İslam hukukunda reddi mezalim veya reddi (istirdat) hukuk diye bir tabir ve deyim vardır. Hakların iadesi anlamına geliyor. Bazen de bu manevi olabilir. Buna da iade-i itibar denmektedir. Bir dönem üniversitelerden atılanlar ya da 150'likler listesi buna misal verilebilir. Refik Halit Karay bunlardan birisidir ve kendisine iade-i itibarda bulunulmuştur. Fuat Sezgin 27 Mayıs darbesi sonrası haksız yere üniversiteden atılmış o da Frankfurt'ta dünya çapında bir ilim adamı olmuştur. Türkiye'deki köhne ilmi yapı onun gibi bir allameyi barındıramamış ve taşıyamamıştır. Onu atanlar ilmi ideoloji sanmışlardır. İslam âleminde tarih boyunca hak hukuk yenilmesi maalesef kanıksanmıştır. Aileler arasında bile çocuklara veya kadınlara bazen ayrımcılık ve haksızlık yapılmaktadır. Hak verilmez alınır düsturu egemen ve geçerli olmuştur. Neredeyse anne baba haklarının dışında öteki haklar gözetilmemiştir. Çocukların ve hanımların hakları gibi. Bu hususta Ahmet
Hiznavi ile Hindistanlı allame Tehânevî gibi âlimler toplumlarında kadınların hor görülmesi ve mirastan mahrum bırakılması gibi hususlara dikkat çekmişlerdir. Bunun nedeni genellikle dini terbiyeden yoksunluk, mahrumiyettir. Hukuku ayaklar altına alan kimseler genelde katı kalpli insanlar arasından çıkmaktadır. Buna mukabil hukuku çiğnenenler de kendilerini savunmaktan aciz insanlar kümesi olmaktadır. İslam dünyasında adaletle hüküm sürüldüğü dönemlerde hukukun geri kazanılması süreçleri işlenmiş ve izlenmiştir. Yumuşak kalpli olan yöneticiler ve idare sahipleri hakları iade ve geri kazandırmak için uğraş vermişlerdir. Ömer Bin Abdülazîz veya Nureddin Zengî dönemleri bu tanıma uygun dönemlerdir.
Alparslan'ın desteğiyle birlikte Nizâmülmülk, Nizamiye Medreselerini inşa etmeye başlar. Nişabur gibi vilayetlerde bu medrese zincirinin temelleri atılır. Gazali gibi efsanevi isimler bu medreselerde ders vermişlerdir. Bağdat'ta inşa edilen merkezin başına ilk baş müderris olarak da Ebu İshak Şîrâzî atanır. Yetkin bir âlimdir. Lakin medresenin gasp edilmiş bir arazı üzerine inşa edildiği anlaşılır ve bu haber kulaktan kulağa yayılır. Medrese açılır ama baş müderris ortalıkta görünmez. Belli ki bu duyumlardan ve durumdan rahatsızdır ve burada müderrislik yapmak ve ders vermek içine sinmemektedir. Nitekim yine aynı ekolden Ebu Hamid Muhammed Gazali de Hüseyin Zerrinkub'un Medreseden Kaçış adlı eserinde hikâye ettiği gibi (El Münkiz adlı otobiyografik eserinde de değinmiştir.) akranlar arasında saygının ve sevginin değil de yarışın hâkim olduğunu görerek bu küflü ve ufûnetli vasatı terk eder. Ortamın ihlâssızlığından dolayı içinde bir buhran patlak verir. Bu buhranı dindirmek ister. Bunun için en derin köşesine çekilir. İlmi ihlâsla yoğurmak ister. Bu maksat ile medreseden kaçar ve inzivaya çekilir. İbrahim Ethem Allah'ı aramak için saltanattan kaçtığı gibi Gazali de ilim suretindeki ucûb ve kendini beğenme gibi hallerden kaçar.
Şam ile Kudüs boylarında 10/11yıl inzivaya çekilir. Ailesiyle mektuplaşmalarından sonra istek üzerine çocuklarının ve eşinin yanına Tus'a geri döner. O şöhretin peşinde değil şöhret onun peşindedir.
Tekrar konumuza dönecek olursak; Ebu İshak Şirazi Nizamiye Medresesinin açılışında gözükmez. Aranır ama bulunamaz. Halk ise onu beklemektedir. Bir skandal patlak verir. Medrese açılmıştır ama ortalıkta medresenin manevi sahibi, baş müderris yoktur. Bunun üzerine açığı kapatmak ve skandalı örtbas etmek üzere Kitab el Şamil'in yazarı Ebu Nasr es Sebbağ onun yerine muvakkaten tedriste bulunur ve ders verir. 20 gün kadar vekâleten es Sebbağ medreselilere ders vermeye devam eder. Bu fasıladan sonra Medresenin Şeyhi Şirazi ile temasa geçenler onu ikna ederler ve o da dersinin başına geçer*.
Hak hukuk gözetenler hassas sinelerdir. Helalı, haramı gözetirler zira onların kalbi incedir, hak yemeğe dayanamaz. Hak yiyenler genellikle diğer mubikattan yani haksızlıklardan da kaçınmazlar. Günah günaha götürür. Katılık daha büyüğüne götürür. Sürekli dünya ile uğraşmak katılık kaynağıdır. Bunların kalpleri ise dünya ile uğraşa uğraşa demir ve çelik çubukları gibi katılaşır ve sertleşir. Kalplerini tezkiye edenler aç gözlülüklerini de törpülerler, gemlerler. Ne kadar dünyaya dönersen o kadar dünyaya meyledersin. Ayakların seni gayri ihtiyari ona taşır. Ne kadar ahirete meyledersen ayakların seni oraya götürür.
Batılılar kendi aralarında, hakka hukuka riayet ederken biz ise kendi aramızda da hakka ve hukuka riayet edemiyoruz. Onların bizim haklarımızı gözetmedikleri bedihi bir gerçektir. Lakin buna mukabil bizler de aramızdaki haklara riayet etmiyoruz. Elbette ferdi olarak başkalarının üzerimizdeki haklarını iade etmeliyiz. Bunun dışında devlet ve sosyal yapıda da mağdur ve mazlumların haklarını gözetmek durumundayız.
Dünya - ahiret dengesi kurulamaması harama giden yolları ardına kadar açar. Allah, amellerini ihlas ile tamamlayanlardan etsin.
Mustafa Özcan
*Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, İkinci Cilt, S: 240, Bedir Yayınları