İnsanlığın son sığınağı
Sadece hak ve hakikat konuşuyor. 1966 doğumlu Fransız Profesör Pierre Hillard,"Ben Müslümanlara tutkun veya meftun birisi değilim sadece hak ve hakikat namına konuşuyorum" diyor. İnsanlığın son sığınağının ve kalesinin İslam olduğunu söylüyor. Bunu bir takım özelliklerine ve değerlerine bağlıyor. Bunlardan ilki olarak Müslümanlarda iman hasletinin asalet derecesinde olduğuna parmak basıyor. İmanın İslam dairesinde çok köklü, sağlam ve derinlerde olmasını gösteriyor. 'Bu hakikati ikrar etmekte ve dile getirmekte tek de değilim' diyor. Demek ki Batı mahfillerinde bu hakikati görenler ve ikrar edenler çok. Pierre Hillard, İslamiyeti maneviyatın kalesi olarak görüyor. İslam gerçek anlamda imanın kalesidir. İslam'da imanın diğer dinlere göre çok daha köklü ve yerleşik olduğunu ifade ediyor. İslamiyet gücünü buradan alıyor. Ona bu özelliğini korunmuş son mesaj olması sağlıyor. Diğer din mensuplarının iman noktasında zafiyete müptela olduklarını ifade ediyor. İmanın zayıf olması ise ferdin modernizmin veya dehriliğin getirdiği rüzgarlar ve hastalıklar karşısında çaresiz olmasını, kırılganlığını da beraberinde getirmektedir. Böylece çağın hastalıklarına yakalanıyor. Çağdaşlıktan bahsedenler hep çağın getirdiklerinden pozitif olarak bahsediyorlar, getirdiklerine hep pozitif anlamlar yüklüyorlar. Çağın getirdiği sosyal ve manevi yara ve ölümcül hastalıklara hiç değinmiyorlar! Bu tek yanlı bir değerlendirmedir. Hep takdis makamında konuşuyorlar.
Dehriliğin ve zamana bağlı imansızlığın arttığı günümüzde Bediüzzaman gibi bazı alimler tahkiki iman meselesi üzerinde çok durmuşlardır. Yüzeysel iman sinelerde kökleşemez ve sert rüzgarlar karşısında aşınır. Mümin şahsiyeti bir piramide benzetecek olursak; en tepede iman gelmektedir. Günahlar veya kusurlar ise kayaları aşındıran yeller gibi daima imanı aşındırmaktadır. Bunun için de iman tazelemesi elzemdir. Zaman ile iman tazelenmesi at başı gider. İmanını tazeleyen mümin, zamanın getirdiği tortuları bu şekilde eler.
Denildiği gibi en büyük günah, günahı hafife almaktır. Bu itibarla günahkar bir Müslüman nefsin ve şeytanın ve şerir güçlerin saldırısına karşısında savunmasız ve açıkta kalmaktadır. Günahların en zararlısı da cehri olarak yapılandır. Yani günahla kafa tutmak ve Allah'ın melekutuna meydan okumaktır. Toplumları çökerten hususların başında günahın yüzeye fırlaması gelmektedir. Bu durumda kötülük emsal haline gelmektedir. Su-i misal, misal olmaz ama olduğunda da önü alınamaz!
Fransız Profesör Pierre Hillard, İslam'da derin ve köklü imana mukabil ikinci bir hususu veya özelliği daha söylüyor. Maddiyata karşı tek direnme potansiyeli taşıyan tek din İslamiyettir (https://twitter.com/TurkiShalhoub/ status/1554810816351944705). Öteki dinler ve inanç manzumeleri maddiyata veya bugünkü tabirle dünyevileşmeye teslim olmuştur. Allah'ın koruması altında olan İslamiyet ise maddiyyuna ve maddeciliğe karşı direnç ekseni ve odağıdır. Materyalizm ve maddiyyun cihetinden gelen saldırılar onun manevi ve elmas kılıcının sırtında paramparça olmakta ve dağılmaktadır.
Fransız Profesör Pierre Hillard şöyle demektedir: "Dinler arasında en köklü iman Müslümanların imanıdır. Maddiyyun dalgalarına ve materyalizm imparatorluğuna karşı tek zinde güç İslamiyettir. Saçmalık, sathilik, yüzeysellik ve içi boş dünyevileşme heveslerine karşı tek ve yegane sağlam kale ve kulp hükmündedir. Materyalizme karşı direnebilecek odak Amerikalılar ve Bush'un çocukları mıdır? Ya da burnundan kıl aldırmayan Batı'nın şımarık propagandacıları mı? Ne gezer? Bugün direniş hattını temsil eden Müslüman topluluklar bazen topraklarını ve bazen de akide ve inançlarını savunmaktadırlar."
Nitekim ayetlerde yurtlarından çıkarılanlar ve sürülenlerin ve imanlarına ilişilenlerin savaşmaya hakları olduğu beyan edilmektedir. Yurtlarından çıkarılma ve imanlarına ilişilme savaşların iki mühim gerekçesidir.
Direniş noktasında Müminler ahitlerine ve sözlerine olan sadakatlerini sürdürürler. Nitekim bir ayet müminleri bu hususta tebcil etmektedir. Müminler arasında Allah'a verdikleri sözü yerine getirenler vardır. Bazıları bu yolda canını feda etmiştir bazıları da sırasını beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.
İnsanlığın son adasından son sığınağına
Bazı kitaplarda Osmanlı Devleti insanlığın son adacığı olarak tasvir edilmiştir.
İnsanın mayası zor zamanlarda belli olur ya da muktedir olduğunda. Savaşın da kuralları vardır bu kuralları çiğneyenlerin içlerinden merhamet ve insanlık duyguları alınmış zümrelerdir.
Malazgirt'ten önce Alparslan elçiler vasıtasıyla barış ve sulh teklif götürdüğü halde Bizans İmparatoru Romen Diyojen gücüne güvenerek bu teklifi elinin tersiyle itmiş ve 'barışı ancak Rey'de kurarız' diyerek Alparslan'ı tehdit etmiştir. Rey'e varmadan barış burada olmaz demek istemiştir. Alparslan çar naçar yani kerhen savaş kararı almıştır. Onun niyeti bazı rivayetlere göre esasında Fatimileri bertaraf etmektir.
Bu sayede İslam dünyasının iki yakasını bir araya getirmeyi düşlemektedir. Beyaz kefenlerini giyerek savaş sahnesine çıkmıştır. Savaşın zaferle taçlanmasından sonra imparatorla çok hafif şartlarda bir anlaşma yapmıştır. Son derece alicenap, yüce ruhlu davranmıştır. Bunun üzerine Bizans İmparatoru 'ne kadar müşfiksiniz ve sizin dininiz ne kadar yüce imiş' demiş ve halifenin oturduğu yerin istikametini sormuş ve Bağdat tarafı gösterilince oraya doğru yönelmiş ve saygı ve hürmet gösterisinde bulunmuştur.
Osmanlı bu manevi miras üzerine kurulmuştur. Hata ve kusurları olsa da daima çağının en centilmeni olagelmiştir. Bugün insanlığı yok eden ve gönülleri karartan materyalizm dalgaları karşısında yine sığınak ve koruyucu kale İslamiyettir. Batı muharref değerlerini bile koruyamamıştır. Çözümün değil sorunun adresi ve bir parçası haline gelmiştir. İslam ise 'doğru İslamiyet' reçetesi ile çağlara meydan okumaktadır. Gökten yere uzatılmış tek kurtuluş fermanıdır. Hala tazeliğini korumaktadır. Bu nedenle insanlığın kaybettiği değerler onda saklıdır ve insanlık bunu aramaktadır. Doğru reçete herkes için İslam'dır.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İki alim, iki sultan (01.08.2022)
- Ebu İshak Şirazi ve medreseden kaçış! (29.07.2022)
- Mavera’nın son yolcusu (24.07.2022)
- Hıristiyanlık misyonerliği yerine ateizm misyonerliği (22.07.2022)
- Siyonist olmak için Yahudi olmak şart değil (18.07.2022)
- Sufi şatahatları, siyasetçi şatahatları (15.07.2022)
- Mudurnu’da tazelenen hatıralar (12.07.2022)
- Mudurnulu Rafet Amca (08.07.2022)