Mustafa Özcan

Tozlu Camii’nde gömülü hatıralar

Tabiri caizse Sakarya'nın tarihi camisi Orhan Camisi'dir. Amiral Camii ise Tozlu Camii idi. Gölcük Depreminde hak ile yeksan oldu. Minarelerindeki bir mühendislik hatasından dolayı yere çakıldı. Onunla birlikte birçok hatıramız toprağa gömüldü. Hatıralarımızın bir kısmını depremde toprağa verdik. Tozlu Camii'ni pek severdim tek başına gittiğim camiler arasındaydı. Orhan Camii'ne gittiğimde muhakkak ki yarenlere takılırdım. Ya Bekir Hoca ya Safa Özsu olurdu. Tozlu'ya ise tek başıma giderdim. Genellikle de vakit namazları dışında tenha olurdu. Zira İbrahim Selamet'in ifadesiyle düzayak değildi. İkinci katta idi ve merdivenlerle çıkılırdı. Bu da caydırıcı olurdu. Zemine bitişik camiler varken insanlar vakit namazları dışında Tozlu'ya pek uğramazlardı. Lakin güneş vurduğu için aydınlık ve nakışlı bir cami idi. Kubbeleri de epey yüksek idi. Onu seyretmeye doyamazdım. Yanımda taşıdığım yeni taş tespihleri namazdan sonra çekmeyi bayılırdım. Cami avlusuna bitişik nizamda ayakkabı imalatçıları vardı. Bazen de oradaki dostlarla selamlaşırdık. Orada Sezai baba dostu İsmet abi gibi kimi rahmetli olan dostlar vardı. Tozlu Camii dörtgende yer alırdı. Daha doğrusu Orta Camii, Orhan Camii ve Ağa Camii'nin bitişik havzasında kalırdı. Adeta Selatin camilerini andırırdı. Çok temiz tutulurdu.

Tozlu Camii ile ilgili hatıralarımı uyandıran Kosova göçmeni İbrahim Selamet oldu. Bu isim bana yabancı gelmedi, bilakis aşina geldi. Mutlaka ismine Sakarya'da sohbet mekanlarında geçen konuşmalardan aşina olmalıyım. 1950'li yıllarda Sırp zulmünden selamet bulup Anadolu topraklarına yerleştikleri için 'selamet' soy ismini alıyorlar. İnşaallah bu topraklarda her daim ebediyete kadar selamette kalırlar. Biraderim İbrahim kendisinden ve yeni çıkan kitabından bahsetti. Kitabı Prekaz ismini taşıyor. Prekaz atalar yurdundaki köylerinin ismi. Bir ailenin dramından yola çıkarak bir milletin göçmen durumuna düşürülmesini ve Kosova'yı kaleme almış. Merkezden muhite uzanmış. Elleri dert görmesin. Kardeşim İbrahim'in tavassutuyla telefonda tanıştık. Kitabından bahsetti ve bir nüsha göndermeyi de lütfetti. Kitabı bir çırpıda okudum. İster hatırat, ister deneme deyin kitap fevkalade sürükleyici. Bizi çevreleyen göçmen kuşaklar arasında kim bilir ne kadar bu türden öyküler vardır da biz bilmiyoruz. Maalesef okuma özürlü olduğumuz kadar aynı zamanda onu da aşan bir şekilde yazma özürlüyüz. Bu nedenle de çevremizi geçmişimizi ve hinterlandımızı pek tanımıyoruz. Dolayısıyla saplantılıyız. Ya efsane üretiyoruz ya da başkalarından öğreniyoruz.

Kitabı okurken ortak mekanlarda buluştuk. Kaderin sevkiyle kendilerini Tozlu Camii'nin altında çanta imalatçısı - esnafı olarak buluyorlar. Bu vesile ile kitapta aşina mekanlardan bahsediyor. Bu nedenle sıcak satırları beni sardı, adeta kuşattı. Ortak hatıra yüklü kitabı elimden düşüremedim. Satırlar hatıralara hatıralar da beni geçmişe götürdü. Çocukluk ve gençlik arasında hatıralarımın bir kısmı Tozlu Camii ve altında geçti. Tozlu Camii'nin altında yıldızların altında gibiydik. Kısaca camiden veya Tozlu Camii'nin üst katından bahsettik. Bir de zemin veya alt katı vardı. Tüfekçi, mavzerci, kitapçı, çaycı ve mobilyacı esnafından oluşan bir zemin katı bulunuyordu. Burasını çok severdim. Yalnızlığımı bura ile paylaşırdım. Bu sevgimi iki şeye borçluyum. Kitap ve hac aşkı. İbrahim Selamet Bey buradaki esnaftan neredeyse teker teker bahsediyor. Depremden 20 yıl kadar önce Tozlu Camii'nin alt katı veya esnafların bulunduğu kat cayır cayır yanıyor. Doğrusu bu vakayı tam olarak hatırlayamadım. Belki de o sıralarda yurt dışında olmalıyım. Ama birkaç kez hikayesini dinledim sanıyorum. İbrahim Selamet bunu dramatik bir dille aktarmış ve satırlara dökmüş.

1980 öncesinde Sakarya'da dini kitap satan kitapçılar nadirdi. Söz gelimi modern ile yeniyi buluşturan İhvan Kitabevi vardı. Müşterilerle sahibi ve imam hatip meslek dersleri hocası Numan Yazıcı ya da kardeşi bizzat ilgilenirdi. Ehli dil ve gönül orada sohbetler de yapardı. Sezai Karakoç gibi modern yazarların kitaplarını hatta gazete veya dergilerini de bulundururlardı. İhvan Kitabevi aracılığıyla dünyadaki İslami gelişmeleri takip edebilirdiniz. Orhan Camii karşısında ise Hasan Kırım'ın işlettiği Sema Kitabevi vardı ve klasik bir kitapçı idi. Lakin en çok takıldığım kitapçı burasıydı. Zira ahbap olmuştuk. Orada gelen gidenle de sohbet ederdik. Bir diğer kitapçı ise çeşidi daha bol olan Tozlu Kitapçısı idi. Nafii'nin babası Ali Özdin ile Tozlu'nun müezzinlerinden Sami Hoca ilgilenirdi. Zaman zaman buraya da uğrar en azından vitrininden temaşa ederdim. Vitrinin üst köşelerinde bulunan kitaplardan birisinin Şule Yüksel Şenler'in 'Sağ El' kitabı olduğunu hala iyi natırlarım. İlgimi çeken bir başka kitap da '4 Dinden 4 Adam ve Dinsizin Konuşmaları' idi. Ali Özdin hatırladığım kadarıyla kibar bir insandı. Ortağı Sami Hoca ise biraz daha farklı ve muktedirlere özgü bir lisanla konuşurdu. Doğrusu onunla karşılaşmaktan ve konuşmaktan çekinirdim.

Nevzat amcanın çay ocağı

İbrahim Selamet yazmasaydı eksik kalacaktı ve çay ocağını hatırlasam da sahibi Nevzat Amcayı hatırlayamayacaktım. Bu yönüyle kitap bana ilaç gibi geldi. Bu sayede tozlu raflardan bazı hatıralarımı indirmeyi başardım. Caminin merdivenlerine doğru yani dış kapıya uzanan ve bitişik küçük bir çay ocağı vardı. Oranın gölgesinde adeta kendimi kutsal topraklarda hissederdim. Burası benim manevi havzamdı. Buraya girdikçe kimyam değişirdi. Bu nedenle gerekli gereksiz çay dükkanının önünden geçerdim. Çay içer ve biraz soluklanırdım.

Nevzat amcanın çay ocağında sanki tayyı zamanı ve tayyı mekanı yaşar yani zamanın ve mekanın dürülmesiyle birlikte manevi bir dehlize girerdim. Manevi koridor adeta beni duygusal olarak kutsal topraklara bağlardı. Nevzat amcanın çay ocağında Kabe figürlü duvar halıları bulunurdu. Adeta orası görünmez bir erenler diyarı idi. Orası kutsal toprakların aynası idi ve oraya bakarak manen kutsal topraklara seyahat ederdim. Beni Tozlu ile buluşturan ikinci husus dediğim gibi küçüklüğümden beri beni saran hac tutkusuydu. Bu tutkuyu geçici olarak Nevzat amcanın dükkanında dindirirdim. Hamdolsun Allah da beni mahrum bırakmadı; 17'sinde kutsal topraklara vasıl oldum.

Ben kitaptan böylece muradımı aldım. Namurat olup muradına ermek isteyenlere tavsiye ederim (Prekaz, İbrahim Selamet, Değişim). İbrahim Selamet'in kitabı boyunca geçmiş günleri hasretle andım. Dedikleri gibi: Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.