Hayat kısadır. Göz açıp kapayıncaya kadar geçecektir. Kişi kaç yaşında olursa olsun geriye baktığında; "Aa, yıllar ne çabuk geçmiş. Bu kadar seneyi ben mi yaşadım?" diye hayıflanmadan edemez. Bu, hemen herkes için böyledir. Peki, o zaman niçin dertlerimizi büyütür, kendimizi mutsuzluğa mahkûm ederiz ki?
Şu hallerde mutlu değiliz demektir:
- Genelde sinirli ve gerginsek... Patlamaya hazır bir bomba gibiysek...
- Çabucak yoruluyor, bir kat merdiven çıkarken bile nefes nefese kalıyorsak...
- Sakinleştirici veya uyarıcı haplara ihtiyaç duyuyorsak...
- Eğer 10-15 kg fazlamız varsa...
- Duygularımız başkalarına bağımlıysa yani dışımızda gelişen hadiselerden çabuk etkileniyorsak...
- Sık sık gerilim baş ağrısı çekiyor, stres dolu hale geliyorsak...
- İçimizde ürkütücü bir boşluk hissi varsa, hayatı gereksiz ve anlamsız görüyorsak, yaşama sevincimiz kaybolmuşsa, hiçbir şey tat ve zevk vermez hale gelmişse...
- Hayattan bıkmışsak, her sorun kafamızda büyük dert haline geliyorsa...
- Kendimize güvenimiz yoksa; her şeyin kötüye gideceğine inanmışsak...
-Ölümü arzuluyor gibiysek…
İçimizdeki güç
Yukarıdaki liste daha da uzatılabilir. Ancak bu gidişi istersek ve gayret edersek tersine çevirebiliriz. Hepimizin içinde bunu yapacak enerji var, yeter ki bu gücü harekete geçirelim.
Tabii bunun için bazı ön yargılarımızı, olumsuz şartlanmalarımızı kırmamız gerekir. Meslek hayatımda sık karşılaştığım bu ters düşünce kalıplarından bazıları şunlar:
• Böyle gelmiş, böyle gider
Bu düşünce tarzı yanlıştır. Ergenliğe adım attığımız andan itibaren hem dinen, hem de hukuken hayatımızdan biz sorumluyuz. Yaratıcımız bize akıl, fikir, duygu, zekâ, idrak ve muhakeme gibi muhteşem melekeler ihsan etmiştir. Bunlarla en doğru olanı yapabiliriz. Kimsenin lafına göre hareket edecek değiliz.
Evet, hepimizin ayrı kişiliği, huyu, karakteri vardır.
Ama irademiz de elimizdedir. Kararı veren biziz. Diyelim ezan okunuyor; davete de uyabiliriz, malayani vakit de geçirebiliriz. Kimse bizi zincirlemiyor veya bir şey demiyor. Deseler de uymak zorunda değiliz. Veya cebimizdeki parayı harama da, hayra da harcayabiliriz.
Arkadaşlarımızı, çevremizi kendimiz seçeriz. Kimse bizi zorlayamaz.
Bu yüzden böyle gelmiş, ama böyle gitmeyebilir. Yeter ki gayret gösterelim.
• Geçmişteki acılar mutlu olmama engeldir
Ruh hekimliğim sırasında mutsuzluk gerekçeleri içinde, sık karşılaştığım biri de bu olumsuz şartlanmadır. Başımızdan üzücü, söylenmesi bile güç bir olay veya kötü çocukluk yıllarımız geçmiş olabilir. Bu olayı devamlı zihnimizde tutarak moralimizi berbat etmemiz yanlıştır, kendimize haksızlık etmektir.
Böyle geçmişteki olayı mutsuzluk sebebi olarak görmeyelim. Aksine ibret ve ders vesilesi sayalım. Benzerinin kendi çocuklarımıza, başkalarına yapılmasına engel olalım. Böylelikle kötü hatıralarımız; mutsuzluk kaynağı olmak bir yana, çevremize daha faydalı olmamıza bile sebep olacaktır.
20'li yaşlardaki hastamız muayene için girdiğinde gözü yere dikmişti ve üzgündü. "Doktor bey, hiç mutlu değilim. Olmam da mümkün değil" diyordu. Kendisini bu kadar etkileyen şeyi sorduğumda 6-7 yaşlarındayken başına gelen felaketi anlattı. Hiç aklından çıkmadığını ve böyle acı bir olayı yaşayanın mutlu olamayacağına inandığını ifade etti.
Kendisine, "Bak" dedim. "Bu küçük yaşında başına gelen felaketin sorumlusu kesinlikle sen değilsin. Çünkü çocuktun, reşit değildin. Doğruyu yanlıştan fark edebilecek durumda ve mümeyyiz hiç değildin. Bu yüzden yapanları Allah'a havale et ve güzelce yaşamana bak. Utanan ve acı içinde kıvranan sen değil, sana bu felaketi yaşatanlar olmalı. Ebedi âlemde yüce Yaratıcımızın nazarında sen değil onlar kötü durumdalar. Öyleyse mutsuzluğun niye? Bundan emin ol ve hayata tebessüm et, neşeli ve mutlu olmaya bak."
Geçmişi elbette değiştiremeyiz ve unutamayız. Ama ondan ders alıp uzaklaşabilir ve insanlara faydalı davranışlara dönüştürebiliriz.
• Olumsuz davranışlarımı biliyorum ama elimden bir şey gelmez.
Niye gelmesin? İrademiz yok mu? Kötü şartlanmalarımızı kıralım. "Kaderim böyle", "her şey kötü", "şanssızım" gibi basmakalıp düşüncelerle olaylara yaklaşırsak kesinlikle yanlış yapmış oluruz.
Hâlbuki nükte ve espri ile olumlu ve iyimser bir bakış açısı geliştirirsek başkalarını bile etkileyebiliriz.
Yaşama sevincimizi artırabiliriz. Yeter ki hemen faaliyete geçelim.
• Acelesi yok, daha sonra yaparım
Öyleyse daha sonra değil hemen başlayalım. Sonraya bırakmakla hem motivasyonumuz kırılacak, hem de yapacağımız işler yığılacaktır. Bu da kendimize güvenimizi azaltacak, endişe ve gerginliğimizi artıracaktır.
Hastalarıma tavsiyelerimi sıraladığımda bazıları ne zaman başlamaları gerektiğini sorarlar. "Yarın bile değil hemen" derim. Çünkü içlerindeki ataleti hemen kırmaları gerekir. Tek gün dahi gecikme, hiç başlamamaya yol açabilir.
Devamlı gayret göstermeli, bıkkınlığa hiç düşmemeliyiz. İlk adım, her zaman için en önemli olandır; bu yüzden başlamaya karar verelim ve hemen harekete geçelim.
"Bugünün işini yarına bırakma!" devamlı geçerli kuralımız olsun.
• Zahmete değmez
Aksine büyük küçük her olumlu çabamız zahmet etmeye değer. Yeter ki arzulayalım. Zamanım yok veya yorgunum demeyelim, istekli ve gayretli olunca zaman da buluruz.
***
Prof. Dr. Sefa Saygılı
Mutluluk daima yakınımızdadır, yakalamak için çoğu zaman elimizi uzatmak yeter.
George Sand
Akılsız adam mutluluğu uzakta arar. Akıllı ise, onu ayaklarının altında arar.
James Oppenheim
DEĞİL
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem...
Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...
Dayanılır şey değil.
Orhan Veli