Rivayetten dirayete!
Şam'ın son muhaddisi de vefat etti. Halep'in iyi/bar çocuğu Nurettin Itır 83 yaşında Şam'da vefat etti. Son on yıl içinde biraz köşesine çekilmiş olmalı. Zira Üsame ve Sariye Rifai kardeşler gibi Şam alimleri sivil kalkışma sürecinde ülkelerini terk ettiler. Ratip Nablusi, Racih Kureyyim de bunlar arasındaydı. Şam'da kalanlar ise genelde eskiden beri Esat ailesinin eteğine tutunanlardandı. Ferfur ailesinin bazı fertleri ve ötekiler gibi. Şam'ın son muhaddisi idi. Olayların akabinde Şam'da kalmıştı ama bununla birlikte ruhen devrimi benimsemişti. Hadisin hem rivayeti hem de dirayetiyle ilgilendi. Asıl temayüz ettiği alan hadis dirayeti alanıydı. Muhammed Mütevelli Şaravi'nin ifade ettiği gibi Asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilimlerde rivayetin payı azalmakta. Dirayet ise öne çıkmakta. Rivayet maden gibi ise dirayet de onun işlenmesi ve ham halden çıkarılmasıdır. Nihayetinde söylenecekler bitmiş, aktarılacaklar aktarılmıştır. Reten el Hindi gibi birkaç sarlatanı saymazsanız geride yeni rivayetlere kaynaklık edecek kimse de kalmamıştır. Rivayet ilimlerinden geriye tekrarı, zaptı, kaydı ve tevsiki, tasnifi yani baplara ayrılması ve derecelendirilmesi kalmıştır. Rivayete dayalı me'sur tefsirlerde olduğu gibi hadis rivayetlerinde de artık söylenebilecek söz bitmiştir. Bunları ayıklama süreci ise kıyamete kadar sürecektir. Rivayet geçmişe doğru yoğunluk arz ederken ileriye doğru zayıflıyor. Onun yerine dirayet alanı genişledikçe genişliyor, yayıldıkça yayılıyor. Her asır kendisine göre rivayetlere ve eserlere dair yorumlardan kendi payını çıkartıyor. Naslar akılla ve deney ve tecrübe ile bileşiyor, aşılanıyor ve bunlardan yeni meyveler devşiriliyor.
Hafız İbni Hacer'den sonra hadis ilimlerinde son tecdit çizgisi!
Nurettin Itır muhaddisler kervanına katılan isimlerden birisiydi. Bedreddin el Haseni'nin muakkibi sayılıyordu. Onun da ötesinde hadis ilimlerinde yenileyici bir çığır açmıştı. İbni Hacer'den sonra böyle bir çığır açan ilk ve son muhaddis oldu. Şam'dan birçok muhaddis gelmiş geçmişti. Nasirüddin Elbani bunlar arasındaydı lakin Elbani tartışılan isimlerden birisi olmuştur. Halbuki, Nurettin Itır konusunda herkes hemfikirdi. Yusuf Kardavi'den Ezher'e kadar bütün yelpazeler, herkes manevi mirasına sahip çıkmıştır. Elbani'nin ise keskin görüşleri ve tutumları vardı. Selefilik meşrebi ise oldum olası Şamlılara yabancı gelen meşreplerden birisi olmuştur. Selefilik Şam toprağıyla pek uyumlu değildi. Binaenaleyh Elbani ve tarzı Şam geleneğine uyumlu değildi.
Itır ise hadis ve hadis ilimlerine dair dirayet alanında bir tecdit gerçekleştirmiş ve İbni Hacer'den sonra bu alanda bayrağı devralmış, durağan suları harekete geçirmişti. Siyaset ve hadis aleminde ilk mücedditlerden birisi Ömer Bin Abdulaziz olmuştur. O da Şam'da hüküm sürmüştü. Bu alanda tecdit yapanlardan birisi de İbni Hacer el Askalani olmuştur. Nurettin Itır da onun halefleri arasına girmiştir.
Son yıllarda Suriye asıllı Faruk Hammede de tanınan muhaddisler arasına katılmıştı. Kral İkinci Hasan tarafından keşfedildikten sonra Fas'a yerleşmişti. Bu alanda sayısız eser vermiştir. Lakin Suriye ile bağlantısı zayıflamış, Fas'ta ikamet ediyordu ve son yıllarda ise Birleşik Arap Emirliklerine taşınmıştı. Bu açıdan ülkesi Suriye'den uzakta yaşıyordu.
Nasirüddin Elbani'nin hilafına Nureddin Itır selefi-muhaddis değil sufi muhaddis geleneğine mensuptu. Nasirüddin Elbani hadisle ilgisini mezhepsizliğe köprü yapıyordu. Bundan dolayı Buti 'Ella Mezhebiyye' yani Mezhepsizlik kitabını kaleme almış ve burada Elbani'nin görüşlerini çürütmeye yeltenmiştir. Nureddin Itır'ı sufi-muhaddis geleneğine mensubiyet ile tanımlamak mümkündür.
