Beklenip de gelmeyen Godot misali hala Muhammed Bin Selman gibi bazı siyasetçiler dört gözle Trump'ın geri dönüşünü gözlüyorlar. Döneminde kurala dayanmayan ilişki biçiminden oldukça memnun olmalılar. Şiilerdeki dini rec'at inancına mukabil bu da kimi çevrelerde ortaya çıkan siyasi anlamda rec'at yani siyasi geri dönüş doktrini olmalı. Bununla birlikte İsrail'in Trump'tan ağzı yanmış vaziyette. George Walker Bush moron yani zekası düşük başkan olarak tarihe geçmiştir. Ortadoğu'yu ateşe verdi gitti. Cengiz Han ya da Stalin'in IQ'su yani zeka katsayısı ölçülseydi acaba Bush gibi moron çıkarlar mıydı? Kan dökmekten hoşlanan liderlerin zeka kat sayısı genelde düşük çıkıyor. Kurnazlık ile zeka başka şeyler. Elbette George Walker Bush kurnaz birisiydi ama yeteri kadar zeki değildi. Muhtemelen selefleri olan Stalin ile Cengiz Han gibiler de öyleydi. Stratejik maharetleri olsa da seçtikleri tarzla insanlığı mutlu etmek yerine bedbaht etmişlerdi. Bunda İslam aleminin suçu olup olmaması ayrı konu. Kaybedilen topraklara; Endülüs'e, Kazan'a ve sair yerlere baktığımızda oraları kaybeden Müslümanların birçok yanlışlar yaptıklarını görebiliyoruz. Onun ötesinde haset ve kıskançlık gibi kalp hastalıklarına tutulmuşlardı. Düşmana yenilmeden önce birbirlerini yemişlerdi. Allah yüce buyruğunda "Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka..." buyurmaktadır. Bozuk kalp büyüklenme ve bozgunculuk üretir.
İsrail Trump'tan sonra bir gerçeği keşfetti. Ahmağa dayanarak ilerlenemez. Aksi takdirde alabora olmak kaçınılmazdır. Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz demişlerdir. Bir defa Trump'ın üslubu normal bir adam olmadığını ortaya koyuyordu. Onu bu yönüyle Bush ailesinin fertleriyle de karşılaştırmak yanlış olur.
Bununla birlikte insanlar bu gibi alışılmadık çehrelere ve davranışlara meftun. Kaddafi de yıllar yılı insanlardan ilgi görmüştür. Adeta Libya'yı çölün vahası veya cenneti yaptığı algısı yaygınlık kazanmıştır. Namı alıp yürümüştür. Şeyh uçmaz mürit uçurur dedikleri gibi siyasetçi için de aynısı söylenebilir: Siyasetçi uçmaz destekçi kitleler uçurur. Kaddafi ilk yıllarından sonrakileri eğlenerek ve bol bol sükse yaparak geçirmiştir. Amerikalılar değdi diye de sonunda ak pak olmuştur. El Hakim Biemrillah gibi nev-i şahsına münhasır bir liderdi.
Şimdi İsrail Trump'ın eteğine tutunduğu için bin pişman. Zira Trump İsrail'in arzusu istikametinde 2015 tarihinde yapılan İran'la nükleer anlaşmadan çekilerek bu ülkeye telafi edilemeyecek zaman kazandırmıştır. Bu ihtimali hiç düşünmemişlerdir. Bu suretle evdeki hesap çarşıya uymamış ya da eski ifadesiyle Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuşlardır. Şimdi bazı İranlı yetkililer nükleer silah üretmenin zaman meselesi değil siyasi irade meselesi haline geldiğini yani sözün özü istedikleri zaman nükleer bombayı patlatabileceklerini söylüyorlar. İslam'ın kitle imha silahlarını yasakladığına dair Humeyni'nin fetvaları takiyyeden öte gitmez. Zamanı geçmiş fetvaya rağmen kanı kaynayan bir gencin Selman Rüşdi'yi bir mahfilde yakaladığında nasıl şişlediğini gördük. Muhammed Mütevelli Şaravi'nin dediği gibi Şia'da hangi fetvanın gerçeklere hanginin de takiyyeye istinat ettiğini bilemeyiz. Kendileri de unutmuşlardır. Fetva hatları karışmış durumda.
Eskiden bir söz vardı. İsrail-Trump ilişkileri bağlamında hala geçerliliğini koruyor. Ahmak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun. Akıllı düşman seçenek bire düştüğünde Samson seçeneği yerine iki taraf için de yararlı olanı seçer. Ahmak ise benden sonra tufan seçeneğini ihtiyar eder. İran ABD'nin anlaşmadan çekilmesi üzerine doğan denetim boşluğundan istifade ile nükleer programını geliştiriyor. İsrail daha iyisini gözlerken eldekinden de oldu. Demek ki tak-şak ilişkiler her zaman yararlı olmuyor. Buna Türkler ve Araplar şu darb-ı meselle karşılık verirler: Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak! Haarets gazetesinden Alon Pinkas'ın kaleme aldığı Empty Words and Lots of Noise: Israel Has No 'Iran Policy' başlıklı makale sürecin yanlış işlediğine işaret ediyor. İsrail'in payına boş laflarla avunmak, İran'ın payına ise nükleer programı geliştirmek düşmüştür. İsrail ile ABD İran'a nükleer silah edindirmeme noktasında azami baskı icra etmeye devam etse de Avrupalılar Ukrayna meselesinde olduğu gibi ve ötesinde çıkarlarını kollamaya bakıyorlar. İran'dan doğal gaz ve petrol ithal etmenin ötesinde 600 milyara varan ticaret hacminin derdindeler.
Kısaca uzak görüşe istinat etmeyen fevri hareketler yarardan ziyade zarar getirir. Öfkeyle kalkan zararla oturur demişlerdir.
Demek ki İsrail'in göremediği menfaati bazen ona rağmen politika izleyen liderler görebilirler. İsrail bazen histeriden dolayı doğrunun nerede olduğunu göremiyor. Akıl süzgecinden geçirilmemiş ritmik desteklerin sonu faydaya değil zarara çıkıyor.
Mustafa Özcan