Vahşet toplumu, şefkat toplumu
Rahmetli Hikmet Tanyu, Yahudiyat alanında isim ve ün yapmış ilim adamlarımızdan birisidir. 1988 yılında Altınoluk dergisi İsrail çerçevesinde kendisiyle bir mülakat gerçekleştirmiş. Burada İsrail'in ruhuna dokunuyor. Onun değişmez karakterine dair sorulara cevap veriyor. Bu mülakatta Hikmet Tanyu, Yahudi gençlerin büyük bir taassupla yetiştirildiklerini merhamet ve acıma hissi taşımadıklarını ve tanımadıklarını ifade ediyor. Nitekim Aksa Tufanı'nın ardından hahamlar ve siyasiler sertlik ve acımasızlık yarışına girdiler. Bu acımasızlıklarını fiiliyata da döktüler. Hahamlar, Gazzeli kadınlara tecavüz edilmesine açıktan çağrı yaparken siyasiler de geri durmuyor ve tutuklu Filistinlilerin dehlizlerde ve yeraltı hapishanelerinde çürütülmelerini istiyorlar. İsrail ordusuna ait buldozerler, Gazze'nin kuzeyinde bir haftayı aşkın süredir abluka altında tutulan Kemal Advan Hastanesi'nin çevresinde ve bahçesindeki kurulu çadırlara baskın düzenleyerek içindekileri diri diri gömdü. Canice olayda 20 kadar Filistinlinin öldürüldüğü açıklandı. Kimi sivil Yahudiler de Gazze sınırlarından yayın yapan yabancı televizyon kanalları çalışanlarına giderek tehditler savuruyor ve İsrail'i bebek katili olarak göstermeyin diye telkinde bulunuyorlar. İmajlarına bu kadar düşkün olanların öncelikli olarak bu yönde çağrı yapan hahamları ve siyasileri susturmaları gerekmez mi? İsrail adına söylerseniz kabul, ayıpları olarak söylerseniz merdut sayılıyor.
Yahudiler ölüm kültürüyle değil öldürme kültürüyle meşbu bir halde bulunuyorlar. Ölüm kültürüyle değil öldürme kültürüyle yetişiyorlar. Bu anlamda İsrail toplumu gaddar bir toplum olarak tezahür ediyor. Bu davranışlarına da yansıyor. Eski başbakanlardan Ehud Olmert, Filistinlilerin ölümü sevdikleri kadar kendilerinin de hayatı sevdiklerini ve hayat dolu olduklarını ifade etmiştir. Kur'an da onların hayata tutkulu bir şekilde bağlı olduklarını vurgulamaktadır. Lakin öldürmeye gelince sözün önü ve ucu açık. Nitekim İsrail'in 13'üncü Kanalında konuşan yorumcu Zvi Yehezkeli İsrail'in 70 gün içerisinde 'en azından100 bin Filistinliyi öldürmüş olmalıydı' diye konuşarak dudak uçuklatan bir değerlendirme yapmıştır. Sivil ve çocukların katliamını azımsamıştır. Onun kadın versiyonu olan ve Nil ile Fırat arasının işgal edilmesini isteyen eski belediye başkanlarından Daniela Weiss de Gazze'nin dümdüz ve yerle bir edilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu açıklamalar denizden sadece bir katre.
İslam toplumları merhamet yüklü ve şefkat toplumları olmalarına mukabil İsrail toplumu acımasızlığıyla tezahür etmiştir. Hikmet Tanyu da bu gerçeğe parmak basmakta ve Goyimlere yani kendilerinden olmayanlara hatta hayvanlara dahi acımaz muamele gösterdiklerine tanıklık etmektedir. Kedileri ve evcil hayvanları dahi vahşi bir biçimde öldürmektedirler. Belki Müslümanlarla Yahudiler arasında gerçekleşecek umumi bir savaşta bitki örtüsünün bile onlar aleyhinde nutka gelmesi ve Müslümanlara müzahir olması bu gerçeğe parmak basar. Kısaca bütün canlılar nezdinde rezervlerini tüketmişlerdir. Acımasızlıklar nedeniyle tabiat bile onların aleyhine tanıklık etmektedir. Halbuki bütün canlıların iyi insanlar lehine Allah'a yakardıkları ve dua ettikleri mervidir. İsrail ne yapıyor ki gargad ağacı dışında bütün kainatı karşısına alıyor? Lisan-ı halleriyle bütün canlılar İsrail'e beddua ediyorlar. Bu mesele mecaz olabilir. Lakin bir gerçeğe de parmak basıyor. Bozgunculuk ve fesat ve ifsat irtikap ediyorlar. Harsa ve nesle yani nesil ve gıda emniyetine de zarar veriyorlar. İstisna dışında bütün yaratıklar onlardan bizardır. Sadece Filistinlilere karşı değil Goyimlerin yani kendilerinden olmayanların bütününe karşı ayrımcılık yaparlar. Küstahlıklarıyla bazen bütün dünyayı tehdit edebilmektedirler. Goyimlerin malını çalmak, kumarda onlardan para kaldırmak ve onlardan faiz almak yani tefecilik ve simsarlık yapmak caizdir ve bu yöntem onların kara para çarklarını da ortaya koyar.
Yahudiler tarihte İsrailiyat yani uydurma rivayetlerle öne çıktıkları gibi hukukta da hile-i i şer'iyyeye başvururlar. Akait bahsinde de mücessimedirler. Yakup Aleyhisselam kıssasında olduğu gibi bahçede Tanrı ile karşılayan ve kapışan Yakup Aleyhisselam sırtını tuşa getirir! Tealallahu uluvven kebira. Yenilmezliklerinin nedenini Yakup Aleyhisselamın zürriyeti olmalarına bağlarlar. İslam literatürüne göre Yakup Aleyhisselam Allah'ı yenen değil, ona kulluk edendir. Yakup, Abdullah demektir. Aksine Kur'an, Yakup Aleyhisselamın çilesine temas eder. Peygamberlerin tamamına yakını çilekeştir. Sadece birkaç peygamber, kral peygamberdir. Peygamberimiz de sultan olmak yerine kul peygamber olmayı yeğlemiştir.
Arap Baharı'ndan sonra İran'ın tarihi mazlumiyet tezi inandırıcılığını kaybettiği gibi Gazze mezalimi de İsrail'in mazlumiyet iddialarını çürütmüştür. Nasıl ki Emevilik Ehl-i Sünnet'in bir rüknü ve ünitesi değilse Şiilik de Ehl-i Beyt ile bağlantılı değildir. Yine Yahudilerin Yakup Aleyhisselam ve diğer peygamberlerle hiç alakası yoktur. En büyük sermayeleri yalancılıklarıdır. Gazze'de yalanları da çöktü. Bütün zalimler gibi karanlıkta iş görmeyi severler. Bu yüzden de açık alanda tanık istemiyorlar. Gazeteci kıyımı yapmaları da bundandır. Tanıksız cinayet işlemek istiyorlar. Şirin Ebu Akle adlı el Cezire muhabiri dışında da onlarca gazeteciyi hunharca ve yakın mesafeden infaz ettiler. Filistinliler sıfır mesafeden İsrail zırhlarını delerken onlar da yakın mesafeden gazetecileri vuruyorlar.
Beşşar Esat halkına karşı gerçek mermi kullanmalarının gerekçesini 'elimizde plastik mermi stoku yoktu' diye açıklamıştı. New York Times gazetesine göre İsrail de Gazzelilere yönelik olarak sivil ölümlerini azaltan güdümlü bombalar yerine yüzde 40 nispetinde güdümsüz ve ayrım gözetmeden öldüren bombalar kullanmaktadır. Peki bu durum İsrail'in umurunda mı? Onlar için en iyi Filistinli, ölü Filistinlidir. ABD de Bağdat'ta aynısını yapmıştır.
Batı basını Osmanlı, Balkanlar'dan ve Doğu Avrupa diyarlarından çekildiğinde bu bölgede ırk çeşitliliğinin ve azınlıkların azaldığına parmak basmıştır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, Osmanlı Devleti'nin bir imparatorluk olması, karma bir yapıyı barındırması ve temsil etmesidir. İkincisi de İslami değerlere bağlı bir şefkat ve merhamet devleti ve toplumu olmasıdır. İslam'ın sağladığı çeşitliliği ve karma yapıyı tarihte hiçbir din ve devlet sağlayamamıştır. İslam özü itibarıyla çeşitliliğe imkan veren bir yapıdadır. Bizatihi bütüncül, çevresi itibarıyla da kucaklayıcıdır.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- 500 yıllık döngü tersine dönüyor (17.12.2023)
- Yahudi sermayesi ve mali istibdat (14.12.2023)
- Fikrin kılavuzu, istikametin sözcüsü (10.12.2023)
- İsrailiyat ve Yahudileşme eğilimi (07.12.2023)
- Celal Şengör, Richard Dawkins ve Filistin davası (03.12.2023)
- Gazze’nin yeraltı ribatları (27.11.2023)
- Harabeler arasından yükselen destan (23.11.2023)
- Filistin davasının simsarları (20.11.2023)