Yetişmesinde en fazla emeği, payı olan Muhammed Necip Siraceddin sufi bir çizgiden gelmekteydi. Tarz olarak da Nureddin Itır babacan birisidir ve şefik olmanın ötesinde şefuk bir insan olarak anılıyor ve tanınıyordu. Şefuk mübalağa kipinde şefkatli insan demektir. Talebelerine hal hatır sormanın ötesinde onları yetkin hocalardan talim görmeye teşvik eder ve salihler zümresine katılmalarını telkin edermiş. Talebelerine oğlu olarak görür her türlü ihtiyaçlarını gizli veya açıktan karşılamaya çalışır ve imkan varsa temin edermiş. Dolayısıyla sıfatlarından birisi şefik değil mübalağa kipiyle şefuk olmuştur. Bir yönü şefkatli olması ise ikinci yönü de şan şöhretten kaçınması ve kendi kabuğunda yaşamasıdır. Bu anlamda da peygamberlere varis olmuş ve kibrit-i ahmer olarak tanımlanan ender sufiler gibi yaşamıştır. Talebeyle talebe gibi olmasını bilir hocalardan birisi olarak anılmaktadır.
1954 yılında Halep'te Hüsreviyye Medresesini bitiriyor. Daha sonra Kahire'ye giderek Mısır'da Ezher'e intisap ediyor ve 1958 yılında buradan diplomasını alıyor. O sıralarda Ezher'de kitap muhakkiki ve tahşiyeci olarak bilinen Muhammed Muhyiddin Abdulhamid'den de dersler alıyor. Tefsir ve hadis bölümünde doktora yapıyor ve Tirmizi'nin yöntemiyle Buhari ile Müslim'in hadis yöntemlerini karşılaştırıyor. Bu çalışmasıyla alimlik/alimiyye payesini alıyor. Matbuat ve yazı alemine 50 kadar eser hediye ediyor, kazandırıyor bunların en önemlileri arasında Kur'an-ı Kerim ve Edebi Çalışmalar kitabı yer alıyor. Hadis alanında kendisine şöhret getiren asıl çalışmasını hadis kritiği konusunda yapıyor. Menhecü'n Nakd Li Ulumi'l Hadis/Hadis ilimlerinde Kritik Yöntem adlı çalışmasıyla hadis ilimlerine parçalı olmaktan öte toplu bir bakış açısı getiriyor. Bu kitap kendisini hadis konusunda otorite haline getiriyor. Mustafa Sıbai'nin es Sünne kitabını bile gölgede bırakıyor. Mustafa Sıbai hadisin yasamadaki yerine veya hucciyet oluşuna temas ediyor. Nureddin Itır'ın kitabı bir yöntem kitabı. Yeni bir tarz ve anlayış getiriyor. Kadın konusunda da kalem oynatıyor. Üçüncü bin yılın meydan okumalarına karşı pusuda bekliyor ve mukabeleye dair fikir yürütüyor. Eserlerinde açık bir üslup kullanıyor ve kapalılığa ve müphemiyete yer bırakmıyor.
En büyük endişelerinden birisi Suriye rejiminin iktidarı korumak için ülkenin kapılarını İran'a ve dolayısıyla Şiileştirme dalgasına açmasıydı. Bu konuda pervasız ve amansız bir şekilde rejimin politikalarını eleştirmiştir. O ilmi koruduğu gibi ilim de kendisini koruyor. Şiilerin, şehri Halep'e kol atmalarına şiddetle karşı çıkıyor.
Itır bu arada Halep şehrinden. Hanefi mezhebine mensup. Anne tarafıyla Hüseyni (Al-i Serrac) baba tarafıyla da Haseni (Al-l Itır) bir şecereye dayanıyor. 1967 yılından itibaren de Şam'da ikamet ediyor ve üniversitelerinde hadis okutuyor.
Şam Devrimi
Her ne kadar fizik olarak katılamasa da kalbiyle ve gönlüyle Şam devrimine katılıyor. Almanya'da ikamet eden İsam Attar gibi en azından safını belli ediyor. Halep Müftüsü İbrahim Selkini'nin mazlumlar lehine rejime kafa tutması, karşı çıkması karşısında yalnız kalmasına gönlü razı olmuyor ve ona manevi destek veriyor. Bununla birlikte Selkini şebbihaların gadrine uğruyor.
1937 yılında Halep'te doğan Nureddin Itır 23 Eylül 2020/ 6 Safer 1442 hicri tarihinde Şam'da Hakk'a yürüyor.
Böylece geride el bakiyat es salihat kabilinden muhallet eserler bırakarak ömrünü tamamlıyor. Dünyada ilim yarı olduğu gibi ahiret yurdunda da rahmet gölgesi olsun.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kurallar ve değerler (23.09.2020)
- İcazetli mi, ehliyetli mi? (21.09.2020)
- Gassalın önündeki mürit! (18.09.2020)
- Osman Akkuşak’ın ardından (17.09.2020)
- Mürit ile mürşit (14.09.2020)
- Önden giden dostlarımız: Hasan Başpehlivan, Mevlüt Özcan… (12.09.2020)
- Çare doğru İslam’da (10.09.2020)
- İbrahimi barış ya da yeğenlerin kaynaşması (09.09.2020)