İngiltere'nin günah galerisi Müslümanlara yönelik işlenmiş suçlarla doludur. Tarih boyunca İngiltere kötülüğün sembolü ve Müslümanların kâbusu olmuştur. İlk anda aklımıza gelen kötülüklerinden birkaçı şudur: 1857 yılında Hindistan İslam İmparatorluğu'nun ya da Babür İmparatorluğu'nun yıkılmasıdır. Kimi İngiliz tarihçiler İngiltere'nin bu münasebetle çoğunluğu Müslüman 10 milyon Hindistanlıyı öldürdüğünü, biçtiğini ortaya koymaktadır. İngiltere tarihte en kanlı yüzlerinden birisini imparatorluk tacının incisi olarak anılan Hindistan'da Müslümanlara karşı göstermiştir. İslam hakkında ikinci büyük cürümü ise 1918 tarihi ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmak olmuştur. Babür İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra 1947 yılında Hindistan Alt Kıtası'ndan çekilirken, Müslümanların siyasi mirasını Hindulara devretmiştir. Böylece Hindistan'ın sahipleri değişmiştir. Osmanlı sonrasında da siyasi terekesini hilafetsiz Müslümanlara ya da birbirine sırt dönmüş ve yabancılaşmış Müslümanlara bırakmıştır. Osmanlı'dan geriye, korkuları ve özlemleri farklı, ayrı milli veya ulus devletleri kalmıştır. İngiltere'nin en kötü siyasi miraslarından birisi de Filistin'i İsrail'e devretmek olmuştur. Balfour Deklarasyonu ile birlikte Yahudilere milli vatan vaat etmiştir. Kur'an'da geçen 'hablun minallahi ve hablüm minennasi' ayetinin sırlarından birisidir. Ayetin de takrir ettiği gibi Yahudiler İngiliz sicimine veya ipine yapışarak, dayanarak, tutunarak yükselmişlerdir. Bugün dahi Filistinliler İsrail zulmü altında inim inim inliyor. Kraliçe'nin görevde kaldığı süre neredeyse İsrail Devleti ile yaşıttır. Kraliçe II. Elizabeth'in mirasını elerken veya değerlendirirken iki uç yaklaşımla karşılaşıyoruz.
Birincisi, Yusuf İslam gibi neredeyse karşımızda onu masum gösteren bir kitle var.
İkincisi de, pörsümesine rağmen ona fazladan güç atfedenler bulunmaktadır. Onlar her taşın altında Kraliçeyi görüyorlar. Bu hususta en güzel tespiti Cezayirli yazar Muhammed el Hadi el Hassani yapmaktadır. Ona göre, güneş batmayan imparatorluk günümüzde güneşin uğramadığı ülke haline gelmiştir. Buna rağmen nama ona fazladan güç atfedenler de vardır. Bunlardan birisine göre, Kraliçe II. Elizabeth'in günümüz Masonluğunun anası ve ana kraliçesi olmasıdır. Dr. Abdulaziz Hazrec el Ensari bunlardan birisidir. Elizabeth ile birlikte Masonluğun anasının öldüğünü ilan etmiştir. Lakin ilk dönemlerden beri şimdi Kral olan Prens Charles'ın telkin ve ayartmalara rağmen Masonluğu benimsemediği ve kabul etmediği ileri sürülüyordu. Prens Charles adına İslami kesimler bir sürü PR çalışması yürütmüştür.
Bununla birlikte, öncelikli olarak kadınların Masonluğa intisabı yasak ya da sınırlıdır. Aynı zamanda Anglikan Kilisesi'nin başı olan Kraliçe istisnaden mason olmuş mudur? Bilemiyoruz. Eskiden beri bazı zihniyetler veya mezhepler kadınlara kapalı idi. Günümüzde bu katı kurallar esnemiştir. Eskiden bazı kesimler sırlarını kadınlarla paylaşmak istemezlerdi. Beşşar Esad'ın mezhebi olan Nuseyrilik böyle bir yapıdadır ve kapılarını kadınlara kapalı tutar ve sırlarını kadınlarla paylaşmaya yanaşmazdı. Ama Kraliçe II. Elizabeth alelade bir kadın değildir. Başkalarına kapalı olan kapılar kural dışı veya kurallı olarak ona açılabilirdi. Ne de olsa dünyanın en derin kadınıydı. Abdulaziz Hazrec el Ensari gibi onu masonlukla karalayanlar olduğu gibi Endülüs üzerinden soyunun Ehl-i Beyt'e dayandığını savunanlar da olmuştur. Şeyh Nazım el Kıbrisi ile Mısır eski Müftüsü Ali Cum'a onu Ehl-i Beyt'e nisbet edenler arasında bulunmaktadır.
Çok ilginçtir hezeyanlarından birinde Adnan Oktar İngiliz derin devletinin kumpasına maruz kaldığını, kendileriyle meşgul olduğunu yani uğraştığını söylemiştir. İsrail onlara kucak açacak Kraliçe ise dirsek çevirecektir! Buna mukabil aralarından su sızmayan Şeyh Nazım ise Kraliçeyi Ehl-i Beyt'ten saymaktadır. Garip değil mi? Garip ama aristokrasi dinine inananlar için ortada bir çelişki ve garabet yoktur! Ama bu miskinlerin dini ile oynamak olur. Bunların hepsi keyfi değerlendirmelerdir. Kraliçe 96 yaşında iken turp gibi bir halde vefat etti. Son günlerinde Diana dosyası yeniden gündeme gelmişti.
Acaba Kraliçeyi Diana'nın masumiyeti mi çarptı? Kraliçe'nin katı birisi olduğunu söylemeye gerek yoktur. İngiltere kuyruğunu yukarıda tutmaya çalışsa da dünyada eski ağırlığı kalmamıştır.
Muhammed Hadi el Hassani'nin dediği gibi güneş batmayan imparatorluk gitmiş, güneşi doğmayan bir ülke haline gelmiştir. Toprağı bol olsun.
Mustafa Özcan