Amerika Başkanı Trump, Şam'ın doğusunda, Esed rejimine direnen 'Ceyş'ul 'İslam/ İslam Ordusu' ve benzeri örgütlerin güç merkezi olan Doğu Guta'da kuşatma altında yaşayan onbinlerce sivil insanın üzerine Esed rejimi veya müttefiklerince atılmış olan kimyasal saldırıya çok kızmış, Suriye rejiminin başında hâlâ, 'Ben bağımsız bir devletin başkanıyım...' diye tafra satan zorba için, 'Animal Assad /Hayvan Esed' diye yazmış tweet'inde… Ve bu saldırıya ağır bir karşılık vereceğini söylüyor.. Rusya ve İran ise, Suriye rejimin hâmisi konumlarında...
Beşşar Esed'e 'Hayvan' diyen Trump, sadece sûreten değil de sîreten de 'insan' gibi bir 'insan' olsaydı… Ona da başkaları kim bilir neler-neler diyorlar.
Nitekim, daha birkaç ay önce, Suriye'nin doğusunda, Irak sınırındaki Raqqa şehrini IŞİD'den kurtaracağım derken, yaptırdığı ağır bombardımanla, sivil halktan 3 bin 500'den fazla insanı katleden kendileri değil miydi? Kendisinden önceki Amerikan başkanlarının cinayet dosyalarının da daha az kanlı olmadığı da ayrı bir gerçek..
Ama, Trump, en azından, kendi yaptıklarını görmese bile, Beşşar Esed'in yaptıklarını görünce, tahammül edememiş ve insanlıktan söz etmek ihtiyacını duymuş ya... Bu bile olumlu bir gelişme sayılabilir belki...
Ne var ki, gerçeği herhalde, 'Allah bir zâlime bir başka zâlimi, bir haşereye bir başkalarını musallat etti...' şeklinde ifade etmek daha doğru olsa gerek...
Tabiî, Doğu Guta'da tekrarlanan bu cinayeti durdurmak için meselâ 'Türkiye harekete geçmeliydi...' diyebiliriz.
Türkiye'nin bu cinayetler durduracak gücü de vardır.
Ama, dünya artık geçmiş yüzyıllardaki dünya değil.. O zamanlar birkaç devlet savaşırken, diğerlerinin haberi bile olmuyordu. Ama, 1914'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Veliahdi Franz Ferdinand ve hanımının 28 Haziran 1914 günü, Saraybosna'da bir sırp nasyonalisti tarafından öldürülmesi üzerine, Avusturya hemen Sırbistan'a savaş açmış Sırbistan Rusya Çarlığı'ndan yardım isteyince Rusya savaşa girmiş; Almanya Avusturya'nın yanında yer almış, İngiltere ve Fransa da Rusya'nın yanında, derken.. Osmanlı da savaşın üçüncü ayında Almanya'nın safına geçmiş ve böylece beşeriyetin kucağına nurtopu gibi bir ilk Dünya Savaşı verilmişti!
O savaş, başlangıçta hiç tahmin edilemeyen ağır neticeleriyle ve 30 -40 milyon insanı yutarak ve 625 yıllık Osmanlı Devleti'ni de tarih sahnesinden atarak 1918'de sona erdikten 20 sene sonra; bu kez de 1 Eylûl 1939 günü Adolf Hitler liderliğindeki Almanya'nın, -Birinci Dünya Savaşı'nda kendisinden koparılan toprakları geri almak için- Polonya'ya savaş açmasıyla, bu kez de İkinci Dünya Savaşı patlak vermiş ve o korkunç savaş da 6 yıl sonra ve 60 milyona yakın insanı yutarak ve beşer tarihinin ilk Atom bombalarının Hiroşima ve Nagazaki isimli ve içinde hiç askerî birlik bulunmayan Japon şehirlerini bir küllüğe dönüştürmesi ve 300 binden fazla insanı bir anda kavurmasıyla noktalanmıştı.
Şimdi, dünya düzeni, hâlâ, o Atom bombası ve nükleer güce göre tanzim edilmişliğin çıkmazında...
Türkiye, Suriye Buhranı konusunda son âna kadar askerî olarak müdahaleden uzak kalmaya çalışmakla genelde sağlıklı sayılabilecek bir siyaset takip etti.
Ama, bugün Suriye konusunda Amerika, İngiltere ve Fransa bir tarafta; Rusya ile İran ise, karşı tarafta.. Biraz da Çin...
Türkiye ise, Amerika'yla nizâlı ve ama, onun liderliğini yaptığı NATO'ya üye ve hâliyle diken üstünde...
Ayrıca, Rusya, Türkiye'nin Afrin'den çekilmesini isteyenler korosuna da katılmış bulunuyor.. Halbuki, Türkiye'nin, Afrin Harekâtı'ndaki muhatabı, Suriye'nin bedenine yapışmış olan bir haşere durumundaki Beşşar Esed rejimi değil, Suriye'yi fiilen yönetmekte olan Rusya idi. Ve Türkiye orayı işgal için değil, kendisine yönelik PKK terör örgütünün oluşturduğu tehlikeyi bertaraf etmek için gittiğini ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne bağlı olunmasının gereğini baştan beri söylüyor.
Anlaşılıyor ki, Rusya, Amerika ile askerî olarak karşı karşıya gelecek olursa, Türkiye'yi NATO'dan koparıp kendi tarafına çekmeye çalışıyor.
Hamâsetle geçiştirilemeyecek kadar zor bir durum...
Selahaddin E. Çakırgil - Star