Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Ocak 6, 2020
Kaderimizi genlerimiz mi belirliyor?

İmanın altı şartından biri kadere inanmaktır. Her Müslüman kaderinin Allah tarafından belirlendiğine, hayır ve şerrin O'ndan geldiğine inanır. Ancak bu kadercilikten farklıdır. İnsan hür irade sahibidir ve fiillerinden kendisi sorumludur.

Şimdiye kadar kaderi inkâr eden maddecilerin Genom Projesi ile fikir değiştirdikleri görülüyor. Kromozomlardaki genlerde geleceğimizin yazılı olduğunu ve hatta ileri giderek genleri okuyarak kaderimizin belirlenebileceğini dahi söylüyorlar. Güya insanın davranışları genlerindeki bilgiyle ayarlanmaktadır. Çoğu kişilik özellikleri doğuştan gelmektedir ve kişilikler arasındaki farklılıkların çoğu, genlerdeki farklılıklara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Genom Projesi ile şu özelliklerimizin genlerde var olduğu ve genlerle ayarlandığı iddia edilmektedir:

• Yenilik arayışı ve endişe duyumu,

• Zarardan korunma,

• Şiddet ve saldırganlık,

• Vücut ağırlığı,

• Bağımlılık (alkol, uyuşturucu ve tütün),

• Zekâ seviyesi,

• Dil öğrenme,

• Eşcinsellik.

Evet, maddeciler bu ve benzeri özelliklerin genlerimizde yazılı olduğunu, bizlerin bunu değiştiremeyeceğimizi veya genlere müdahale edilerek istenilen özelliklerin verilebileceğini iddia etmektedirler. "Genlerin Üstünlüğü (Primacy of Genes)" denilen bu anlayışa göre biyolojideki karmaşık problemin çözümü genlere dayanır. Her şeyin kökenini gene indirgeyen buluşlardan hareketle, toplumsal ilişkileri ve insanı açıklamaya çalışan bu deterministik görüşe göre, genlerin kodlandığı proteinler davranışın sebebidir veya davranışı kontrol eder. Her şey önceden programlıdır.

Ankara Üniversitesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işık Bökesoy'a göre; "Genom; bir hücre ya da canlının sahip olduğu genetik bilgilere, yani anne ve babasından gelen biyolojik kalıta verilen ad. Genom o canlının şeklini, fonksiyonlarını, bir anlamda "kaderini" belirler. Genomun çözümü bu nedenle yaşamın sırlarının çözümü demek."

Genlerin dilinin çözülmesini, kaderin anlaşılması olarak yorumlayan bilim adamları yüzünden insanlar giderek başlarına gelen tüm olumsuzlukların suçunu genlerine yüklemeye başlayacaklardır. Genler adeta, "günah keçisi" görevini yüklenecek ve kişiler kaderciliğe itilecek. Çünkü bu görüşe göre her şey ana rahmine düşüldüğü anda önceden genlerde yazılıdır.

Genler ve davranışlarımız

Nasıl bir kişi olacağımızda DNA'nın etkisi elbette önemli, ancak yetiştiğimiz çevre ve aldığımız eğitimin de yeri büyük. Stanford Üniversitesi Biyoloji Bilimleri ve Nöroloji Bölümü'nden Prof. Dr. Robert Sapolsky şöyle demektedir:

"İnsanların, genetik haritamızın çıkarılmasının doğuracağı sonuçlar konusunda endişelenmesi de o kadar şaşırtıcı değil. Bunun gerçek bir devrim olacağına hiç şüphe yok, ama ortalıkta bazı ürkütücü fikirler dolanıyor. Bunlar, gelecekte kendimizi nasıl göreceğimize ilişkin bazı temel sorular akla getiriyor. Davranışlar, düşünceler ve duygular yalnızca bir grup genin bir araya gelmesiyle mi oluşuyor? Bilim insanları genetik haritaları kullanarak bunların hepsini tespit edebilirler mi? Öyleyse biz kimiz ve baş tacı ettiğimiz bireysellik ve hür iradeye ne olacak? Genetik kodumuzu bilmek, kaderimizin değiştirilemeyeceğini de bilmek anlamına mı geliyor?

Ben bu korkuları paylaşmıyorum; bunun sebebini size anlatayım. Bütün endişelerin temelinde 'genlerin üstünlüğü' anlayışı yatıyor. Her şey genlerde önceden programlanmıştır bu görüşe göre.

Ancak genler gerçekte böyle çalışmaz. Aksine, genler ve çevre sürekli etkileşim halindedir; çevre ve eğitim, insan tabiatını kuvvetlendirir veya geriletir. Meselâ, bir araştırmanın 'Sizde şizofreni geni var!' sonucuna varması, bu hastalığa yakalanma şansının yüzde 50 olduğu anlamına gelir. Yoksa bu, mutlaka şizofreniye yakalanacaksınız demek değildir. Hastalık ancak ve ancak, şizofreniye eğilimli olmanızı sağlayan genler ve şizofreniye yol açan yaşantı tarzı bir araya gelirse ortaya çıkar. Belli bir genin çevre şartlarına bağlı olarak farklı etkileri olabilir. Genetik hassasiyet vardır, ancak kaçınılmaz değil.

Ayrıca 'Genlerin üstünlüğü' fikri genlerin kendi başlarına davrandıklarını da varsayar. Peki, genler belli protein sentezini başlatmak için ne zaman devreye girip ne zaman devreden çıkacaklarını nereden biliyorlar? Eğer genleri otonom olarak kabul ederseniz, sorunun cevabı onların bunu yalnızca bildikleridir ve hiç kimse genlere ne yapacağını söyleyemez.

