Evlenme ve boşanma ile ilgili yeni istatistikler açıklandı. Buna göre;
2018 yılında evlenen çiftlerin sayısı 553 bin 202. Evlenme oranları bir önceki yıla göre %2,9 azaldı. Buna karşılık 2018 yılında boşanan çiftlerin sayısı 142 bin 448. %10,9 artışlık boşanma oranı son yıllarda görülen en yüksek oran olarak dikkati çekti.
Toparlayacak olursak 10 yıl önce 591 çift evlendiği halde 2018 yılında var olan nüfus artışına rağmen evlenen çift sayısı 553 bine düşmüş durumda. Üstelik nüfusun arttığı da göz önüne alınırsa iç karartıcı bir rakam bu.
Boşanmalarda ise 2009 yılında 114 bin olan boşanma oranı, evlenme oranları düştüğü halde 142 bine yükselmiş. Yavaş yavaş evlenen ama hızla boşanan bir toplum olmaya doğru gidiyoruz.
BOŞANMALAR NİÇİN?
Boşanma, modern dünyanın önemli bir problemidir. İngiltere'de üç evlilikten biri, ABD'de her iki evlilikten biri boşanma ile bitmekte ve bu oran giderek artmaktadır. Rusya'da ise her yıl yüzde 50 evlilik, boşanma ile sonuçlanmaktadır.
Türkiye'de boşanmalar Batı ülkelerine göre az ise de gittikçe arttığı görülmektedir. Ailevi, geleneksel ve manevi bağlar zayıfladıkça boşanma ile dağlan ailelerin sayısında çoğalma olması şaşırtıcı değildir.
Boşanan aileler konusunda yapılan istatistikleri incelediğimizde dikkati çeken bulgulara gelince;
- Boşanma için kritik zaman, evliliğin ilk yıllarıdır. Bu süredeki memnuniyetsizlik ve hatta hayal kırıklığı, önemli bir boşanma eğilimi ortaya çıkarır. ABD'de 5 boşanmadan 2'si evliliğin ilk iki yılı içinde olmaktadır. Problemlerin bu erken aciliyeti; maddi durum, konfor, sosyokültürel özellikler, cinsellik, boş zamanlarını geçirme gibi faaliyetler hakkında evlilikten önce gerçekçi olmayan fikirler üretilmesinden dolayıdır. Evlilikten sonra bu konular yeni hayata uydurulamamaktadır.
23 yaşındaki hanım, hayal kırıklığı içindeydi ve evliliğini şöyle anlatıyordu: "Onunla evlilik öncesi anlaşmıştık. Beraber kitap okuyacak, devamlı kendimizi geliştirmeye çalışacaktık. Ama o, eve geç geliyor ve üstelik gece yarılarına kadar televizyonun başından ayrılmıyor."
- Boşanan çiftlerin hemen hemen yarısı çocuksuz olanlardır. Geriye kalanların yarısının da tek çocukları vardır. Bu sonuç göz önüne alındığında; evde çocukların varlığı eşleri birbirine bağlamaktadır ve boşanmaları önleyen bir rol oynamaktadır.
- Boşanan çiftlerde, havadan sudan konularda birbirleriyle uyuşmazlığa düşmeleri, saçmalık boyutlarındadır. Ekonomik problemler veya çocuk eğitimi gibi konularda ihtilaf olması anlaşılabilir, ama bir gün önce havanın nasıl olduğu veya yemeğin tuzu konusundaki uyuşmazlıkların boşanma sebebi olması gariptir.
- Birçok kişi evlenmeden önce, karışısındakini evlenince kontrol altında tutabileceğini düşürür. Ancak evlilik söz konusu olunca, bu şekil düşünmek, büyük yanlışlara yol açacaktır. Evliliğin, iki insanın birleşmesi olduğu unutulmamalıdır.
- Boşanan kişilerde bir başka husus, nelere ihtiyaç duyulduğu hakkında en ufak bir fikir sahibi olmaksızın evliliğe alelacele karar vermeleridir. Tanışma sırasında, sorumsuzluk içindeki renkli ve hoş duyguların doğuşu ve birbirine mükemmel görünme isteği mevcuttur. Birlikte yaşamanın zor yönleri çok az göz çarpar. Buna karşılık güzel günlerin geleceği umulur ve hayatın böyle akıp gideceği ve hatta evlenilirse daha güzel günlerin beklediği hayaline bile kapılanır. Hâlbuki olumlu ve olumsuz yönler birlikte değerlendirilmeli, aile büyüklerinin fikri alınmalıdır.
- Bir başka hata, karşısındaki kişide bariz bir şekilde görülen yanlışların, evlendikten sonra kolayca düzeltileceğinin var sayılmasıdır. Evliliğin müstakbel eşin üzerinde adeta bir ütü etkisi yapıp buruşukluklarını, kırışıklıklarını, yani hatalarını bir güzel düzeltip, onu kendisine benzeteceğine dair saçma ve safça bir hayaldir bu.
Alkolik bir kocası olan hanım, şunları anlatmıştı: "Evet, evlenmeden önce onun sık sık alkol kullandığını biliyordum. Ancak evlenince bırakır, evine bağlanır zannettim."
Maalesef netice böyle olmamış, kocası alışkanlığına devam etmişti. Başarısız evliliklerin hayret verici bir şekilde artışının önemli bir sebebi bu şekilde yanılmalara kapılmaktadır.
- Çok mühim bir faktör de, çağımızda artık sorumlulukların değil hakların üstünde durulmasının, toplumda gittikçe gelip gelen bir değer olmasıdır. Toplumlarda çeşitli hak arayış hareketleri çoğalmış, sorumlulukların üzerinde titreyenlerin sayısı azalmıştır. Hatta sorumluluk fikri bile, bugünlerde açıkça komik görülmeye başlanmıştır.
Evlilikte geçimsizlik problemi olanlar, eşlerini şikâyet etme yerine onu daha iyi anlama yolunu aramaya gitmelidirler.
Hanımının bazen yemek yapmadığını ve temizlik konusunda titiz olmadığını öfkeyle anlatan kocaya "Peki sen onun makul isteklerini karşılıyor musun? Yapman gerekenleri ifa ediyor musun?" diye sorduğumda sessiz kalmıştı. Kocasının suskunluğundan fırsat yakalayan hanımı atılmış ve "Sık sık kahveye gider ve geç gelir. Haftada, ayda bir anneme götürmesini isterim, yerine getirmez" diye yakınmaya başlamıştı.
- Boşanmış çiftlerde bir başka nokta ise bir çocuğunun boşanır boşanmaz içlerindeki boşluğu doldurmak için çabucak ikinci evliliğe gitmeleri ve yeni evliliklerinde de bu sefer ilk eşlerini aramalarıdır. İşin ilginci, ayrılma acısını yaşayan bu kişilerin ikinci evliliklerindeki başarısızlığın, azalmak yerine artışı gözlenmektedir.
ÇÖZÜM NASIL OLUR?
Birçok evlilik sorununda, tekrar denemelerden ümitsizliğe kapılındır. Kavga ve çatışmalar sıradanlaşmıştır. Suçlama, şüphe, güvenin kaybı, atışmalar, günlük hayatın bir parçası olmuştur. Bu tür vakalarda, değişiklik yapmaya yönelik çabalar çok güçtür ve yavaştır; ama en problemli çiftlerde bile, gayret gösterilirse büyük başarılar ve ödüller elde edilebilir.
Bunun için geçimsiz çiftlerin problemlerini incelemeleri ve başa çıkmak için gerekli değişiklikleri yapmaya istekli olmaları şarttır. Burada sabır çok önemlidir ve harekete geçmek için ilk adım karşısındakinden beklenmemelidir.
- İlk başta yıkıcı konuşma ve yıldırıcı davranışlardan vazgeçilmelidir. Kısa süre içinde, bazı çok basit taktikler, çok önemli değişiklikler getirebilir: "Ne berbat bir gün geçirdiğimi bir bilsen…" ile başlayan cümleler veya gazetelerin ardına saklanıp homurdanmak yerine "anlat bakalım günün nasıl geçti?" diye tebessümle sohbet kapısı açmak, küçük bir değişikliktir ama bu, eşin üzerindeki tesiri derinleştirecek bir süreci başlatabilir. Geçimsiz çiftlerdeki tek ifade şekli saldırmak olduğu halde, uyumlu çiftlerde birçok olumlu ifade ve hareket tarzı vardır.
- Geçimsiz çiftler, iyi olmaya çalışırken bile cümlenin sonuna her şeyi mahveden bir ekleme yaparlar. "Maşallah iyi görünüyorsun, dünkü suratın neydi öyle?" veya "Yemek güzel olmuş, önceliklere hiç benzemiyor" ya da "Bu kıyafet sana çok yakışmış, o perişan görünümden nihayet kurtuldun."
Burada eklenenler doğru olsalar bile, cümleleri bu şekilde bitirmekten vazgeçilmelidir. Birini kendi tarafımıza çekmek, eşin kendini iyi hissetmesini sağlamak istiyorsak, olumlu ifadeler kullanmalıyız. Cümle, "yemek çok güzeldi", "kıyafetin pek yakışmış" "iyi görünüyorsun" kısmında kesilmelidir. Olumsuz kısım, temeldeki söylenmek isteyene bir şey katmaz, tam tersine söylemek istediğimizin olumlu Kısımını mahveder.
- Sohbet ederken mümkün olduğunca göz teması kurulmalı, eşten göz kaçırılmamalıdır. Yine bu sırada sakince durulmalı ve aynı pozisyonda (ayakta veya oturuyor) olunmalıdır. Konu dağıtılmamalı, arada çok uzun süre suskun kalınmamalıdır.
- Problemli çiftler genelde dinlemeyi bilmezler. Eşlerinin ne cevap vereceklerini bildiklerine inandıklarından, eşinin ne söylediğini dinlemeye gerek görmezler; zaten duymak istedikleri şey, sadece kendi görüş açılarına uygun sözlerdir. Dinleyebilseler bile, bunu sabırsızlık içinde yaparlar. Değişim, gerçekten eşini dinlemek, onun karşısındakinin duymasını istediği şeyleri söylemesine izin vermektir.
- Geçimsiz çiftlerde söz kesmek çok sık yapılır. Sabırla dinlemek yareni, kendini haklı çıkarmak, karşısındakinin yanlışını düzeltmek için söz kesilir. Bundan vazgeçilmelidir.
- Sun'i görünse de çiftler bazı özel gün veya gecelerde birbirlerine olan ilgilerini vurgulamalıdırlar. Eşinin morali bozuksa, ona moral verilmelidir. Ona iltifat edilmeli, iyi tarafları gösterilmelidir. Eskiden başardığı şeyler hatırlatılmalıdır.
- Öfke kişinin görüş açısını daraltır ve karşısındakinde de aynı duyguları uyandırır. Bu yüzden öfke kontrol edilebildiği oranda, kişinin gerilimlerinden zarar görmesi de azalacaktır.
BOŞANMANIN NETİCELERİ
Boşanma oranları yükseldikçe en büyük zararı, çocuklar görmekte ve anne veya babasız evlerde büyümektedirler. Sözgelimi İngiliz ailelerinin yüzde 20'si, anne ve çocuktan (nadiren baba ve çocuk) oluşuyor. Doğan her üç bebekten biri ise evlilik dışı dünyaya geliyor. Bu çocukların yarısı babasız büyüyor.
Her 10 Amerikan çocuğun 3'ünün anne babası ayrı yaşıyor. Siyah çocuklarda bu oran 10 kişide 6'ya yükseliyor.
Çocuğun böyle ailede büyümesi ise onun ruhi ve zihni gelişiminin olumsuz etkilenmesi demek.
- Birçok çift, boşandıktan sonra artık tecrübelendiklerini ve daha mutlu bir evlilik yapacaklarını düşünüyorlar. Hâlbuki gerçekler öyle değil. Yeniden evlenenlerin problemleri daha fazla olduğu görülüyor. İlk evliliklerin % 37'si boşanma ile sonuçlanıyorsa, ikinci evlilikte bu oran % 59'u buluyor (İstatistikler en iyi eş seçiminin ilk evlilikte yapıldığını göstermektedir).
- Akrabalık meselesi oldukça karmaşık bir hal alıyor. Çiftler, birbirlerinin önceki evliliğinden olan çocuklarla daha çok ilgilendiği fikrine varıp geçimsizliğe yol açabiliyorlar.
- İstatistiklere göre evli olanlar bekârlara nispetle ortala beş yıl daha fazla yaşıyorlar. Çünkü evliler düzenli hayata sahip oldukları gibi, birbirine ihtimam gösteriyorlar.
Prof. Dr. Sefa Saygılı