Kahire'ye Cemaleddin Afgani'yi görmeye gidiyor lakin vuslat kısmet oluyor. Kısmeti yaver gidiyor ve Muhammed Abduh ile buluşuyor. Şekip Arslan ise daha şanslı yenilikçi önderlerine kavuşuyor ve onlarla vuslata eriyor. Reşid Rıza'nın inişli çıkışlı hallerine karşılık o Osmanlı'ya sonuna kadar bağlı kalıyor. Sonsuz biatını hiç bozmuyor. Onu özetleyebilecek söz sadakatten ibarettir. Serapa sadakat! Reşid Rıza bu sadakatten rahatsız olur zira kendisiyle Şekip Arslan arasındaki farkı ikincinin lehine ortaya sermektedir. Reşit Rıza sürekli sadakat değiştirirken o sadakatini hiç bozmuyor. Tarihe sadakat timsali olarak geçiyor. Reşid Rıza önce İkinci Abdulhamid sonra İttihatçılar sonra ise Kral Abdulaziz'ın safına dahil olmuştur. Biatlarını sürekli bozarak yoluna devam etmiştir. İkisi de Lübnanlı olmakla birlikte Şekip Arslan sonsuz biatını muhafaza ederken Reşid Rıza rüzgara göre hareket etmiştir. Şekip Arslan inanç açısından otodidakt (isami) yani Dürzilerin anlayışını terk ederek kendi yolunu seçmiştir. Bu büyük kahramanlıktır. Şekip Arslan'in lakaplarından birisi 'emirü'l beyan'dır. Ediplerin sultanı anlamına geliyor. Belki de 20'inci yüzyılda iki söz sultanından bahsetmek mümkündür. Ahmet Şevki ile Şekip Arslan. İkisi de birbirine sarsılmaz bağlarla ve kırk yıllık dostlukla bağlıdır.
Buradan da Arapçayı vukufiyetle kullandığını söyleyebiliriz. Beyrut'ta sürgünde iken Muhammed Abduh ile 1892 yılında İstanbul'da ise ikinci kez payitahta gelen Cemaladdin Afgani ile mülaki oldu. Batılılaşmaya karşıydı ve nitekim İsviçre'de karşılaştığı Arap gençlerden hep önce kendileri olmalarını tavsiye ederdi. Batılılaşmaya karşı olduğu kadar Türk-Arap beraberliğine inanır ve iki unsur arasında şikak sokmak ve nifak saçmak isteyenlere karşı teyakkuz halinde idi. Kavmiyetçilik veya kavmi asabiyeti yerer ve bunun tefrika unsuru olduğunu söylerdi. Kürt kökenli olmakla birlikte Babanzade Ahmet Naim kavmi içinde ve dışında bu akıma meyledenlere karşı İslam'da Davayı Kavmiyet kitabını telif etmesi gibi Şekip Arslan da şifahi ve kitabi olarak Arap gençlerine bu eğilimin zararlarını anlatırdı.
Birinci Dünya Savaşının akabinde Arap Birliği'nin kurulmasına taraftar olmuştur ve kurulduğunda da sevincini izhar etmiştir. Bununla birlikte sonuna kadar Osmanlı'ya bağlı kaldı, sultanlarıyla ve yaptıklarıyla iftihar etti ve ordusunu tebcil etti. Osmanlı'yı Müslümanları bir araya getirecek son umut olarak gördü ve bu fikre sonuna kadar sarıldı ve savundu. Son dönemlerde moda olduğu gibi Osmanlı'nın hilafeti temsilde yeterliliğine kuşkuyla bakanlarla mücadele etti. O dönemde birçokları gibi yıldızı parlayan İttihatçılara ilgi duydu lakin onların bir fecri kazib gibi uful ettiklerini gördü. Zafiyetine ve dağılmasına rağmen yine de Osmanlı Devletini Haçlılar karşısında Müslümanların son sığınağı ve kalesi olarak görüyordu. Turancılara karşı bayrak açmakta tereddüt etmedi, gecikmedi. Kavmiyetçi Arapları nasıl telin ediyorsa Turancıları da aynı şekilde telin etti ve birlik önünde en büyük tehlike olarak saydı. Balkan Savaşları sırasında ve sonrasında perişan olan Balkan Müslümanlarına sahip çıktı ve Hilal-i Ahmer üzerinden onlara yardım ulaştırmaya çalıştı. Balkan Savaşlarının ardından yaşanan felaket karşısında Hind Müslümanları da seferber olmuşlar ve Diyobend Medresesini kuran Muhammed Kasım Nanotavi gibi alimler de Şekip Arslan gibi Balkan Müslümanlarının imdadına yetişmişlerdi (elAkidetü'l İslamiyye/ Şubuhat ve Rudud,s: 17, Akademiyyetu Şeyhu'l Hind). Dağılma asrının seferberleri arasında idi. Demek ki çöküntü asrında bile Müslümanlar seferber olabiliyorlardı. Balkan Savaşları sırasında gönüllü birliklerin Osmanlı saflarında savaşmasına aracılık etmiştir. İslam birliğini hedef alan İngiliz desiselerine karşı Müslümanları uyarmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve Türklerin hilafetle bağlarını kesmeleri üzerine çar naçar alternatif olarak Arap Birliğinin teşkiline yönelik çabalarını hızlandırmıştır.
1913 yılında Paris'te toplanan adem-i merkeziyet fikriyatı eksenindeki Arap toplantısını boykot etmiş ve buna karşı çıkmıştır. Bu toplantı adeta Osmanlı Devletinin tabutuna çakılmış son çivi mesabesinde olmuştur. Sonuçları, 2003 yılında Bağdat'ın işgali öncesi Şii ve Kürt partizanların Londra'da buluşmalarına benzemiştir. Son bir uyarı görevi olarak Reşid Rıza'nın da içinde bulunduğu bu akıma, adem-i merkeziyetçi eğilime karşı bir uyarı kaleme almıştır. Bu uğurda 'Osmanlı'da Ayrılık Yanlısı Araplara Sesleniş' kitabını kaleme almıştır. Osmanlı 1912 yılında Balkanlar'da büyük bir yıkıma ve saldırıya maruz kalırken Arapların bir yıl sonra Kuzey Afrika ülkelerini esareti altında tutan Fransa'nın başkentinde toplanmalarına akıl erdirememiştir. Onun nazarında bu bir basiret körlenmesi ve ihanet dalgası olsa gerektir. Gayri Müslimlere yalakalık yapan Müslümanlara yuh çekmiştir. Müslümanların özgüvenlerini yitirmelerinin en büyük felaketlerden biri olduğunu ve bunun yükselme ruhuna ket vurduğunu ifade etmiştir. Buna mukabil, Fransız delegelerden Henri de Gouvenel kendisi cemal Paşa yanlısı olmakla itham etmiştir.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının arasında 25 yıl Cenevre'de yaşamıştır. Ancak 1946 yılında bağımsızlığının ardından Suriye-Lübnan'a yani memleketine avdet edebilmiştir. O da neden sonra Kudüs Müftüsü El Hac Emin el Hüseyni gibi yurduna dönebilmiştir. Ama bu onun için son parlama olmuş ve ardından dar-ı bekaya irtihal etmiştir. İsviçre ve Batı'da tahsil gören Arap gençlerinin deniz feneri olmuştur. 1909 yılında Meclis-i Mebusan üyesidir. 1911 yılında Libya'da Trablusgarp'ı savunanlar arasındadır. Çöken neresi varsa kaldırmak-doğrultmak için Şekip Arslan oradadır. Nerede yangın varsa itfaiye rolündedir.
30 kadar eseri arasında kitlelere mal olmuş en meşhur kitabı aslında 100 yıla damgasını vuran 'Limaza Taahhare el Müslimun ve Takaddeme Gayruhum' kitabıdır. Müslümanlar Niye Geri Kaldı Ötekiler Niye Öne Geçti. Bu kitap 1960'lı yıllarda Türkçeye de çevrilmiştir. İşte Kuala Lumpur buluşması bu 100 yıllık soruya cevap aradı. Mahatır Muhammed adeta Bediüzzaman gibi İslam dünyasının 500 yıldan beri geri düştüğünü söyledi. Bediüzzaman 500 yıllık uykudan bahseder. Adeta Mahatır da bunu tasdik etmektedir. 100 yıldan beri de Müslümanların bir buluş yapamadıklarını kaydetmiştir. Esasında Müslümanlar elbette buluş yapıyorlar lakin bu Batı'nın buluşları çapında değildir ve onlar karşısında aciz ve cılız kalmaktadır.
Müslümanların gerileme tarihinin miladı kişiden kişiye değişmektedir. Mahatır Muhammed gibi kimileri bunu 500 yıl geriye götürmektedir. Vahidüddin Han, El İslam Fi'l Asri''l Hadis (Modern Çağda İslam) kitabında ifade ettiği ve Muhammed Kutup'un Kadiyyetü'l Tenvir Fi'l Alemi'l İslami ( İslam Dünyasında Aydınlanma Meselesi ) kitabında temas ettiği gibi Müslümanların yeni fetretleri iki yüz yıllık bir dilimi, süreyi kapsamaktadır. Bu da 19 ve 20'inci yüzyıla tekabül etmektedir. Bunun tafsili şöyle olmalıdır: Osmanlı'nın içinde bir asırlık dilim ya da Osmanlı'nın son yüzyılı çöküş yüzyılıdır. Osmanlı dışında ve sonrasında ceberrut veya totaliter çağı da buna ilave ettiğimizde karşımıza iki asırlık bir süre çıkmaktadır. 500 yıldan beri bir yavaşlama olsa bile çöküş devri iki yüz yıllık bir devredir.
Bir başka önemli eseri ise Türk Tarihidir. İbni Haldun'un tarihinde ele aldığı konuları açıklamıştır. Lutherd Stoddard adlı Amerikalı yazardan ilhamla İslam Aleminin Mevcut Durumu (Hadiru'l Alem el İslami) adlı eserini kaleme almıştır. Kitabın hacmini orijinal nüshasından dört kat daha büyütmüştür. Şevki ve Sadakati Erbain Sene/ Şevki ile Kırk Yıllık Dostluk kitabı da bir başka şaheseridir.
Dergi ve gazetelerde sürekli kalem oynatmıştır. Bunlardan birisi İslam Sancağıdır(Livau'l İslam). Osmanlı hilafetinin yıkılmasının ardından çabalarını sürekli olarak İslam birliğinin ihyasına ve canlandırılmasına adamıştır. Cenevre'de iken Arap Milleti ( La Nation Arabe) gazetesini çıkarmıştır. Çerkez asıllı olan Annesine çok düşkündür. Hanımı da Kafkasya kökenlidir ve yine Çerkezdir. Bu nedenle işgalci Fransa tarafından yurduna dönüşünün yasaklandığı dönemde annesine yakın olabilmek için ikamet yeri olarak Mersin'i seçmiştir. Hazreti Musa'nın vaat edilmiş topraklara yakın olabilmek için Eriha'yı seçmesi gibi.
Kuala Lumpur'daki küçültülmüş İslami Yardımlaşma Konferansı toplantısı 19 Aralık tarihinde başlamış ve 21 Aralık tarihinde sona ermiştir. Şekip Arslan da kabrinden bu toplantıyı takip etmiş olmalıdır. Doğumu miladi 5 Aralık 1869, hicri ise 1 Ramazan 1286 yılına denk gelmiştir. Ölümü de 9 Aralık 1946 tarihi damgasını taşımaktadır.
KualaLumpur'da dalgalanan onun ruhuydu.
Ruhu şad olsun.
Mustafa Özcan