Ne var ki, bu görüş de gerçeği yansıtmıyor. İnsanı hayrete düşürecek uzunluktaki DNA dizilerinin yalnızca küçük bir yüzdesinin proteinleri kodlayan genlerden oluştuğu anlaşıldı. DNA'nın yüzde 95'i kodlama yapmıyor ve büyük bir kısmı genlerin etkin hale geçmesi için aç-kapa şalteri olarak görev yapıyor. Bu tıpkı 100 sayfalık bir kitabın 95 sayfasının, geri kalan 5 sayfasının nasıl okunacağına yönelik bir talimatname gibi yazılmasına benziyor. Nitekim genler proteinleri ne zaman sentezleyeceklerine bağımsız olarak kendileri karar veremiyor. Farklı bir yerden gelen talimatları izliyorlar.

Peki, şalteri düzenleyen nedir? Bu bazen hücrenin farklı bölgelerinden gelen kimyasal haberciler oluyor, bazen de bedenin farklı hücrelerinden gelen haberciler (çoğu hormon bu işi yapar). Kimi durumlardaysa genler çevresel faktörler sayesinde açılıp kapatılabiliyor. Mesela bazı karsinojenler (kanser yapan maddeler) hücrelerin içine dalarak DNA şalterinin bir bölümüne yapışır ve kansere yol açan kontrolsüz büyümeyi harekete geçiren genleri faal hale getirirler. Ya da bir anne farenin yavrusunu yalaması, onun büyümesiyle ilişkili genleri devreye sokan bir dizi olayı başlatır. Veya cinsel kızgınlık dönemindeki bir dişinin kokusu bazı erkek primatlarda üremeyle ilgili genleri harekete geçirir. Veya stresli bir sınav günü, bir kolej öğrencisinin bağışıklık sistemini bastıran genler faalleşir ve bu durum da genellikle soğuk algınlığı veya daha kötü hastalığa yol açabilir.

Genleri harekete geçiren veya durduran çevreyi, genlerden ayrı düşünemezsiniz. Genetiğin incelenmesi, tıptan sosyolojiye kadar her alanı tek başına asla açıklamayacak. Aksine bilim, genler hakkında yeni bilgiler edindikçe çevrenin önemini giderek daha iyi anlıyoruz. Genler çok önemlidir ama her şey demek değildir."

Genom tek belirleyici değil

Beynin sistem ve devreleri ile bunların yaptığı işlemlerin, sinir hücrelerinin arasındaki bağlantıların modeline ve bu bağlantıları oluşturan sinapsların gücüne bağlı olduğunu söylemiştik. Peki, beynimizdeki sinir hücresi bağlantılarının modelleri ve sinapsların gücü nasıl ve ne zaman belirlenir diye sorulacak olursa, henüz bu sorunun cevabı bilinmemektedir.

Ancak insan genomunun (kromozomlardaki tüm genlerin toplamı) beynin yapısını tümüyle belirlemediğini biliyoruz. Organizmamızdaki her bir şeyin yapısını ve yerini belirlemek için yeterli sayıda gen yoktur, milyarlarca sinir hücresinin sinapslarla bağlandığı beyinde ise hiç yoktur.

Orantısızlık oldukça büyüktür: Yaklaşık 105 (100.000) genimiz var ama beynimizde 1015 'i (1 katrilyon) aşan sinaps bulunur.

Yetişkin hayatının herhangi bir anında, her bir beyin devresinin büyük kısmı ferde hastır ve benzersizdir; organizmanın şartlarını ve geçmişini yansıtır. İnsan davranışı ayrıca sosyal ve kültürel çevreyle de yakın ilgilidir.

İnsanı genler yönetmez

Görüldüğü gibi her şeyi "gen"e indirgeyen materyalistlerin görüşü bir çok açıdan yanlış. Bu görüşü savunanlardan genetik sosyal biyolog Dawkins'e göre(3) gen denilen bilgi parçacıklarının var olmak ve yaşamak için bedensel taşıyıcı aramaları, bulmaları ve onları "sömürmeleri" hayatın özünü oluşturuyor. Dawkins, insanın ve türün beden şeklini de genlerin varlığının plânladığını ve belirlediğini iddia etmekte.

Bu görüşün saçma olduğu bellidir. Miligramla bile ifade edilemeyecek sıkletteki genlerin böyle büyük bedene (yani insan vücuduna) sahip olmasının izahı yoktur. Ayrıca üreme olayı da bunu göstermektedir.

Tek yumurta ikizleri aynı genoma sahip olmalarına rağmen iki ayrı şahsiyettirler. Benzerliklerinin nedeni, aynı genlere sahip olmalarıdır. Bunlar, gelişiminin erken bir devresinde ikiye ayrılmış tek bir embriyodan oluşmuştur

Dünyadaki 6 milyar insan, 6 milyar ayrı şahsiyet yapısı ve davranış modeli demektir. Tek yumurta ikizi iki kardeş bile üst üste gelen davranışlara, tepkilere sahip değildir. Tek yumurta ikizlerinin gösterdiği farklı hafıza, tercih, algılama ve düşünme belirtileri; genetik oluşumları aynı olsa da, onların kendine has bir şuura (benlik) sahip olduklarını kati bir şekilde ortaya koyar. İnsanın hayatını ve yapacaklarını önceden bilmek mümkün olmaz. Kompleks toplum faaliyetlerini ve farklı davranış modellerini genlere indirgemek yanlıştır.

KAYNAKLAR

(1) İnsan Genomu Projesi, kazanımlar ve sorular, Prof. Dr. Işık Bökesoy, Bilim ve Ütopya, Ağustos 2000

(2) "Gen her şey demek değildir!", Prof. Dr. Robert Sapolsky, Newsweek, 10 Nisan 2000.Bencil Gen, R. Dawkins, Berlin 1978

Prof. Dr. Sefa Saygılı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN