Arama

Mustafa Özcan
Eylül 23, 2020
Kurallar ve değerler

Fıkıh ilmi, organlara tekabül eder. Zevahire hitap eder. Tasavvuf ise kalbe karşılık gelir. Veya kalbin amellerini ifade eder. Bunlara değerler (kıyem) diyoruz. Fıkıh kuralları (kavaid) tayin eder tasavvuf ise değerleri işler. Dolayısıyla fıkıh zahiri alanı kapsarken tasavvuf batini alana hitap eder. Sözgelimi fıkıh ilmi namazın ve abdestin rükünlerinden söz eder. Namaz kılma heyetini tarif eder. Tasavvuf ise namazda huşu, hudu gibi manevi amelleri veya kalbin amellerini tarif eder. Namazda organlarınızı kurallara kalbinizi ise Allah'a bağlarsınız. İhsan hadisinde bu çok efradına cami bir biçimde dile getirilmiştir. İhsan: Allah'ı görür gibi ibadet etmendir, görmezsen de o seni görür. Namazda kul murakabe halindedir. Allah'ın kendisini gördüğünü bilir ve ona göre davranır ve kendisini ibadete verir. Allah'ın haremine girer.

Fakihler icabında hile-i şer'iyyeden kaçınmaz ama abidler, arifler bununla mücadele eder.

Yunus ne güzel söyler, ağzından adeta bal damlar: Bir ben vardır bende benden içeru. Orucun içinde de aşkla yoğrulmuş başka bir oruç veya orucun hal ve makamları, öteki boyutları vardır. İmsak ilk basamaktır. Diğer basamaklar onu takip eder. Ta ki kul Allah ile hemhal oluncaya veya ülfet kesp edinceye kadar. Bu kürbiyet makamıdır. Kimileri buna fena hali demiştir. Kimileri de ittihad. Elbette ittihad gibi kavramlar tasavvufun kendisine yabancılaşmasıdır. Batından batiniliğe geçmek ve kaymaktır. Batın bir makamdır batinilik ise temelsiz bir ideolojidir. Batinilik tasavvufun kendisine yabancılaşması ve derinlerde kaybolması ve batmasıdır.

Orucun fıkhi tanımı imsaktır. Yani ağzına bir şey koymamaktır. Lakin bu fiziki şartları veya kurallarıdır. Bir de orucun değerleri veya metafizik boyutu vardır. Kötülüklerden de geçmektir. Namazın insani fahşa ve kötülüklerden alıkoyması gibi oruç da insanı kötülüklerden alıkoyar. Kötü düşünmekten ve onu eyleme geçirmekten alıkoyar, vazgeçirir. Bunu başaramayan ise gerçekte oruç tutmuş sayılmaz. Sadece kendisini yorar. Ahlaktan kopuk veya füyuzattan mahrum oruç olmaz. Bunu yapan sadece aç kalır. Aç kalmakla oruç tutmak arasındaki fark tasavvufi anlayışla belirginleşir. Aç kalmak araçtır, kötü huylardan temizlenmek ve iyi huylarla bezenmek ise amaçtır. Burada tasavvuf yerine ihsan makamını da öne çıkarabilirsiniz. Fıkıh ilminin şekillendirdiği ölçü, miktar ve sayıları esas alan kurallar bütünü veya demetinin yanında, dışında bir de niyetle ve ihlasla ilgili bölüm vardır. Bu da emelin manevi kısmıdır. Öyle ise oruç aç kalmaktan ibaret değildir. Aksine kötülükleri de gıdasız bırakmaktır ve iyiliğe doğru revan olmaktır. Kısaca nefsi terbiye ve tezkiye etmek ve manen yücelmek ancak ihsan-tasavvuf boyutuyla mümkündür. Oruç içinde fıkhın dışında bir de tasavvufi alan vardır. Kuralların yanında bir de değerleri vardır.

Kurallar ve değerler bir bütündür ve lakin zamanla branş haline gelmiş ve birbirinden kopukluk arz etmiştir. Bu branşlar diğer branşlardan istiklal kazanırken bazen birbirlerini yabancılaşmışlar ve bu da meşrep veya İslam ilimler arasında zaman zaman çekişmeye neden olmuştur. Kelamcılarla hadisçilerin çekişmesi gibi. Zira ölçüler birbirine karışmıştır. Yer yer birbirine uyumlu olmaktan çıkmıştır. Bununla birlikte bunlar arasında yeniden uyumu esas alan ve branşları bütünleştirme çabası içinde olan ilim erbabı da ortaya çıkmıştır. Zamanla beliren şizofreniyi tedavi etme veya açı farkını kapatma sevdasına düşmüşlerdir. Bunların başında İmam-ı Gazali gelmiştir. Onunkisi sadece din ilimlerinin ihyası ile sınırlı kalmamış onun ötesine taşmıştır. Aynı zamanda dağılan tespih tanelerini tek bir imame altında toplama, aynı potada buluşturma gayretidir.

Kimilerine göre Gazali iki ilmi İslami ilimler içine katmış ve meşrulaştırmıştır. Bunlardan ilki tasavvuf diğeri de mantıktır. Mantık Grek ve Yunan ilmi olmasına rağmen Gazali'ye göre teknik bir ilimdir ve matematik gibi ölçüler koyar, belirler. Ona müracaat kaçınılmazdır. Muhakeme kabiliyetini geliştirir. Adeta coğrafya ve fizik ilmi gibidir. Bu itibarla mantık gibi ilimleri reddetmenin bir alemi yoktur. İbni Teymiye ile İbni Salah gibiler ise bu ilmin de bir ruh taşıdığını ve İslam ruhuyla bağdaşmadığını savunmuşlardır. Bu ilmin Müslüman aklını Grek aklına göre şekillendirdiğini ve dolayısıyla meşruiyetini teslim etmeyeceklerini söylemişlerdir. Bugün sosyal ilimlerin dışında fenni ilimlerin esasında sünnetullah ile bağlantılı kabul edildiği için bizatihi İslami olduğuna dair bir kanaat oluşmuştur. Buna mukabil Bilginin İslamileştirilmesi Enstitüsünün kurucu ismi İsmail Raci Faruki, ardılı Taha Cabir Alvani sosyal ilimleri de İslamileştirme yönünde sistematik bir çaba içine girmişlerse de ömürleri bu projeyi ikmale, hayata geçirmeye yetmemiştir. Mantık ilmi ile demokrasi arasında bir karşılaştırma yapabiliriz. Demokrasinin ideolojik yönü zait bir kısımdır. Bununla birlikte seçim ve iktidar dönüşümü ve yetkilerin sınırlandırılması, iktidarların sorgulanması, muhasebesi gibi mekanizmaları esasen Gazi Tevbe gibilerin de belirttiği gibi İslam'la uyumludur (1). Huz ma sefa da ma keder dedikleri gibi ideolojisini almak zorunda değiliz sadece mekanizmalarını alırız. Gazali mantığı mekanizma yani alet ilmi kabul etmiştir. Ali ilim olmayıp alet ilmidir. Nahiv ve sarf gibi. Başka bir ifadeyle amaç ilim olmayıp bir araç ilimdir.

Gazali'nin İslami ilimlere kattığı diğer unsur ise tasavvuftur. Tasavvuf literatürü ve tarikatlar Gazali'den önce de vardı bununla birlikte tanım ve muhtevasını belirleme, daha sistematik hale getirme ve netleştirme, meşrulaştırma onunla olmuştur. Buna mukabil veya mümasil kelam ilminin meşruluğu günümüze kadar tartışılmıştır. Ebu'l-Hasan el Eş'ari, İstihsanu'l-Havd fi İlmi'l-Kelam/İlmi kelama girişin fazileti, gerekliliği adlı eserini yazmış ve bu eseriyle kelamın meşruluğunu savunmuş ve meşrulaştırmaya çalışmıştır. Hace Abdullah el Herevi ise tam tersi Zemmu'l Kelam adlı risalesini kelamı karalamak için yazmıştır. İbni Teymiye gibiler de onun izinden yürümüşlerdir. İbni Teymiye gibilerine göre sıfatları inkar eden büyük Cehmiye Mutezile ise küçük Cehmniye de Eş'ari kelamcılarıdır. Oysa kelam bir çırpıda bütünüyle alınacak bütünüyle reddedilecek bir alan değildir. Kur'an Sünnet ve fıkıh ve hatta tasavvuf gibi ilimler gıda mesabesindedir buna mukabil kelam ise Gazali'nin teşhisiyle ilaç gibidir ölçüyle alınır. İlaç imalinde ve kullanımında ölçü kaçırıldığında kullanılan madde zehir haline gelir.

İhlası ve kalbi ve kalbi ibadetleri temsil ettiğinden dolayı Muhammed Said Ramazan el Buti tasavvufu İslam'ın özü olarak tanımlıyor ve kabul ediyordu. Merhum Roger Garaudy de tasavvufu bir iman destanı olarak kabul etmiştir. Cezayir'deki İslam Düşüncesi Buluşmalarında Vehhabiliği yerden yere vuran Garaudy tasavvufa olan hayranlığını gizlememiş, ona toz kondurmamıştır. Maddiyat denizinde boğulan Batı'nın aradığı tiryak, Vehhabilik tarzı cedele batmış bir İslam anlayışta değil, aksine rahmeti kuşanmış bir anlayıştadır. Sığınılacak asude bir iklimdedir. Garaudy gibiler katı iklimden kaçarak rahmet iklimiyle buluşmak istemişlerdir. 'Seni alemlere rahmet için gönderdik' ayetinin çağrıştırdığı gibi tasavvufun açılımları arasında sahili olmayan bu rahmet denizi vardır.

Fıkıh afaki daireyi temsil eder. Dış organlarla ilgilenir. Tasavvuf ise enfüsi daireyi temsil eder ve ikisi birbirini tamamlar. Bununla birlikte enfüsi dairedeki birisi afaki daireye çıkmak istedikçe zeminini kaybeder. Kendi yapısına ters düşmüş olur. İkisini toplayan ve bir araya getiren ise çift kanatlı (zulcenaheyn) olur. İnsani kamil mertebesine ulaşır ve kümmel (kamiller) dairesine katılır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN